Aşağıdaki hadisler ilim mevzuuyla alakalıdır ve İmam Gazali'nin İhyayı Ulumiddin adlı eserinin 1. cildinin 1. kitabı olan İlim'in başlarından alınmıştır.
İnsanların en faziletlisi o mü'min âlimdir ki, kendisine ihtiyaç olduğunda yardım eder. Halk kendisinden kaçtığında ilmiyle yetinerek vakarlı davranır.8
İman çıplaktır; onun örtüsü takva, süsü hayâ ve meyvesi ilim'dir.9
İnsanlar arasında nübüvvet makamına en yakın kimseler, ilim ve cihad ehli olan kimselerdir. İlim ehli olanlar, halkı peygamberlerin getirdiği ilahî nizâma yönelttiler. Cihad ehli olanlar ise, peygamberlerin getirdiği bu ilahî nizâmı kılıçlarıyla korumak için cihad ettiler.10
Bir kabilenin ölümü, bir âlimin ölümünden ehvendir.11 (ehven:zararı az, en zararsız)
İnsanlar, altın ve gümüş gibi farklı değerler taşıyan madenlere benzerler. Dinde derin ilim (fıkıh) sahibi olmak şartıyla; cahiliye döneminde hayırlı olanları, İslâm'a girdikten sonra da (insanların) hayırlılarıdır.12
Kıyamet gününde âlimlerin mürekkebi, şehidlerin kanıyla tartılır.13
Ümmetime ulaştırmak üzere kırk hadis ezberleyen kimseye kıyamet gününde hem şefaatçı, hem de şahid olurum.14
Allah Teâlâ, dininde bilgi sahibi olan kimseyi korur ve ummadığı yerden ona rızık verir.15
Allah Teâlâ Hz. İbrahim'e şöyle vahyetti: Ey İbrahim! Ben alimim ve alîm olan her kulumu severim.16
Âlim kimse, Allah Teâlâ'nın yeryüzündeki emin kuludur.17
Ümmetimden iki sınıf ıslah olursa herkes ıslah olur, onlar fesada düşerlerse onlarla birlikte herkes fesada düşer. Bunlar yöneticiler ile âlimlerdir.18
Beni Allah'ın rahmetine yaklaştıracak bir ilim (ve amel) sahibi olmamı temin etmeyen bir günün üzerime doğmasında benim için bir hayır yoktur.19
Âlimin âbide üstünlüğü, benim, ashabımın en düşük derecelisine olan üstünlüğüm gibidir.20
Bakınız ki. Hz. Peygamber ilim. mertebesini, nasıl da nübüvvet mertebesine eşit tutmakta ve ilimsiz amelin derecesi ne kadar düşük olmaktadır.
Şayet âbid, eda ettiği ibadetin ilminden mahrumsa, onun ibadetinin hiçbir anlamı olmadığı gibi, böyle bir amelin kişiye hiçbir yararı da dokunmaz.
Âlim'in âbide üstünlüğü, ondördünde bulunan ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.21
Kıyâmet gününde üç sınıf insan şefaat edebilecektir: Peygamberler, âlimler, şehidler.22
Nübüvvet makamının hemen ardından gelen ve şehidlik mertebesinden bile üstün olan ilmin mertebesi ne büyük bir nimettir!
Allah Teâlâ'ya din hususunda ilim sahibi olmaktan daha üstün bir şeyle ibadet olunmuş değildir. Şeytan için bir tek fakih(i aldatmak) bin âbid(i aldatmak)tan daha zordur. Herşeyin bir temeli vardır. Bu dinin temeli ise ilimdir.23
Dininizin en hayırlı tarafı en kolay olanıdır. İbadetlerin en hayırlısı ise ilimdir.24
Âlim olan mü'min, âbid olan mü'minden yetmiş derece daha faziletlidir.25
Ey ashabım! Sizler fakihleri çok, kurrâsı (Kur'an hafızları) ve hatipleri az, (ilim) isteyenleri seyrek, fakat (ilim) verenleri çok olan bir zamanda bulunuyorsunuz. Bu zamanda salih amel işlemek, ilim yapmaktan daha hayırlıdır. Fakat insanların üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, fakihleri az, hatipleri çok, (ilim) verenleri seyrek, (ilim) isteyenleri ise çok olacaktır. İşte böyle bir zamanda ilim (sahibi olmaya çalışmak) her ibadetten daha hayırlıdır.26
Alim ile âbid arasında yüz derece fark vardır. Bu dereceler den her biri arasında iyi beslenmiş bir koşu atının hızıyla yetmiş yıllık bir mesafe vardır.27
Hz. Peygamber'e amellerin hangisinin daha üstün ve efdal olduğu sorulduğunda, şöyle cevap verdi: 'Allah'ı bilmek'. Ne tür bir bilgiyi kastettiği sorulduğunda, yine 'Allah'ı bilmek'
diye cevap verdi. Ashab 'Biz amelden soruyoruz, siz ise ilimden haber veriyorsunuz' diye itiraz edince, Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: 'Allah'ı bilerek yapılan amel ne kadar az olursa olsun insana fayda verir. Allah'ı bilmeksizin yapılan ameller ise, insana bir fayda sağlamaz'.28
Kıyamet gününde Allah Teâlâ bütün kullarını diriltip mahşere getirdikten sonra, âlimleri de diriltip getirir ve onlara hitaben şöyle buyurur: 'Ey âlimler zümresi! Sizi iyi bildiğim için size ilim sıfatımı emanet ettim. Size ilmimi sizleri azaba uğratmak için vermedim. O halde nimetlere koşun; zira hepinizi affettim'.29
İlim tahsil etmek maksadıyla yollara düşen kimseye Allah Teâlâ cennete giden yolu gösterir.34
Melekler ilim yolcusunun hâlinden râzı oldukları için kanatlarını onun ayakları altına sererler.35
İlimden bir bölüm öğrenmen, yüz rek'at namaz kılmandan daha hayırlıdır.36
Kişinin ilimden öğrendiği bir bölüm, onun için dünya ve dünyadakilerin tümünden daha hayırlıdır.37
İlim Çin'de de olsa bulup öğrenin!38
İlim öğrenmek her müslümana farzdır.39
İlim hazinedir. Bu hazinenin anahtarı soru sormaktır. Sormaktan çekinmeyin; zira ilmin sorulmasından dört kişi birden mükâfat kazanır: Soran, cevap veren, onları dinleyen, onları seven!40
Câhil, cehaletine razı olup durmasın. Âlim de ilmini susmak suretiyle saklamasın!41
Bir âlimin (ilim okuttuğu) meclisinde, (ilim tahsil etmek veya dinlemek için) hazır bulunmak, bin rek'at namaz kılmaktan, bin hastayı ziyaret etmekten ve bin cenaze namazında hazır bulunmaktan daha faziletlidir!42 Hz. Peygamber bu sözleri söylediğinde, ashab kendisine şöyle sordu: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Âlimin meclisinde bulunmak, tek başına Kur'an okumaktan da mı üstündür?7 Hz. Peygamber 'Hiç ilimsiz Kur'an okumak insana fayda sağlar mı?' diye karşılık verdi.43
İslâm dinini ihyâ etmek maksadıyla ilimle uğraşırken ölen kimseyle peygamberler arasında, cennette sadece bir derecelik fark vardır.44
---
Hz. Peygamber (s.a) Hz. Muaz'ı Yemene gönderirken kendisine şöyle demiştir:
Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın senin vasıtanla bir kişiyi doğru yola iletmesi, senin için dünya ve dünyanın içinde bulunanların tümünden daha hayırlıdır.46
İlimden birşey öğrenip, öğrendiği şeyi halka öğreten bir âlime, yetmiş sıddık'ın sevabı verilir.47
Öğrenip amel eden ve öğrendiklerini öğreten bir kimse, gökler âleminde hayırla yâd edilir.48
Kıyamet günü geldiğinde Allah Teâlâ âbid ve mücahid kullarına 'Cennete girin' deyince, âlimler Allah'a şöyle derler: 'Ey âlemlerin rabbi! Âbidler ve mücahidler bizim kendilerine öğrettiğimiz ilim sayesinde ibadet edip cihad ettiler'. Bunun üzerine Allah Teâlâ âlimlere 'Sizler benim nezdimde meleklerimden bazıları gibisiniz. İstediğiniz kimselere şefaat ediniz, şefaatiniz kabul olunacaktır' der ve bu ilâhî müjde üzerine âlimler, istediklerine şefaat ettikten, sonra cennete girerler.49
Bu fazilet, sadece başkalarına ilim öğreten âlimlere mahsustur. İlmini başkalarına aktarmayan âlimin bu fazilete sahip olması sözkonusu değildir.
Hiç şüphesiz Allah Teâlâ verdiği ilmi insanların göğsünden söküp almaz. Ancak âlimlerin gitmesiyle (ölmesiyle) ilim gider. Çünkü her giden âlim, kendisiyle birlikte kendinde var olan ilmi de götürür. Bu öyle bir durum meydana getirir ki, halkın içinde sadece cahil kişiler öne geçerler. Bunlardan birine ilmî bir mesele sorulduğu zaman, ilimleri olmadığı halde fetva verirler. Kendileri dalâlette oldukları gibi, verdikleri fetva (cevap)larla halkı da dalâlete sevkeder
ler.50
Bir ilmi öğrendiği halde, o ilmi ketmeden, (başkalarından esirgeyen) kimseyi, Allah Teâlâ kıyâmet gününde ateşten yapılmış bir gemle gemler.51
Hediyelerin en güzeli, ilmi dinleyip, anlayıp, bu ilmi olduğu gibi müslüman kardeşine öğretmendir. Bu, bir yıllık nafile ibadete denktir.52
Dünya lânetlenmiştir (kıymetsizdir), dünyanın içindekiler de lanetlenmiştir. Ancak Allahın zikri ile birlikte onu öğreten ve öğrenen bundan müstesnadır.53
Allah Teâlâ, melekler, göklerin ve yerin ehli, hatta yuvasında bulunan karıncalar, denizdeki balıklar; halka hayır yollarını gösteren kişi için rahmet dilerler.54
Bir müslümanın bir başka müslümana, dinlediği bir hadîsi olduğu gibi aktarmasından daha büyük bir yardımı olamaz.55
Mü'minin, dinlediği hayırlı bir kelimeyi başkasına öğretmesi ve onunla amel etmesi, bir senelik (nafile) ibadetten daha hayırlıdır.56
Birgün Hz. Peygamber (s.a) evinden çıkıp mescide geldi. Mescide girdiği zaman, toplanmış iki grup gördü. Bu gruplardan biri dua ve zikir ile meşgul oluyordu. Öbürü ise, ilimden bahscediyor ve birbirlerine ilim öğretmeye çalışıyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber zikir halinde olanlara işaret ederek şöyle buyurdu: 'Bunlar Allah'tan isterler. Allah Teâlâ dilerse onlara verir, dilemezse vermez. (Sonra ilim üzerine konuşanlara işaret ederek şöyle bu yurdu): 'Bunlar ise, halkı eğitip, ilim öğretmeye çalışıyorlar. Ben de sizlere bir muallim (öğretici) olarak gönderildim'57. Daha sonra Hz. Peygamber ilim öğretenlerin meclisine giderek onların aralarına oturdu.
Allah Teâlâ'nın benim vasıtamla gönderdiği ilim ve hidayetin misali, bolca yağıp bir araziye isabet eden yağmurun misaline benzer. Yağmur alan arazinin bir kısmı suyu kabul eder, bol bol otlar yetiştirir. Arazinin diğer bir kısmı ise, yağan suyu biriktirir. Biriken o sudan Allah Teâlâ halkı yararlandırır. Halk ondan içer, (hayvanlarını ve) arazilerini sulayarak ekin eker. Aynı arazinin üçüncü bir kısmı da (taşlık ve kaygan bir zemine sahip olduğu için) ne suyu üstünde tutar, ne de (suyu emerek) mahsul verir.58
Hz. Peygamber, birinci grubu ilimden menfaat sağlayanlara; ikincisini başkalarına menfaat sağlayanlara, üçüncüsünü de bu iki faziletten de mahrum kalanlara benzetmiştir.
Ademoğlu öldüğü zaman bütün amelleri kesilir (defteri dü rülür). Fakat ölüp de defteri dürüldükten sonra bile üç şey devam eder: Yararı olan ilim, sadaka-i câriye, salih evlât. Böyle bir evlât, babası öldükten sonra babası için bol bol hayır işler, dualar eder.59
Hayra delâlet eden (hayır yolunu gösteren), o hayrı bizzat işlemiş gibi sevabına nail olur.60
Hiçbir şeyde hased (imrenme) doğru değildir; ancak iki kişinin hâline imrenmek bu hükmün dışındadır: a) Allah Teâlâ'nın ilim ve hikmet öğrettiği kimsenin hali ki, bu kimse (aynı zamanda) öğrendiği ilmi halka öğretip müşkilleri hakkında bu ilimle hüküm verir; b) Allah Teâlâ'nın kendisine mal vermiş olduğu kimsenin hâli ki, Allah ona elindeki malı hayra sarfetmeyi nasip etmiştir.61
Allah'ın rahmeti benim halifelerimin üzerine olsun! 'Senin halifelerin kimlerdir yâ Rasûlullah?' diye sorulduğunda Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir: 'Benim sünnetimi ihya eden ve sünnetimi Allah'ın kullarına öğreten kimselerdir'.62
Allah'ım bizleri alimlerle birlikte haşreyle. (Amin ya Rabbel Alemin)
8) Hâkim, Nişâbur Tarihi, (Ebu Derdâ'dan); hadîsin isnadının zayıfolduğunu söylemiştir.
9) Beyhakî, Şuab'il-İman, (Ebu Derdâ'dan zayıf isnadla)
10) Ebu Nuaym, (İbn Abbas'dan zayıf isnadla); ayrıca Ebu Talib el-Mekkî,kut'ul-kulûb, (Muaz b. Cebel'den)
11) Taberânî ve İbn Abdilberr, (Ebu Derdâ'dan)
12) Buharî ve Müslim, (Ebu Hüreyre'den)
13) İbn Abdilberr, (Ebu Derda'dan zayıf bir senedle)
14) İbn Abdilberr, İlim, (İbn Ömer'den zayıf bir senedle)
15) Hatib el-Bağdadî, Tarih
16) İbn Abdilberr (Talik yoluyla); Irakî bu hadîsin senedine rastlamadığınısöylemiştir.
17) İbn Abdilberr, (Muaz b. Cebel'den zayıf bir senedle)
18) İbn Abdilberr ile Ebu Nuaym, (İbn Abbas'dan zayıf bir senedle)
19) Taberânî, Evsat; Ebu Nuaym, Hilye, (Said b. Müseyyeb'den ve Hz. Aişe'den zayıf bir senedle)
20) Tirmizî, (Ebu Umame'den) Hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir.
21) Ebu Davud, Tirmizî, Nesâi ve İbn Hibban
22) İbn Mâce, (Hz. Osman'dan zayıf bir senedle)
23) Taberânî, Evsat', Ebu Bekir el- Acurî, Riyaz'ul Müteallimîn; Ebu Nuaym, (Ebu Hüreyre'den zayıf bir senedle)
24) İbn Âbdılberr, (Enes'ten zayıf bir senedle)
25) İbn Adîy, (Ebu Hüreyre'den zayıf bir senedle)
26) Taberânî, (Huzam b. Hâkim'den zayıf bir isnadla)
27)İsfehanî, Tergib ve Terhib, (Abdullah b. Amr'dan); Deylemî, Müsned'ul-Firdevs, (Ebu Hüreyre'den)
28) İbn Abdilberr (Enes'den)
29) Taberânî, (Ebu Musa'dan)
34) Ebu Dâvud,-Tirmizî, İbn Mâce ve İbn Hibban, (Ebu Derdâ ve EbuHüreyre'den)
35) Ahmed b. Hanbel, İbn Hibban ve Hâkim, (Saffan b. Assal'dan)
36) İbn Abdilberr, (Ebu Zer'den)
37) İbn Abdilberr, İlim; İbn Hibbaıı, Ravzat'ul Ukalâ, (Hasan'dan)
38) İbn Adiy ve Beyhakî (Enes'den); Taberânî, (İbn Mes'ud ve İbnAbbasdan)
39) İbn Adiy, Beyhakî ve İbn Abdilberr, (Enes'den)
40) Ebu nuaym, Hilye, (Hz. Ali'den)
41) Taberânî, (İbn Merduveyh'den)
42) ırâki bu hadîsin Ebu Zer'den değil, İbn Ömer'den rivayet edildiğini söylemiştir. İbn Cevzî ise bu hadîsi Mevzuat adlı eserinde zikretmiştir.
43) Ebu Nuaym, Herevi, (Hasan dan)
44) Ebu Nuaym, (İbn Mes'ud'dan)
45) Ebu Nuaym, (İbn Mes'ud'dan)
46) İmam Ahmed, Müsned
47) Nesâî, Kitab 'ul-İlim
48) Deylemi, Müsned'ul-Firdevs, (Ebû Abdullah el-Hâkim'den)
49) Mu'ribî, (İbn Abbas'dan)
48) Deylemi, Müsned'ul-Firdevs, (Ebu Abdullah el-Hâkim'den)
49) Mu'ribî ibn Abbas'dan
50) Ebuta Dâvud dışındaki sünen sahipleri, (Abdullah b. Amr'dan)
51) Bu hadîs Ebu Hüreyre, Abdullah b. Amr, Ebu Said, Enes b. Mâlik, İbn Mes'ud, İbn Abbas, İbn Ömer vc Câbir'den rivayet edilmiştir.
52) Vbn Âdıy, ll\>n ÂM)as dan)
53) Tirmizî, İbn Mâce, (Atâ b. Murre'den)
54) Tirmizî, (Ebu Derdâ'dan)
55) İbn Abdilberr, (Muhammed b. el-Münkedir'den mürsel olarak)
56) Deylemî, Müsned'ul Firdevs, (Muhammed b. Muhammed b. Ali b. As'dan)
57) Ebu Talib el-Mekkî, Kut'ul-Kulub
58) Buharî ve Müslim, (Büreyde b. Abdullah b. Ebu Bürde'den)
59) Müslim, Ebu Dâvud ve Tirmizî; hadîs hasendir.
60) Tirmizî, (Enes'den)
61) Buharî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce
62) İbn Abdilberr, İlim; Herevî, Zemm'ul-Kelam, (Amr b. Ebî Kesir yoluyla)
İmam Gazali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İmam Gazali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
24.7.12
31.7.11
Ramazan Ayının Fazileti
İmam Gazali'nin Kalplerin Keşfi adlı eserinin Mübarek Ramazan Ayının Fazileti başlıklı bölümünü düzyazı ve video olarak paylaşıyorum..
Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:
«— Ey Mü'minler; Sizden öncekilere oldugu gibi, size de günahlardan korunasiniz diye, oruç tutmak farz kilinmistir.»
(Bakara - 183)
Said Ibni Cübeyr buyurdu: «Bizden önceki ümmetlerin orucu, yatsidan bir sonraki günün aksamina kadar sürerdi. Islâm'in iik günlerinde oldugu gibi.»
Bir gurup âlim bu bahisde der ki: «Oruç, hiristiyanlar üzerine de farz kilinmisti. Ramazanin bazen cok sicak günlere, bazen de cok soguk günlere rastlamasi yolculuklar sirasinda ve hayatlarinin diger bir kisim safhalarinda onlara zor geliyordu.
Bunun için ileri gelenleri, orucu yaz ile kis arasi bir dönemde tutmak üzere görüs birligine vardilar ve ilkbaharda oruç tutmayi kararlastirdilar. Getirdikleri bu kolayliga karsilik oruca ongun daha ilâve ettiler.
Bir süre sonra kirallari hastalandi ve eger iyilesirse oruçlarina bir hafta daha ekleyecegini Allah'a adadi. Iyilesmesi üzerine oruca bir hafta daha ekledi.
Bu kiral ölüp yerine baskasi geçince yeni Kiral «Orucu elli güne çikarin» diye emir verdi. Daha sonra hayvanlarini toplu halde Öldüren bulasici bir hastalik afati ile karsilasmalari üzerine kiralari «Oruç süresini attirin» diye emir çikardi. Bunun üzerine on besten ve on gün sondan olmak üzere oruç müddetine yirmi gün daha eklediler.»
Ileri sürüldügüne göre, her ümmete Ramazan Orucu tutmak farz kilindi. Fakat zamanla kendileri bu farzi yerine getirmekten kaçindilar.
Bagavi'nin ileri sürdügüne göre. «Ramazan» kelime olarak «Remza» kökünden türemis bir isimdir ve kizgin tas mânâsina gelir. Cünki araplar siddetli sicak günlerde orüc tutarlardi. Aylara isim verdikleri zaman, oruç ayi siddetli sicaklara rastladigi için, adi «Ramazan» kondu.
Baska bir görüse göre de, yakici mânasina gelen Ramazan bu ayin günâhlari eritmeye vesile olmasi yüzünden oruç ayina isim olarak takildi.
Ramazan Orucu, Hicret'in ikinci yilinda farz kilindi. Kesin bir Isîâmî vecibe oldugu apaçik bulundugu için farz oldugunu inkâr eden kâfir olur. Ramazanin faziletini belirten hadisler çoktur.
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
«— Ramazanin iik gecesi girince, bir ay boyunca bir tanesi bile kapanmamak üzere, bütün cennet kapilari açilir ve Allah'in emri uyarinca söyle seslenilir,
«Ey hayir arayicisi, gel! Ey kötülükte ileri giden, kendine gel! Günahlarinin afvedilmesini dileyen yok mu ki, günâhlari afvedile! Bir istegi olan yok mu ki, dilegi yerine getirile! Tevbe eden yok mu ki, tevbesi kabûl oluna!
Bu davet, tanyeri agarana kadar devam eder. Allah her bayram gecesi bir milyon kisiyi cehennemden âzâd eder.»
Selman-i Fârisî buyurur ki; «Saban Ay/nin son günü Peygamber imiz bize hitab ederek söyle buyurdu :
«— Ey insanlar! Sizi büyük bir ay gölgesi altina almak üzeredir. Içinde bin aydan hayirli olan Kadir Gecesi vardir. Allah, o ay içinde oruç tutmayi farz ve gecelerini ibadetle geçirmeyi nafile kilmistir.
Kim bu ayda bir hayir islerse baska zamanda bir farzi yerine getiren gibidir. Bu ayda bir farzi yerine getirirse baska zamanlarda yetmis farz yerine getiren gibidir.
Bu ay sabir ayidir. Sabrin mükafati ise cennettir. Bu ay yardim ayidir, içinde mü'minin rizkinin arttigi bir aydir. Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse, bîr köle azad etmis gibi sevab kazanir ve günahlari bagislanir.»
Seîmân-i Farisî buyurur ki: «Bu sirada. «Yâ Rasûlallah, hepimizin oruçluyu iftar ettirmeye varligi yetmez.» dedik. Peygamber 'imiz sözlerine söyle devam buyurdu :
«— Allah, o sevabi, oruçluyu bir yudum süt, bir içim su ve bir hurma ile iftar ettirene de verir. Kim oruçlunun karnini doyurursa bu onun günahlarinin bagislanmasini saglar, Allâh ona benim Havz'imdan bir kere içirir de artik hiç susamaz olur. Ayrica oruçlunun mükâfatindan hiç bir sey eksilmeksizin onunki kadar sevab kazanir.
Bu ayin basi rahmet, ortasi bagis ve sonu cehennemden kurtulustur.
Kim bu ayda kölesinin isini hafifletirse Allah onu cehennemden azad eder.
Bu ay içinde dört seyi çokça yapin. Ikisi ile Rabb'imizin rizasini kazanirsiniz. Diger ikisi de sizin için kaçinilmaz ve ihmat edilmez ihtiyaçlardir.
Rabb'inizin hosnutlugunu kazandiran iki sey, Allâh'dan baska ilâh olmadigina sahadet etmek ve O'na istigfar etmektir. Sizin için kaçinilmaz ve ihmal edilmez olan diger iki sey de, Rabb'inizden cennet istemeniz ve sizi cehennemden korumasini diiemenizdir.»
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
"Kim inanarak ve önemini anlayarak Ramazan Orucunu tutarsa, geçmis ve gelecek bütün günâhlari afvedilir."
«— Ulu Allah «insanoglunun oruç haric, her ameli kendisi içindir. O sirf benim içindir ve mükâfatini da yalniz ben veririm» diye buyuruyor. Ulu Allah'in kendisine izafe ettigi bir ibadet için baska bir sey söylemeye lüzum yoktur.»
«— Ümmetime, Ramazan Ayi'nda, daha önceki ümmetlere verilmeyen bes özellik verilmistir:
1 — Allâh Kati'nda oruçlunun agiz kokusu, miskten daha hostur.
2 — Iftar anina kadar melekler onlar için istigfar eder.
3 — O ayda seytanlarin elebaslari tutuklanir.
4 — Ulu Allah her gün «Salih kullarimin kötülük ve sikintidan kurtulmalari yakindir» buyurarak her gün cenneti süsler,
5 — O ayin son gecesinde günâhlari afvedilir.»
Sahâbiler «Yâ Rasülallah o gece Kadir Gecesi midir» diye sordular. Peygamber 'imiz onlara su cevabi verdi, «Hayir. Fakat her iyi amel isleyenin ameli bitince, mükâfati verilir.»
Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:
«— Ey Mü'minler; Sizden öncekilere oldugu gibi, size de günahlardan korunasiniz diye, oruç tutmak farz kilinmistir.»
(Bakara - 183)
Said Ibni Cübeyr buyurdu: «Bizden önceki ümmetlerin orucu, yatsidan bir sonraki günün aksamina kadar sürerdi. Islâm'in iik günlerinde oldugu gibi.»
Bir gurup âlim bu bahisde der ki: «Oruç, hiristiyanlar üzerine de farz kilinmisti. Ramazanin bazen cok sicak günlere, bazen de cok soguk günlere rastlamasi yolculuklar sirasinda ve hayatlarinin diger bir kisim safhalarinda onlara zor geliyordu.
Bunun için ileri gelenleri, orucu yaz ile kis arasi bir dönemde tutmak üzere görüs birligine vardilar ve ilkbaharda oruç tutmayi kararlastirdilar. Getirdikleri bu kolayliga karsilik oruca ongun daha ilâve ettiler.
Bir süre sonra kirallari hastalandi ve eger iyilesirse oruçlarina bir hafta daha ekleyecegini Allah'a adadi. Iyilesmesi üzerine oruca bir hafta daha ekledi.
Bu kiral ölüp yerine baskasi geçince yeni Kiral «Orucu elli güne çikarin» diye emir verdi. Daha sonra hayvanlarini toplu halde Öldüren bulasici bir hastalik afati ile karsilasmalari üzerine kiralari «Oruç süresini attirin» diye emir çikardi. Bunun üzerine on besten ve on gün sondan olmak üzere oruç müddetine yirmi gün daha eklediler.»
Ileri sürüldügüne göre, her ümmete Ramazan Orucu tutmak farz kilindi. Fakat zamanla kendileri bu farzi yerine getirmekten kaçindilar.
Bagavi'nin ileri sürdügüne göre. «Ramazan» kelime olarak «Remza» kökünden türemis bir isimdir ve kizgin tas mânâsina gelir. Cünki araplar siddetli sicak günlerde orüc tutarlardi. Aylara isim verdikleri zaman, oruç ayi siddetli sicaklara rastladigi için, adi «Ramazan» kondu.
Baska bir görüse göre de, yakici mânasina gelen Ramazan bu ayin günâhlari eritmeye vesile olmasi yüzünden oruç ayina isim olarak takildi.
Ramazan Orucu, Hicret'in ikinci yilinda farz kilindi. Kesin bir Isîâmî vecibe oldugu apaçik bulundugu için farz oldugunu inkâr eden kâfir olur. Ramazanin faziletini belirten hadisler çoktur.
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
«— Ramazanin iik gecesi girince, bir ay boyunca bir tanesi bile kapanmamak üzere, bütün cennet kapilari açilir ve Allah'in emri uyarinca söyle seslenilir,
«Ey hayir arayicisi, gel! Ey kötülükte ileri giden, kendine gel! Günahlarinin afvedilmesini dileyen yok mu ki, günâhlari afvedile! Bir istegi olan yok mu ki, dilegi yerine getirile! Tevbe eden yok mu ki, tevbesi kabûl oluna!
Bu davet, tanyeri agarana kadar devam eder. Allah her bayram gecesi bir milyon kisiyi cehennemden âzâd eder.»
Selman-i Fârisî buyurur ki; «Saban Ay/nin son günü Peygamber imiz bize hitab ederek söyle buyurdu :
«— Ey insanlar! Sizi büyük bir ay gölgesi altina almak üzeredir. Içinde bin aydan hayirli olan Kadir Gecesi vardir. Allah, o ay içinde oruç tutmayi farz ve gecelerini ibadetle geçirmeyi nafile kilmistir.
Kim bu ayda bir hayir islerse baska zamanda bir farzi yerine getiren gibidir. Bu ayda bir farzi yerine getirirse baska zamanlarda yetmis farz yerine getiren gibidir.
Bu ay sabir ayidir. Sabrin mükafati ise cennettir. Bu ay yardim ayidir, içinde mü'minin rizkinin arttigi bir aydir. Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse, bîr köle azad etmis gibi sevab kazanir ve günahlari bagislanir.»
Seîmân-i Farisî buyurur ki: «Bu sirada. «Yâ Rasûlallah, hepimizin oruçluyu iftar ettirmeye varligi yetmez.» dedik. Peygamber 'imiz sözlerine söyle devam buyurdu :
«— Allah, o sevabi, oruçluyu bir yudum süt, bir içim su ve bir hurma ile iftar ettirene de verir. Kim oruçlunun karnini doyurursa bu onun günahlarinin bagislanmasini saglar, Allâh ona benim Havz'imdan bir kere içirir de artik hiç susamaz olur. Ayrica oruçlunun mükâfatindan hiç bir sey eksilmeksizin onunki kadar sevab kazanir.
Bu ayin basi rahmet, ortasi bagis ve sonu cehennemden kurtulustur.
Kim bu ayda kölesinin isini hafifletirse Allah onu cehennemden azad eder.
Bu ay içinde dört seyi çokça yapin. Ikisi ile Rabb'imizin rizasini kazanirsiniz. Diger ikisi de sizin için kaçinilmaz ve ihmat edilmez ihtiyaçlardir.
Rabb'inizin hosnutlugunu kazandiran iki sey, Allâh'dan baska ilâh olmadigina sahadet etmek ve O'na istigfar etmektir. Sizin için kaçinilmaz ve ihmal edilmez olan diger iki sey de, Rabb'inizden cennet istemeniz ve sizi cehennemden korumasini diiemenizdir.»
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
"Kim inanarak ve önemini anlayarak Ramazan Orucunu tutarsa, geçmis ve gelecek bütün günâhlari afvedilir."
«— Ulu Allah «insanoglunun oruç haric, her ameli kendisi içindir. O sirf benim içindir ve mükâfatini da yalniz ben veririm» diye buyuruyor. Ulu Allah'in kendisine izafe ettigi bir ibadet için baska bir sey söylemeye lüzum yoktur.»
«— Ümmetime, Ramazan Ayi'nda, daha önceki ümmetlere verilmeyen bes özellik verilmistir:
1 — Allâh Kati'nda oruçlunun agiz kokusu, miskten daha hostur.
2 — Iftar anina kadar melekler onlar için istigfar eder.
3 — O ayda seytanlarin elebaslari tutuklanir.
4 — Ulu Allah her gün «Salih kullarimin kötülük ve sikintidan kurtulmalari yakindir» buyurarak her gün cenneti süsler,
5 — O ayin son gecesinde günâhlari afvedilir.»
Sahâbiler «Yâ Rasülallah o gece Kadir Gecesi midir» diye sordular. Peygamber 'imiz onlara su cevabi verdi, «Hayir. Fakat her iyi amel isleyenin ameli bitince, mükâfati verilir.»
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)