hadisi şerifler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hadisi şerifler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16.12.14

Ayet ve Hadislerle Cehennem (Kartelalar - 43)

. : Ayet-i Kerimeler : .

Her günahkâr yalancının vay haline! Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de, sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. İşte onu elem dolu bir azap ile müjdele! Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!
(Casiye/7-9)

Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz, Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa/56)

İşte iki hasım taraf ki, Rableri hakkında tartışmaya girmişlerdir. Bunlardan inkâr edenler için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür. Onunla, karınlarının içindekiler ve derileri eritilir. Onlar için bir de demirden topuzlar vardır. Her ne zaman cehennemden, o ıstıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangın azabını” denilir.
(Hac/19-22)

Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.
(Araf/41)

Onlar, iliklerine işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifiri bir gölge içinde!...
(Vakıa/42-44)

Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.
(Tahrim/6)

Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi? O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir. Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır. Kızgın ateşe girerler. Son derece kızgın bir kaynaktan içirilirler. Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur. O, ne besler ne de açlıktan kurtarır.
(Gaşiye/1-7)

Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında (ateşten) katmanlar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım bana karşı gelmekten sakının.
(Zümer/16)

Şüphesiz Allah kâfirlere lanet etmiş ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar, orada ebedi olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır. Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün. “Keşke Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik” diyecekler.
(Ahzap/64-66)

Gerçek vaat (kıyamet kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz.” derler. Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız. Eğer onlar ilah olsalardı oraya varmazlardı. Hâlbuki hepsi orada ebedi kalacaklardır. Onların orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler.
(Enbiya/97-100)

O zaman onlar, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde kaynar suda sürünecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.
(Mümin/71-72)

Bu ateş onları uzak mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.
(Furkan/12)

: Hadis-i Şerifler : .

Abdullah bin Mes’ûd (r.a.) den: Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: O gün cehennem getirilecek, onun yetmiş bin bağı olacak ve her bağ ile beraber cehennemi çeken yetmiş bin melek bulunacaktır.
(Müslim 2842/29, Tirmizî 2698)

Numan bin Beşir (r.a.) den; Ben Rasûlullah (s.a.s.) dan işittim, şöyle buyuruyordu: Şüphesiz kıyamet gününde ateş ehlinin en hafif azaplısı şöyle bir adamdır ki, onun iki ayağı altının çukurlarında iki ateş parçası vardır da, bunların sıcaklığından onun beyni bakır tencere ve kumkuma adındaki madeni kabın kaynaması gibi kaynayacaktır.
(Buhârî 6463, Tirmizî 2731)

Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Veyl, cehennemde bir vadidir. Kâfir orada, kırk yıl batar da dibine ulaşamaz.
(Tirmizî, Tefsir, Enbiya, 3164)

Semuretu’bnu Cundeb (r.a.) den; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Onlardan kimi vardır ki, ateş onu iki topuğuna kadar yakalar. Kimi vardır ki, onu dizlerine kadar yakalar. Kimi vardır ki, ateş onu beline kadar yakalar. Kimi de vardır ki, ateş onu boynuna kadar yakalayıp yakar.
(Müslim 2845/33)

Usame bin Zeyd (r.a.) den; Ben Rasûlullah (s.a.s.)’den şöyle buyururken işittim: Kıyamet gününde bir kişi getirilir ve cehennemin içine atılır da orada onun bağırsakları derhal karnından dışarı çıkar. Sonra o kişi (bağırsakları etrafında) değirmen eşeğinin dönüşü gibi döner. Bunun üzerine cehennem ahalisi o kişinin başına toplanırlar da: “Ey filan! Senin bu halin nedir? Sen bize (dünyada) iyiliği emreder ve bizleri kötülükten nehyeder değil miydin?” derler. O da: “(Evet) ben size iyiliği emrederdim, fakat onu kendim yapmazdım. Yine ben sizleri kötülükten nehyederdim de onu kendim işlerdim,” diye cevap verir.
(Buhârî 3065)

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Kıyamet günü, ateşten bir parça, boyun şeklinde uzanır. Bunun, gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan bir dili vardır. Der ki: Ben üç takım (insanı cezalandırmak) için vazifelendirildim: Allah’la birlikte bir başka ilaha dua eden kimse, bile bile zulmeden cebbâr, tasvirciler (tapınılması için canlı
resmi ve heykeli yapanlar).
(Tirmizî, Cehennem 1-2577)

Utbe bin Gazvan (r.a.) den; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Kocaman bir kaya cehennemin kenarından aşağı bırakılır, cehennem çukuruna yetmiş sene iniş yapar(yuvarlanır) ve yine dibine varamaz. “Utbe bin Gazvan şöyle devam etti; Ömer (r.a.) şöyle derdi: “Cehennem ateşini sık sık hatırlayın. Onun sıcaklığı şiddetli, dibi derin ve kamçıları demirdendir.”
(Tirmizî 2701)

Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Cehennem ateşi bin yıl yakıldı. Öyle ki kıpkırmızı oldu. Sonra bin yıl daha yakıldı, öyle ki beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakıldı. Şimdi o siyah ve karanlıktır.
(Tirmizî, Cehennem 8-2594)

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle dedi: Nebi (s.a.s.): Sizin şu ateşiniz cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir parçadır dedi. Sahabeler: Ya Rasûlullah! Vallahi dünya ateşi muhakkak kâfi gelir dediler. Rasûlullah (s.a.s.): Cehennem ateşi dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece daha fazla kılındı. Bunların her birinin harareti bütün dünya ateşinin harareti gibidir buyurdu.
(Müslim 2843/30, Buhârî 3064, Tirmizî 2715)

Enes bin Malik (r.a.)den; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Bir kavim, kendilerine cehennem ateşi dokunduktan sonra simaları kırmızımsı siyah bir renkte olarak cehennemden çıkacak ve cennete girecekler de cennet ehli bunlara “Cehennemlikler” diye isim vereceklerdir.
(Buhârî 6462)

Ebu’d-Derda (r.a.) anlatıyor:
Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım talep ederler. Onlara besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen dikenli bir ot verilir. Onlar tekrar yiyecek isterler. Bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecek verilir. Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, ne de geri gelir. Onlar, dünyada iken bu durumda, bir içecekle, takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek isterler. Kendilerine, demir kancaları bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar. Su karınlarına girince içlerini paramparça eder… Onlar:Cehennemin bekçilerini çağıralım, belki azabımızı hafifletirler!” derler. Onları çağırırlar. Melekler onlara: “Size peygamberiniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?” derler. Onlar: “Evet getirmişti (ama dinlemedik)” derler. Bunun üzerine Cehennemin bekçileri: “Siz isteyin durun! Ancak kâfirlerin istekleri burada boşadır!” derler… Cehennemlikler bekçilerden ümidi kesince: “(Cehennem zebanilerinin başı olan) Malik’i çağıralım!” derler.(Malik gelince): “Ey Malik (söyle de) Rabbin bizim hakkımızda ölüme hükmetsin!” diye cevap verir. Hadisin ravilerinden A’meş rahimehullah der ki: “Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Malik’e yalvarmaları ile Malik’in onlara verdiği cevap arasında bin yıllık zaman geçecektir… Cehennemlikler bu sefer aralarında: “Rabbinize dua edin, sizin için O’ndan daha hayırlı kimse yoktur!” diyecekler ve şöyle yalvaracaklar:Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz, bizi bundan çıkar.Eğer yine küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki zalimlerden oluruz…” Rab Teâlâ onlara şöyle der: “Cehennemin içine yıkılıp gidin! Benimle bir daha konuşmayın!” Resûlullah (s.a.s.) devamla dedi ki: “Bu cevap üzerine, cehennem ehli her türlü hayırdan ümitlerini keserler; hıçkırmaya, nedamet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar.”
(Tirmizî, Cehennem 5-2589)

Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Cehennemliklerin tepelerine kaynar su dökülür. Bu su, vücutlarının içine nüfuz eder, öyle ki karınlarına kadar ulaşır; içlerinde ne var ne yok, söker atar ve ayaklarını delip geçer. Bu hâdise (“Bununla karınlarının içinde ne varsa hepsi ve derileri eritilecektir” Hacc/20)
ayetinde zikri geçen eritme (es-Sahru) hâdisesidir. Sonra (eriyen cesetleri) eski haline iade edilir.”
(Tirmizî, Cehennem 4-2585)



Ayet ve Hadislerle Cennet (Kartelalar - 42)

. : Ayet-i Kerimeler : .

Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlanma vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?
(Muhammed/15)

İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
(Bakara/25)

Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır; Maîn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir. (Onlara) beğendikleri meyveler, canlarının çektiği kuş etleri, saklı inciler gibi iri gözlü huriler, yaptıklarına karşılık olarak (verilir).
(Vakıa/17-24)

Düzgün kiraz ağacı, meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları, uzamış gölgeler, çağlayarak akan sular, tükenmeyen ve yasaklanmayan, sayısız meyveler içindedirler.
(Vakıa/28-33)

Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir. Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. Berraktır, içenlere lezzet verir. O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.
(Saffat/41-47)

Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, tomurcuk gibi yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.
(Nebe/31-34)

Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır. Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar ki onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir. Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir. Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir.
(İnsan/14-18)

Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.
(İnsan/21)

Şüphesiz, Allah iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir.
(Hac/23)

Sabretmelerine karşılıkta onlar cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırılır.
(İnsan/12)

Onlara Adn cennetleri vardır. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Orada elbiseleri de ipektir.
(Fatır/33)

Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk.
(İnsan/13)



. : Hadis-i Şerifler : .


Muaz bin Cebel (r.a.) den;Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:Muhakkak cennet yüz derecedir.
Onlardan her bir derece gök ile yer arasındaki mesafe kadardır. Şüphesiz o derecelerin en yücesi Firdevs’tir, en faziletlisi de Firdevs’tir. Arş, muhakkak Firdevs’in üstündedir. Cennetin ırmakları da Firdevs’ten çıkıp akar. Bu itibarla siz Allah’tan dilemek istediğiniz zaman Firdevs’i isteyin.
(İbn Mâce 4331, Tirmizî 2651)


Ebû Hureyre (r.a.) den; Ya Rasûlullah! Cennetin yapısı nedir? diye sordum. Rasûl-ü Ekrem (s.a.s.) buyurdu ki: Bir kerpici gümüşten, bir kerpici altından, harcı keskin kokulu misk, çakılları inci ve yakut, toprağı za’ferandır.
(Tirmizî 2646)

Ebû Musa el-Eş’ari (r.a.) den; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içinde bulunan şeyler hep gümüştendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bunların kapları ve içinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetindeki cennetliklerle Rablerine bakmaları arasında Allah’ın vechi üzerindeki büyüklük ridasından başka bir şey bulunmayacaktır.
(Buhârî 4828, Tirmizî 2648)

Abdullah bin Ömer (r.a.) den; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Cennet ehli cennete vardığı, cehennem ehli cehenneme vardığında ölüm (alacalı bir koç suretinde) getirilir. Ta cennetle cehennem arasında yatırılır, sonra kesilir. Sonra bir münadi: “Ey cennet ahalisi! Artık ölüm yoktur. Ey cehennem ahalisi! Artık ölüm yoktur.” diye nida eder. Bu hadise sebebiyle cennet ehlinin ferahı bir kat daha artar, cehennem ehlinin hüzün ve kederi ise bir kat daha artar.
(Müslim 2850/43, Buhârî 6457, İbn Mâce 4327, Tirmizî 2682)

Tuba cennette bir ağaçtır. Büyüklüğü yüz yıllık yer tutar. Ve cennet elbiseleri de onun tomurcuklarından yapılır.
(Ramuz el-Ehadis-2, s. 313/7)

Cennette senin canın kuş isteyecek. Hemen kızartılmış olarak önüne getirilip konacaktır.
(Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 414/10123)

Orada muazzam köşkler, geniş nehirler, bol ve olgun meyveler, güzel ve dilber zevceler (kadın, eş), ebedi pek çok ve renkli güzel elbiseler vardır. Orası yüksek, güzel ve selim yurtlardan parlak hayat sürülen bir yerdir…
(Ramuz el-Ehadis-1, s. 170/1)

Sehl bin Sa’d (r.a.) dan; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Cennette sekiz kapı vardır. Bunların içinde bir kapı Reyyan diye isimlendirilir. Buradan cennete yalnız oruçlu olanlar girer.
(Buhârî 3058)

İbn Mes’ud (r.a.) dan; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Ben ateş ehlinin cehennemden son çıkacak ve cennet ehlinin cennete son girecek olanını (Allah'ın bildirmesiyle) biliyorum. Bu bir kimsedir ki, cehennemden emekleye emekleye çıkar. Yüce Allah ona: “Git, cennete gir!” buyurur. O kimse cennete varır, ona öyle bir hayal gelir ki, cennet dopdoludur. Dönüp: “ Ya Rab! Ben cenneti dopdolu buldum.” der. Allah yine: “Git, cennet gir!” buyurur. O kimse cennete varır. Cennet ona yine dopdolu gibi hayal ettirilir. Dönüp: “Ya Rab! Ben cenneti dopdolu buldum.” der. Allah ona: “Git, cennete gir! Dünya kadar ve dünyanın on misli kadar yer senindir.” buyurur. O kul: “Sen yegâne Melik olduğun halde benimle alay mı ediyorsun yahut bana gülüyor musun?” der. Vallahi Rasûlullah’ın gerideki dişleri belirinceye kadar güldüğünü gördüm. Sahabiler arasında: “Cennet ehlinin en aşağı derecesi işte o kimsedir.” denilirdi.
(Buhârî 6469, İbn Mâce 4339)

Ebû Hureyre (r.a.) den; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu: “Ben salih kullarım için ahiret azığı olarak hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağım işitmediği ve hiçbir beşer aklına gelmedik bir takım nimetler hazırladım.” Allah’ın sizleri (bu sözlerle) muttali kıldığı şeyleri bir yana bırak. Bir de bunlardan başka onun sizleri muttali kılmadığı bir şey vardır ki, o en büyüktür.
(Müslim 2824/3, Buhârî 3053)

Enes bin Malik (r.a.) den; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Cennet nefse hoş gelmeyen şeylerle kuşatılmış, cehennem de nefsin arzularıyla kuşatılmıştır.
(Buhârî 6412, Müslim 2822/1, Tirmizî 2684)


Muhakkak cennette öyle çarşılar var ki orada alışveriş yoktur. Fakat cennet ahalisi oraya vardığı zaman taze parlak inci ve misk toprak üzerine yaslanarak otururlar. Dünyada oldukları gibi o cennetlerde tanışırlar. Dünyada nasıl olduklarını ve Rablerine ibadetlerinin nasıl olduğunu, geceleri nasıl ihya ettiklerini, gündüzleri nasıl oruç tuttuklarını, dünyanın zenginliği ile fakirliğinin nasıl olduğunu, ölümün nasıl olduğunu ve nasıl cennet ahalisinden olduklarını konuşup müzakere (ve sohbet) ederler. (Tezkireti’l Kurtubi, s. 326/565) 

5.10.14

40 Ayette Yardımlaşma ve Dayanışma (Kartelalar - 15)

Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir 
(Âl-i İmran,3/92)

Ey iman edenler, hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmayacağı kıyamet gününe gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkar edenler ise zalimlerin ta kendileridir. 
(Bakara,2/254)

Herhangi birinize ölüm gelip de "Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktrsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. (Münafikun,63/10)

Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi biraraya getirir. Şüphesiz, Allah'ın gücü herşeye hakkıyla yeter. 
(Bakara,2/148)

İyilik ve takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah'ın cezası çok şiddetlidir.
 (Mâide,5/2)

(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever. 
(Bakara, 2/159)

İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar. 
(İbrahim,14/31)

Onlar, Rablerinin rızasına ermek içi sabredenler, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. 
(Râd,13/22)

Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever. 
(Al-i İmran,3/134)

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah'a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler. 
(Nahl,16/75)

Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez. 
(Kasas,28/77)

De ki:"Şüphesiz Rabbin rızkı dilediğine bol bol veriri ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine başkasının verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır." 
(Sebe,34/39)

Mümin erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. 
(Tevbe,9/71)

Mallarını gece ve gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükafatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir. 
(Bakara,2/274)

(Bunlar), "Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru" diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah'tan) bağışlanma dileyenlerdir. 
(Al-i İmran,3/16-17)

Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz." (İnsan,76/8-9)

O halde, gücünüz yettiği kadar Allah'a karşı gelmekten sakının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz için harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. 
(Tegâbun,64/16)

İşte onların, sabredip kötülüğü iyilikle savmaları ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamaları karşılığında, mükafatları kendilerine iki kez verilecektir.
 (Kasas,28/54)

Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir. 
(Hac,23/35)

Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yatakalarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar.
 (Secde, 32/16)

Şüphesiz, Allah'ın kitabını okuyanlar, namazını kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. 
(Fatır,35/29)

Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. 
(Nahl,16/90)

Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı (cenneti) vadetmiştir. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. 
(Hâdid, 57/10)

Allah'a ve Resulüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah yolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya; onlar için büyük bir mükafat vardır. (Hadîd,57/7)

Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
 (Bakara,2/261)

Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez. 
(Bakara 2/264)

Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah'a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir. 
(Al-i İmran, 3/110)

Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. 
(Bakara, 2/3)

Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki:"Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba,yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir."
(Bakara,2/215)

Allah'a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. 
(Nisâ,4/36)

Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine'ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verdiklerinden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
 (Haşr,59/9)

İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakiriniz. Eğer ondan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir topluluk getirir de onlar sizin gibi olmazlar.
 (Muhammed, 47/38)

Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur. 
(İsra,17/34)

Yetime mallarını verin. Temizi pis olana (helâli harama) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.
 (Nisâ,4/2)

Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. 
(İsra,17/26)

Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme! Sakın isteyeni azarlama! Rabbinin nimetlerine gelince; işte onu anlat. 
(Duha, 93/6-11)

Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram helal demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz. Malı da pek çok seviyorsunuz.
 (Fecr,89/17-20)

Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiğiyle sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa adil olun. Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti. 
(En'am,6/152)

Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimselerdir. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar. 
(Maûn, 107/1-7)

Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? Fakat o, sarp yokuşa atılmadı. Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? O tutsak bir boynu çözmek (kçle azat etmek)tir. Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. 
(Beled, 90/8-16)


*  *  *






23.2.13

Gül Bahçesinden Bir Demet





Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.  (Tirmizî, İlm, 14 )


“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” (Sahih-i Buhari- İlk hadis)
Açıklama: (Mekke’den Medine’ye herkes Allah için hicret ediyordu. Ancak ismini bilemediğimiz bir sahabi, sevdiği Ümmü Kays adındaki bir kadın için hicret etmişti. Şüphesiz bu zat bir mü’mindi ama, niyet ve düşüncesi davranışlarının önünde değildi...  O da bir muhacirdi ama, Ümmü Kays’ın muhaciriydi. Ancak Allah için katlanılabilecek bunca meşakkate o, bir kadın için katlanmıştı. İsim zikredilmeden, bu hâdise, Allah Resûlü’nün yukarıda zikrettiğimiz mübarek sözüne mevzu olmuştur. Sebebin husûsiyeti, hükmün umûmiyetine mâni değildir. Onun için bu hadîsin hükmü, umumidir, her işe ve herkese şâmildir. )


Hz. Abdullah b. Mesud (radıyallahu anh), İki Cihan Güneşi Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Zekatını vermek suretiyle mallarınızı koruyup takviye edin.. hastalarınızın tedavisinde sadakanın belaları defediciliğini değerlendirin.. bela ve musibetlere karşı da her zaman Allah’a duaya yönelin!.” (Mecmeu`z-Zevâid, 3,63; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, 10,128)


“Al lah, kar şı lık ola rak cen ne ti ve rmek suretiyle mü min ler den can la rı nı ve mal la rı nı sa tın al mış tır.” (Tevbe Suresi, 111)



“Sizden kime dua kapısı açılmışsa, ona pek çok hayır kapısı açılmış demektir.” 


Hazreti Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sallalahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: "Başkaları hakkında hüsn ü zan beslemek, kişinin kulluğunun güzelliğindendir." (Ebû Davud, 2/716;Müsned, 2/297


Sahabe-i güzîn efendilerimizin Hadis ilminde herkesçe hüccet kabul edilen seçkinlerinden Hazreti Ebû Hureyre (radiyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (aleyhi efdalüssalavâti vetteslîmât) şöyle buyurur: “Kim bir mümin kardeşinin dünyaya ait bir sıkıntısını giderirse, Cenab-ı Allah da onun ahirete ait bir sıkıntısını giderir. Yine kim iman sahibi bir kardeşinin ihtiyacını giderirse,  Allah ü Zü’l-Cemâl de onun ihtiyacını giderir. Kim de inanmış bir kardeşinin herhangi bir kusurunu gizlerse, Settar olan Yüce Allah da dünya ve ahirette onun ayıplarını örter. -Unutulmasın ki- kul, kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da onun yardımındadır.” (Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, 1, 63; Biraz farklılıkla: Buhari, Mezalim, 3; Birr, 59; Ebû Davud, Edeb, 38; Tirmizî, Hudûd, 3)



Hazreti Ali (radiyallahü anh) Peygamber Efendimiz'in (aleyhissalâtü vesselam) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “İnsanların en kerimi olmak isteyen Allah'a karşı takva duygusuyla dopdolu olsun..  en kuvvetli olmayı dileyen Allah'ın havl ve kuvvetine sığınıp O'na mütevekkil bulunsun.. ve her kim de insanların en zengini olmayı murad ederse kendi elindekinden çok Allah'ın bitip tükenmeyen hazinelerine güvensin.”   Müsnedü'ş-Şihab, 1/234; (az farkla) el-Müstedrek, 4/301; Mecmeu'z-Zevaid, 2/967 

 Hazreti Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, her ifadesi lâl ü güher Efendiler Efendisi şöyle buyurur: “Çok gülmeyiniz! Zira çok gülmek kalbi öldürür." (İbn Mace, Zühd, 19)


Ebû Hureyre (radıyallahu azze ve celle anh) insanlık âleminin şeref tablosu Efendimiz (aleyhi ekmelüttehayâ)’nın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Mümin, aldansa da aldatmayı asla düşünmeyen ve şartlar ne olursa olsun her zaman kendi karakterini sergileyen bir asil; fâcir ise, türlü türlü ayak oyunlarına teşebbüs etmekten hiçbir zaman sıkılmayan seviyesiz bir zelildir.” Ebû Davud, Edep, 5; Tirmizî, Birr, 41; Müsned, 2/294


Sahabe-i güzîn efendilerimizden Abdullah ibn-i Amr (radıyallahü anh) hazretleri, Peygamber-i zîşan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Dünyaya gönülde yer vermemek hem kalbi rahatlatır hem de bedeni. Ona perestiş etmek ise sadece tasa ve hüznü artırır. Gayr-ı ciddi ve laubali olmaya gelince, o, kalbi katılaştırmaktan başka hiçbir işe yaramaz." Müsned-i Şihab, 1, 188; Feyzu’l-Kadîr, 4, 74


Tebük seferine hazırlanılırken Resulullah (s.a.s.)'in emri üzerine, sahabiler (r. anhum) orduya sadaka, nafaka ve binek hayvanları getirmeye başladılar. Hz. Ebu Bekir (r.a.) malının tamamı olan 40 bin dirhem altın getirdi. Resulullah (s.a.s.) ona: "Kendi ehline herhangi bir şey bıraktın mı?" diye sorunca o: "Onlara Allah ve Resulünü bıraktım" diye cevap verdi. Hz. Ömer (r.a.) malının yarısını getirdi. Resulullah (s.a.s.) ona da: "Kendi ehline herhangi bir şey bıraktın mı?" diye sorunca Ömer (r.a.): "Evet, malımın yarısını" diye cevap verdi. Abdurrahman ibnu Avf iki yüz evkiye altın, Asım ibnu Adiy yetmiş deve yükü hurma getirdi. Hz. Osman (r.a.) ise ordunun üçte birini techiz etti. İbnu Hişam'ın bildirdiğine göre Osman ibnu Affan bu sefer için büyük bir infakta bulundu; öyle ki, o zamana kadar hiç kimse bu kadar infakta bulunmamıştı. Osman ibnu Affan, Tebuk gazvesinde dar durumda olan orduya bin dinar infak etti. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) mealen şöyle buyurdu: "Allah'ım! Osman'dan razı ol, çünkü ben ondan razıyım." 


Yumurta büyüklüğünde bir altın getirip, başka hiçbir malı olmadığını, ama bunu sadaka olarak vermek istediğini söyleyen bir adama Resulullah şöyle buyurdu: "Sizden biriniz sahip olduğu servetini getirir ve "şu sadakadır" diye verir sonra da oturur, insanların zekâtlarını alacağım diye onlara avuç açar. Sadakanın en hayırlısı kendisi başkasına muhtaç olmayacak kadar arkada malı var iken verilenidir" (Sünen-i Ebû Dâvud, Zekât, 42).


"Ve harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisinin arasındadır, dengelidir" (el-Furkan, 25/67).


“Ashabıma sebbetmeyiniz sizden birisi uhud dağı kadar sadaka vermiş olsa onlardan birinin bir müd, yarım müd sadakasına ulaşamaz.” (Sahîhul-Buharî (Fezail-i Ashabı Nebi) IV, 195;  bk. Hayatus-Sahâbe II, 559 (Abdurrahman b. Avfla ilgili olarak).)  
Açıklama: Rasulüllah (s.a.v) daha sonra müslüman olan sahabelerine, ilk müslüman olan sahabelerine yetişemeyeceklerini ihtar etmektedir. 


Hz. Peygamber dünya malları karşısındaki tavrını şöyle belirtmiştir: "Eğer benim "Uhud dağı kadar altınım bulunsa, borç için sakladığımdan başka, ondan yanımda bir dirheminin üç gece kalmaması beni sevindirir" (Buhârî, Temenna', 2; Rıkâk, 14; Müslim, Zekât, 31, 32; İbn Mâce, Zühd, 8).


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...