Ağır ol ey nefis ağır ol!
Namazı acele kılmak istiyorsun, ağır ol.
Hükümdarlar hükümdarı Allah-ı zül-Celal vel Kemal'in huzurundasın ağır ol.
Seni eşrefi mahlukat olarak yaratıp huzuruna kabulle şereflendirmiş,
Huzurda niye acele edersin, ağır ol.
Bir dünya hükümdarının karşısına çıksan ondan ayrılmak istemezsin ama,
Hükümdarlar hükümdarının karşısında neden acele edersin.
Seni muhatap almış, müslüman edip huzuruna çıkartmış, uzat da uzat o zaman, çünkü O senden değil sen Ondan şeref buluyorsun,
Huzuruna çıkmana o değil sen muhtaçsın,
"Şu sağ elindeki nedir ey Mûsâ?" diye sorulduğunda;
Hz. Mûsâ dedi ki:
"O benim değneğimdir.
Ona dayanırım,
onunla koyunlarıma yaprak silkelerim.
Onunla başka işlerimi de görürüm." dedi.
O benim asamdır deyip bitirmedi, uzun uzun söyledi Rabbine.
Uzun uzun durmaya çalıştı huzurda.
Sen de ders al Kur'andaki bu güzel kıssadan, bu güzel misalden.
Acele etme namazında, subhane rabbiyel azim'inde, subhane rabbiyel ala'nda.
Kusur etme tadil-i erkanında, huşuda, ihlasta.
Bilirsen bu kendin için en hayırlısı, en güzelidir.
Ey kalbim, aceleciliği emretse de sen nefse uyma!
nefs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nefs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
26.4.19
11.4.19
Dinle Ey Nefis!
Günah nefsin varlığı kulluk ise yokluğudur. Sen nefsini kulluk ile aradan çıkar. Eğer Allah’ı bulmayı ona varmayı dilersen bütün varlıklar hizmetkârın olur. O halde dinini az bir karşılığa, dünyaya satma. Sen aza razı ol, nasipse çok da gelir. Sen alçak gönüllü olursan Allah seni yükseltir, yüceltir. Dünyaya ait bir şeyden dolayı öfkelenme değmez. Kendin gibi bir yaratılmışa asla güvenme, güvenecek sen yalnız Allah’a dayan. Hiç durma çalış çabala, amel et, bu dünya çalışma ahiret ise mükafat yurdudur. Sen çalış gerisini Allaha bırak, çünkü alanda O veren de O, yardım eden de O yardımsız bırakan da O. Sağır ol Allah’tan başkasını duyma, kör ol Allah’tan başkasını görme, mecnun ol Allah’tan başkasını sevme. Kendine kendin öğüt ver, ben ne desem senin kulağına demiş olurum, sense kalbine öğüt ver.
25.7.11
İlimden mi İmandan Mı Bu Hal?
İslam barış ve esenlik dinidir. Müslüman olsun olmasın tüm insanları yeryüzünde kargaşa çıkartmadıkları sürece yaşatmayı hedefler. Müslümanları yaşatmayı hedefler ki; Allah'a daha fazla kulluk etsinler ve kendilerini kurtarabilsinler, müslüman olmayanları da yaşatmayı hedefler ki; bir gün hidayete erip müslüman olsunlar ve kendilerini ve kendilerinin soyundan gelecek evlatlarını cehennemden kurtarsınlar, hem bu dünyaları hem de ahiretleri mamur olsun.
Merhametlilerin merhametlisi peygamberimiz Allah'ın dini islamı yaymak için Taif şehrine gittiğinde ve orada hakkı ve doğruyu insanlara tebliğ ettiğinde, anlattığında, hak etmediği bir muamele ve zulümle karşılaştı. Hakarete uğradı, taşlandı. Ancak tüm bunlara rağmen Taif halkına kin gütmedi, eline güç geçtiğinde ve Taif'e muzaffer ordusuyla girdiğinde; Taif halkına eziyet etmedi, haksızlık etmedi. Şefkat ve merhametin ete kemiğe büründüğü şahsında böyle bir şey düşünülemezdi zaten. Peygamberimiz Taif'den taşlanmış, hakarete uğramış bir şekilde çıkarken melek geliyor ve ona dilerse Taif halkı üzerine Allah'ın gazabının indirileceğini söylüyor. Aman yarabbi.
O merhamet peygamberi, yol gösterici, hidayet rehberi, şefkatlilerin en şefkatlisi, kendisini peygamberlikle görevlendiren Allah'ına, kendisine bilmediğini öğreten Allah'ına, kendisi okuma yazma dahi bilmezken kendisine şimdiye kadar hiçbir insan kaleminin yazmadığı ilmi veren Allah'ına şöyle dua etti:
“Allâh’ım! Kuvvetimin zaafa uğradığını, çâresizliğimi, halk nazarında hor ve hakîr görülmemi Sana arz ediyorum.
Ey merhametlilerin en merhametlisi! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnet ve belâlara aldırmam!
İlâhî! Sen kavmime hidâyet ver; onlar bilmiyorlar.
İlâhî! Sen râzı oluncaya kadar işte affını diliyorum…” diye niyazda bulundu. (İbn-i Hişâm, II, 29-30; Heysemî, VI, 35; Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7)
Bizlerden birisine en ufak bir zarar dokunduğunda hemen sebep olan kişi ya da kişiler için kötü düşünürüz, onun başına türlü musibetlerin gelmesini temenni ederiz. Ne kadar da cahiliz. O musibetler gelse, hatta bizim hayal ettiklerimizin kat kat fazlası dahi gelse, bundan bizim yararımız ne olacak? Nasıl bir fayda elde edeceğiz? Başkasının başına gelen belanın bize ne bir faydası olur, ne de bir yararı dokunur. O halde bu bencillik neden? Neden Allah'ın rahmeti sadece bizim üzerimize olsun diyoruz da başkası için kötülük ve bela murad ediyoruz. Yoksa Allah'ın hazinelerinin, rahmetinin ve bereketinin sonsuz olduğuna inanmıyor musun? Onların biteceğini mi düşünüyorsun? Onların herkese birden yetmeyeceği fikrinde misin? Haşa, Allah'ın hazineleri, mülkü, nimetleri, rahmeti ve bereketi sonsuzdur, tükenmez. O halde bu bencillik niye, ey Nefs, bu bencillik niye? Yoksa inancında bir eksiklik mi var? Yoksa kalbinde daha yerine oturmamış taşlar mı var? Sen kendini beğenip dururken sende fark edemediğin bir kusur mu var? İmanın mı eksik?
Belki de ilminde eksiklik var. Belki de başına gelen bela ve musibetin senin günahlarına kefaret olacağını, karşılık olacağını bilmiyorsun. Eğer öyleyse bil ki şu dünyada başına gelen bela, musibet, eziyet, eza ve cefa senin için altından, elmastan, son model arabadan ve lüks malikaneden daha hayırlıdır, daha güzeldir, daha faydalıdır. Başına gelen ve hoşlanmadığın olay senin günahına kefaret olur, seni temiziler. Bir de bunun hikmetini kavrayıp güzel bir sabırla sabredersen bu halin senin yükselmene vesile olur. Allah indinde, Allah katında değerin artar, bunun doğal sonucu olarak; Allah'ın yarattıkları arasında da değerin artar. Ey nefs, zaten sen hep şan, şeref ve yüksek derece isteyip durmuyor musun? İnsanlar içinde müstesna bir konumun hayaliyle hareket etmiyor musun? Bu amaçla türlü hallere girmiyor musun? O halde aklını çalıştır, sabır aracını iyi kullan. Allah katında değerin artarsa, şan ve şerefin olursa, güzel bir makamın olursa, şu değersiz dünya makamlarının, ünvanlarının ve şöhretinin ne önemi kalır ki? Sonsuzun yanında hiçin ne kıymeti vardır ki? Şu dünyada karşılaşılan bela ve musibet islam üzerine olan insan için bir rahmet olmasaydı bunca peygamber bunca sıkıntıya düçar olur muydu? Tüm bela ve musibetler inananlar için yükselmenin vesilesi olmuştur. Bir olay varsa mutlaka bunun bir sebebi olmalı, mutlaka bu olaya vesile olan bir şey olmalı. Yükselmenin vesilesi de bela ve musibet olmuştur. Keza nimete şükür de yükselmenin vesilesidir. Bela ve musibetin Allah'tan geldiğine tam bir inançla inanıp, iman edip, bunun da bir nimet olduğu idrakına varmak, arkasından bu nimete şükretmek Allah'ın dilemesiyle yükselmeler üstü bir yükselmeye vesile olacaktır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)