sadaka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sadaka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12.5.13

Bir Öneri : Zekatın Vergiden Düşülmesi

"Devlet Yönetiminde İnovasyon" üst başlığı altında bir önerimiz var.

Öneri : Zekatın Vergiden Düşülmesi


Önerimiz: Müslümanların verdikleri zekatı vergiden düşmesi. 

Zekat dinen zengin sayılan her müslümana farzdır. Müslümanlar mallarının zekatlarını dinen fakir sayılanlara verirler. Bu verilen zekatların dini yönü burada konu edilmese de, sosyal açıdan; sosyo-ekonomik dengeyi sağlamada çok önemli bir fonksiyona sahiptir. Öyleki zekat müessesesinin hakkıyla uygulandığı kimi devirlerde zekat verilecek fakir müslümanın bulunamadığı tarihi bir vakıadır. Zekatın sosyal fonksiyonu, anayasamızda belirtilen devletin sosyal devlet olması ile örtüşmektedir.  



Zekat müessessi sosyal devlet anlayışını bütünüyle desteklemekte,
devletin sosyal devlet olma sorumluluk ve ödevlerini, devletin müslüman kimliğe sahip vatandaşlarına da zenginlikleri nispetinde pay ederek devletin sorumluluk ve ödevlerinden doğan yükünü nispeten hafifletmektedir. Bu bağlamda, zekatın vergiden düşülmesi yönünde yapılacak yasal düzenleme ve uygulamalar anayasanın ve devletin ruhuyla örtüşecek, aynı zamanda sosyal devlet anlayışının ziyadeleşmesine vesile olacaktır.



Önerimizde kısaca: Zekatın vergiden düşülmesi için devlet, verilen zekatın belgelendirilmesini öngörür, zekat toplama lisansı-izni verdiği kamu yararına çalışan kurum, kuruluş ve derneklere zekat olarak yapılan bağışları belgelendirilmek şartıyla vergiden düşürür. Açıklamalı bağış makbuzu, ya da açıklamalı banka dekontu ibrazı ile zekat veren verdiği zekatın belgelendirmesini yapar.


Zekatın vergiden düşürülmesini bir örnekle somutlayacak olursak, örneğin bir kişi ya da kuruluşun devlete 100 tl vergi vermesi gerekiyor. Bu şahıs daha önceden kamu yararına çalışan ve "vergi mufiyeti statüsü" kazanmış kuruluşa yaptığı ve belgelendirdiği 30 tl'lik bağışını, devlete ödemesi gereken 100 tl'lik vergiden düşer ve devlete 30 tl'lik bağışının belgesini de ibraz etmek kaydıyla 70 tl vergi öder. 


Zekatın vergiden düşülmesi uygulamasının yürürlüğe konulması sürecinde laikliğe aykırı olduğu iddiasında bulunanlar, bu nedenle önerilen uygulamaya karşı çıkanlar olabilir. Uygulama laikliğe aykırı değildir. Zira devlet bu uygulamayı dini esaslara dayanarak değil, sosyal devlet ilkesine dayanarak yürürlüğe koyacağından laikliğe aykırı bir tarafı bulunmamaktadır. Nasıl ki Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Başbakanlığa bağlı bir devlet kuruluşu olması, camiler yaptırması ve bu camilerdeki görevlilerin yetiştirilmesinin ve maaşlarının ödenmesinin devlet tarafından icra edilmesi laikliğe aykırı değilse, sosyal devlet anlayışı gereği yapılacak zekatın vergiden düşülmesi uygulaması da laikliğe aykırı olmayacaktır. Kaldıki günümüzde zekat da toplayan ve kamu yararına çalışan dernek sıfatına haiz bir takım kuruluşlara yapılan bağışlar 30.07.2003 tarihli ve 4962 sayılı Kanunun 20.maddesine göre kazançtan istisna edilebilmektedir. Gelir Vergisi Kanununun 89. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendine göre kamu yararına çalışan dernek ve vakıflara yıllık toplamı beyan edilecek gelirin yüzde 5’ini (kalkınmada öncelikli yörelerde % 10’u) aşmamak üzere makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımlar gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden indirilir. Kurumlar Vergisi Kanununun mükerrer 14. üncü maddesinin 1/b alt bendine göre kamu menfaatlerine yararlı sayılan dernek ve vakıflara makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların toplamının o yıla ait kurum kazancının % 5' ine kadar olan kısmı kurum kazancından indirim konusu yapılabilir. Hasılı, günümüzde yürürlükte olan vergi muafiyeti uygulaması, önerdiğimiz uygulamanın bir nev'idir ve bu cihetiyle, benzerinin halihazırda uygulanıyor olması, önerdiğimiz düzenlemelerin de uygulanabileceğinin en açık göstergesi ve ispatıdır. Zaten anayasaya aykırı bir uygulama yürürlüğe alınamaz. Biz, yukarıda izah ettiğimiz gerekçelerle anayasaya aykırı olmadığı görüşündeyiz.

Yukarıda atıfta bulunduğumuz mevcut uygulama, bağışın vergiye esas teşkil eden gelirden düşülmesidir. İndirim vergiden değil kurum kazancından yapılmaktadır. Bizim önerimiz ise bağışın, bilhassa zekat özelliklerine sahip ve sosyo-ekonomik dengeyi düzeltme etkisi yüksek olan bağışın Maliye Bakanlığı'nca Diyanet İşleri Başkanlığı(D.İ.B.) ile koordineli olarak belirlenecek olan belli şartlar altında vergiden düşülmesidir. Zekat da bir mal bağışıdır. Ancak alelade bir bağış gibi değildir, zekatın şartlarına bakılacak olursa doğrudan fakir kimseye verildiğinden sosyal dengesizliği kıyısından köşesinden değil tam merkezden kavrayan ve düzelten bir yapıdadır. Mevcut uygulama toplumumuz terminolojisinde sadaka olarak geçen bağışın vergiye esas gelirden düşülmesi iken, bizim önerimiz sadakadan belli şartlarla ayrık özellik gösteren zekatın, sosyal devlet ilkesine doğrudan hizmet etmesi hasebiyle, direkt olarak vergiden düşülmesidir.

Önerdiğimiz düzenleme sayesinde, devletin aldığı verginin bir kısmını zaten kullanacağı sosyal devlet anlayışıyla yürütülen faaliyetlerin bir bölümü, özel kuruluşlarca, gönüllülük esas alınarak yerine getirilmiş olur. Böylece devletin iş yükü hafifler, verimlilik artar, genel toplamda sağlanan kamu yararı arttırılmış olur. Zaten amaç da kamu yararının arttırılması, sosyal devlet anlayışının güçlendirilmesi ve sosyal adaletin iyileştirilmesi, kamunun sosyal devlet olmasından doğan sorumluluklarının bir kısmının özel kurum ve kuruluşlara paylaştırılması ile verimliliğin ve etkinliğin arttırılmasıdır.

Önerilen düzenlemeyi yapacak makam Maliye Bakanlığı'dır. Maliye Bakanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı ile koordineli olarak çalışabilir, vatandaşın hassasiyetini göz önüne alarak tatminkar ve itimat edilir bir sistem kurmak için D.İ.B.'nın bazı konularda klavuzluğuna başvurabilir.


EK BİLGİ : 

"Zekat ve fitre, hayır kurumlarına verilebilir mi?Aldıkları zekat ve fitreleri bir fonda toplayıp bunu yalnızca Tevbe Suresi'nin 60. ayetinde belirtilen yerlere sarf ettikleri bilinen ve kendilerine her bakımdan güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek, kurum ve yardımlaşma fonlarına zekat ve fitre verilmesinde dinen bir sakınca yoktur. 
Vergi zekat yerine geçer mi? 
Vergi bir vatandaşlık görevidir; zekat ise dinî bir yükümlülüktür.Ayrıca zekat ile vergi, yaptırım kaynağı, temel gaye, oran , miktar ve harcanacağı yerler bakımından birbirinden farklıdır. Bu itibarla, devlete ödenen vergiler zekat yerine geçmez. Zekatın ayrıca verilmesi gerekir. "(1)

Vergi muafiyeti konusunda bakınız : http://www.ihh.org.tr/tr/main/pages/vergi-muafiyeti/143

23.2.13

Gül Bahçesinden Bir Demet





Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.  (Tirmizî, İlm, 14 )


“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” (Sahih-i Buhari- İlk hadis)
Açıklama: (Mekke’den Medine’ye herkes Allah için hicret ediyordu. Ancak ismini bilemediğimiz bir sahabi, sevdiği Ümmü Kays adındaki bir kadın için hicret etmişti. Şüphesiz bu zat bir mü’mindi ama, niyet ve düşüncesi davranışlarının önünde değildi...  O da bir muhacirdi ama, Ümmü Kays’ın muhaciriydi. Ancak Allah için katlanılabilecek bunca meşakkate o, bir kadın için katlanmıştı. İsim zikredilmeden, bu hâdise, Allah Resûlü’nün yukarıda zikrettiğimiz mübarek sözüne mevzu olmuştur. Sebebin husûsiyeti, hükmün umûmiyetine mâni değildir. Onun için bu hadîsin hükmü, umumidir, her işe ve herkese şâmildir. )


Hz. Abdullah b. Mesud (radıyallahu anh), İki Cihan Güneşi Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Zekatını vermek suretiyle mallarınızı koruyup takviye edin.. hastalarınızın tedavisinde sadakanın belaları defediciliğini değerlendirin.. bela ve musibetlere karşı da her zaman Allah’a duaya yönelin!.” (Mecmeu`z-Zevâid, 3,63; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, 10,128)


“Al lah, kar şı lık ola rak cen ne ti ve rmek suretiyle mü min ler den can la rı nı ve mal la rı nı sa tın al mış tır.” (Tevbe Suresi, 111)



“Sizden kime dua kapısı açılmışsa, ona pek çok hayır kapısı açılmış demektir.” 


Hazreti Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sallalahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: "Başkaları hakkında hüsn ü zan beslemek, kişinin kulluğunun güzelliğindendir." (Ebû Davud, 2/716;Müsned, 2/297


Sahabe-i güzîn efendilerimizin Hadis ilminde herkesçe hüccet kabul edilen seçkinlerinden Hazreti Ebû Hureyre (radiyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (aleyhi efdalüssalavâti vetteslîmât) şöyle buyurur: “Kim bir mümin kardeşinin dünyaya ait bir sıkıntısını giderirse, Cenab-ı Allah da onun ahirete ait bir sıkıntısını giderir. Yine kim iman sahibi bir kardeşinin ihtiyacını giderirse,  Allah ü Zü’l-Cemâl de onun ihtiyacını giderir. Kim de inanmış bir kardeşinin herhangi bir kusurunu gizlerse, Settar olan Yüce Allah da dünya ve ahirette onun ayıplarını örter. -Unutulmasın ki- kul, kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da onun yardımındadır.” (Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, 1, 63; Biraz farklılıkla: Buhari, Mezalim, 3; Birr, 59; Ebû Davud, Edeb, 38; Tirmizî, Hudûd, 3)



Hazreti Ali (radiyallahü anh) Peygamber Efendimiz'in (aleyhissalâtü vesselam) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “İnsanların en kerimi olmak isteyen Allah'a karşı takva duygusuyla dopdolu olsun..  en kuvvetli olmayı dileyen Allah'ın havl ve kuvvetine sığınıp O'na mütevekkil bulunsun.. ve her kim de insanların en zengini olmayı murad ederse kendi elindekinden çok Allah'ın bitip tükenmeyen hazinelerine güvensin.”   Müsnedü'ş-Şihab, 1/234; (az farkla) el-Müstedrek, 4/301; Mecmeu'z-Zevaid, 2/967 

 Hazreti Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, her ifadesi lâl ü güher Efendiler Efendisi şöyle buyurur: “Çok gülmeyiniz! Zira çok gülmek kalbi öldürür." (İbn Mace, Zühd, 19)


Ebû Hureyre (radıyallahu azze ve celle anh) insanlık âleminin şeref tablosu Efendimiz (aleyhi ekmelüttehayâ)’nın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Mümin, aldansa da aldatmayı asla düşünmeyen ve şartlar ne olursa olsun her zaman kendi karakterini sergileyen bir asil; fâcir ise, türlü türlü ayak oyunlarına teşebbüs etmekten hiçbir zaman sıkılmayan seviyesiz bir zelildir.” Ebû Davud, Edep, 5; Tirmizî, Birr, 41; Müsned, 2/294


Sahabe-i güzîn efendilerimizden Abdullah ibn-i Amr (radıyallahü anh) hazretleri, Peygamber-i zîşan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Dünyaya gönülde yer vermemek hem kalbi rahatlatır hem de bedeni. Ona perestiş etmek ise sadece tasa ve hüznü artırır. Gayr-ı ciddi ve laubali olmaya gelince, o, kalbi katılaştırmaktan başka hiçbir işe yaramaz." Müsned-i Şihab, 1, 188; Feyzu’l-Kadîr, 4, 74


Tebük seferine hazırlanılırken Resulullah (s.a.s.)'in emri üzerine, sahabiler (r. anhum) orduya sadaka, nafaka ve binek hayvanları getirmeye başladılar. Hz. Ebu Bekir (r.a.) malının tamamı olan 40 bin dirhem altın getirdi. Resulullah (s.a.s.) ona: "Kendi ehline herhangi bir şey bıraktın mı?" diye sorunca o: "Onlara Allah ve Resulünü bıraktım" diye cevap verdi. Hz. Ömer (r.a.) malının yarısını getirdi. Resulullah (s.a.s.) ona da: "Kendi ehline herhangi bir şey bıraktın mı?" diye sorunca Ömer (r.a.): "Evet, malımın yarısını" diye cevap verdi. Abdurrahman ibnu Avf iki yüz evkiye altın, Asım ibnu Adiy yetmiş deve yükü hurma getirdi. Hz. Osman (r.a.) ise ordunun üçte birini techiz etti. İbnu Hişam'ın bildirdiğine göre Osman ibnu Affan bu sefer için büyük bir infakta bulundu; öyle ki, o zamana kadar hiç kimse bu kadar infakta bulunmamıştı. Osman ibnu Affan, Tebuk gazvesinde dar durumda olan orduya bin dinar infak etti. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) mealen şöyle buyurdu: "Allah'ım! Osman'dan razı ol, çünkü ben ondan razıyım." 


Yumurta büyüklüğünde bir altın getirip, başka hiçbir malı olmadığını, ama bunu sadaka olarak vermek istediğini söyleyen bir adama Resulullah şöyle buyurdu: "Sizden biriniz sahip olduğu servetini getirir ve "şu sadakadır" diye verir sonra da oturur, insanların zekâtlarını alacağım diye onlara avuç açar. Sadakanın en hayırlısı kendisi başkasına muhtaç olmayacak kadar arkada malı var iken verilenidir" (Sünen-i Ebû Dâvud, Zekât, 42).


"Ve harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisinin arasındadır, dengelidir" (el-Furkan, 25/67).


“Ashabıma sebbetmeyiniz sizden birisi uhud dağı kadar sadaka vermiş olsa onlardan birinin bir müd, yarım müd sadakasına ulaşamaz.” (Sahîhul-Buharî (Fezail-i Ashabı Nebi) IV, 195;  bk. Hayatus-Sahâbe II, 559 (Abdurrahman b. Avfla ilgili olarak).)  
Açıklama: Rasulüllah (s.a.v) daha sonra müslüman olan sahabelerine, ilk müslüman olan sahabelerine yetişemeyeceklerini ihtar etmektedir. 


Hz. Peygamber dünya malları karşısındaki tavrını şöyle belirtmiştir: "Eğer benim "Uhud dağı kadar altınım bulunsa, borç için sakladığımdan başka, ondan yanımda bir dirheminin üç gece kalmaması beni sevindirir" (Buhârî, Temenna', 2; Rıkâk, 14; Müslim, Zekât, 31, 32; İbn Mâce, Zühd, 8).


9.2.13

Bir'in Bin'e Üstünlüğü

Allah mutlak adalet sahibi, hüküm ve hikmet sahibidir.

Unutma ey nefsim, eşitsizlik adaletsizlik değildir. 

Evet, bu dünyada herkes eşit değildir, ancak Allah katında bu eşitsizliğin dikkate alındığı mutlak bir adalet bulacaksın. Allah adaleti yaratan ve en adil olandır. Elhamdülillah.

Hz. Peygamber bize ne de güzel ders veriyor:

Ebu Hüreyre (Allah ondan razı olsun) Peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduklarını söylüyor:

"Bazan bir dirhem, yüz bin dirhemden daha üstün olur."

Bunun üzerine orada bulunanlar "Nasıl olur?" dediler.

Resulullah(s.a.v.) şöyle buyurdu : 

"İki dirhemi olan birisi bunlardan bir dirhemini, çok malı olan bir kimse de yüz bin dirhemini sadaka olarak verirse, birinci adamın bir dirhemi, diğer adamın yüz bin dirheminden daha üstün sayılır. Çünkü çok zengin olan bir adamın yüz bin dirhemi, onun yarı malı olmayabilir."  (Kaynak:Nesei, Zekat Bölümü : 49.)

Zengin verdiği ile kibirlenmemeli, bazen bir dirhemle, bir lira ile bile kendisine üstün gelinebilir. Fakir de az verdim diye yerinmemeli, onun azdan verdiği, ihlaslı ise; Allah katında elbette değerlidir. 

Hiçbir kimsenin zerre kadar iyiliği zayi olacak değildir. Şüphesiz Allah sonsuz zenginlik sahibidir. Hüküm ve hikmet sahibidir. 



2.8.12

Karzı Hasen (Güzel Borç-Ödünç) Sandıkları

Karzı Hasen nedir?
Allah ve Resulü bildirmeseydi biz nereden bilecektik karzı haseni?
Karzı hasen güzel bir borçtur, bir ödünçtür, ölçülebilen maldan verilen.
Faiz karışmaz, çıkar karışmaz, hırs karışmaz bu güzelliğin içine.
Tek hedefi ve amacı Allah'ın rızasını kazanmaktır, alırken de, verirkende.


Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde "Bir şeyi ödünç vermek, onu sadaka olarak vermekten hayırlıdır" (el-Azîzî, es-Sirâcü'l-Münîr Şerhu Câmi's-Sağîr Fi Hadisi'l-Beşîri'n-Nezîr, III, 57) buyurmuşlardır.


Müslüman bir toplumda faizi azaltmanın yolu karzı haseni arttırmaktan geçer.

Karzı haseni arttırmak için projeler üretilmeli, kurumlar tasarlanmalı, sistemler geliştirilmeli. Devlet yönetiminde yapılacak inovasyon ile insanların karzı hasen vermeleri teşvik edilmeli. (Bkn. Devlet Yönetiminde İnovasyon)


Bir Karzı Hasen Modeli Üzerine Bir Fikir Pratiği


  1. İslam dinine uygun olarak karzı hasen sandıkları kurulmalı.
  2. Bu sandıkalara, devlet bankalarından ve/veya kurulacak şubelerden, işlem masrafı alınmadan para yatırılabilmeli ve çekilebilmeli.
  3. Karzı hasen veren parasını sandıktan geri alırken enflasyon farkı ile geri alabilmeli. (Enflasyon farkını almak faize girmez, fazlasını alırsa faize girer, azını alırsa da faize girer.) Enflasyon farkı karzı haseni alandan(borç alandan) karşılanır. 
  4. Enflasyonu güvenilir bilim ve ilim adamları birlikte belirler. (Gizli faizin önüne geçmek için böyle bir uygulama şarttır.) Ya da borç altın veya gümüş üzerinden de verilebilir.
  5. Karzı hasen alan, bir gerekçe beyan etmek zorunda olmalı. Zaruret olmadan, keyfi bir şekilde borç alınamaz. (Örneğin ticaret malı alacaktır, bir ev ihtiyacını giderecektir, borcunu kapatacaktır vb. Borç alıp da aldığı parayı bankaya yatırıp işletemez, bankada mevduatı olan borç alamaz, elinin altındakilerin mevduatı olan borç alamaz.)
  6. Bu sandıklardan alınan borç ile dine aykırı ve dinin yasakladığı işler ve dinin yasakladıklarının ticareti yapılamaz. (Çünkü borç ibadet maksadıyla verilmektedir.)
  7. Karzı hasen karşılığında gerekirse ödüncün değerinin bir kısmını ya da tamamını karşılayabilecek kadar taşınır-taşınmaz mallar ipotek edilmeli ya da rehin alınmalıdır. (Güvence için konan ipotek miktarı-oranı zamana ve mekana göre değişebilir.)
  8. Borç ödeme sicilleri kötü olanlara karzı hasen verilemez, ya da özel şartlar-koşullar altında verilir. (Sağlam ipoteklerin yapılması, kefiller getirmesi vb.)


Bu sistem ile yastık altında saklanan para olarak tabir edilen ve ekonomiye doğrudan katılamayan para ekonomik hayata daha fazla katılır. Günümüzde dinini bilen müslümanlar faizden uzak durmakta ve banka ra bu nedenlerle paralarını yatırmamaktadırlar. Faizsiz bankacılık kuruluşlarına ise şüphe ile yaklaşanların olduğu da bir gerçek ve vakıadır. Tüm bu çerçevede devlet kontrolünde bir karzı hasen sistemi ile ekonominin de bereketleneceği açıktır.

Böyle bir sistem milletler arasında da kurulabilir. Zaten insanlar için olan bazı prensiplerin ve insanlar arasındaki bazı sistemlerin milletler planında uygulanmasıyla güzel şeyler ortaya çıkabilir. İnovasyona açık bir alandır. "Devletler planında inovasyon" başlığı altında üzerinde çalışılabilir.

Yukarıdaki yazı sonucunda internette yaptığımız araştırmada Karzı Hasen Müessese Modeli ile ilgili bir e-kitap'a rastladık. En azından, e-kitabın takdim kısmı dahi okunsa, böyle bir kuruma ümmeti Muhammedin bugün ne kadar muhtaç olduğu kolayca tasavvur edilebilir.

E-Kitabı İndirmek İçin Tıklayınız

Not: Karzı Hasen Kur'an'ı kerimde daha derin bir manada kullanılmıştır.
( Karz-ı hasen ile ilgili âyetler bk. 2/245; 5/12; 57/18; 64/17; 73/20 )


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...