1.7.12

Devlet Yönetiminde İnovasyon Kavramı


İnovasyon çağındayız. 

Ürünler ve pazarlama yöntemleri konusunda inovasyon faaliyetlerinin yoğunlaştığı günlük yaşantıda gözlense de, topluma ve insanlığa inovasyonun sağlayacağı faydanın maksimize edilebileceği alan devlet yönetimidir. Örneğin bir cep telefonu üreticisinin geliştirdiği bir yenilik sadece o üreticinin müşterilerini etkiler, onlara fayda sağlar. Oysa bir devletin inovatif bir anlayışla geliştirdiği yenilikçi bir hizmet o devletin tüm vatandaşlarını etkiler.

O halde toplum olarak devlet yönetiminde inovasyon konusuna daha fazla eğilmeliyiz. 

Ürünler ve bunların pazarlanması üzerindeki inovasyon faaliyetlerini sermaye sahipleri zaten yeterince yapıyor. Ancak Toplumsal alandaki inovasyon faaliyetlerinin yapılması için toplumsal duyarlılık şart. Çünkü bu faaliyetlerin devamlılığını sağlayacak tahrik kuvveti özel sektördeki gibi paraya dayanmıyor, dolayısıyla bu işin taliplisi de çok olmuyor. 

"Devlet yönetiminde inovasyon" alanında akademik çalışmalar yapılmalı, kullanılabilecek metodoloji ve yöntemler ortaya konmalıdır. 

Bu işi hangi kurum yapabilir diye baktığımızda: eski adıyla DPT, yeni adıyla Kalkınma Bakanlığı bu işi üstlenmelidir. Bu alanda faaliyet gösterecek en az bir daire başkanlığı kurulmalıdır

Devlet yönetiminde inovasyonun nasıl yapılabileceğine dair ufak bir örnek verelim:

Hastanelerin İki Vardiya Çalışması

Problem: Hastanelerde, özellikle de büyük şehirlerdeki hastanelerde yaşanan yoğunluklar, oluşan kuyruklar, hastaların muayene olmak için uzun saatler beklemesi.

Çözüm önerisi: Hastaneleri hizmet üreten fabrikalar olarak düşünebiliriz. Girdiyi insan emeği, çıktıyı ise sağlık olarak somutlaştırılabilir. Günümüzde fabrikalar  talebi karşılayamadıklarında vardiya sayısını arttırıyorlar. Bazen iki vardiya bazen de işler çok yoğunsa üç vardiya halinde çalışıyorlar. Hastaneler neden 2 vardiya halinde çalışmasın?

İnovatif çözüm: Yoğun hastanelerin sabah 6'dan akşam 10'a kadar randevu usulüyle çift vardiya çalıştırılması. Özellikle tıbbi cihazlara bağlı olarak çalışan bazı yoğun bölümlerin ise (röntgen-mr-tomografi-tahlil gibi) gerek duyulması halinde üç vardiya çalışması.


Risk Analizi: 

A-Riskler
Risk 1)...  
Risk 2)...

B- Önlemler
Önlem 1)...
Önlem 2)...

Gerekçe: Hastanelerin ürettiği sağlık hizmetinin sabah 6 ile akşam 10 arasında iki vardiya olarak verilmesiyle, hem mesai saatleri içerisindeki insan yoğunluğu önlenmiş olur, hem de çalışanların mesai saatlerinde hastanelere gitmesiyle oluşabilecek iş gücü ve  verim kaybı berteraf edilir. Hastanelerden hizmet talebinde bulunanlar için (sağlığa verilen genel önemden dolayı) genellikle hizmeti ne zaman aldıkları değil, hangi kalitede ve hızda aldıkları daha önemlidir. Hizmet aldıkları saatlerde ulaşım imkanlarının olması hastalar için yeterlidir. Hiçbir hasta mesai saatleri dışındaki zamanlarda hizmet almaları için zorlanamaz. İşlerinin çabuk hallolmasını isteyecek hastalar ile iş yoğunluğu nedeniyle hastanelere gelemeyen çalışanlar için, mesai saatleri dışında da tam teşekküllü sağlık hizmeti almak, daha cazip gelecektir. Hastaneler sağlık hizmeti üreten fabrikalar olarak düşünülmeli ve buraların en verimli şekilde tam kapasitede çalışmaları sağlanmalıdır. 

Boyutu büyüdükçe verimi düşen hastanelerde, yukarıda örneklendiği gibi, inovasyon ile verim arttırılabilir. Riskler baştan iyi hesaplanmalı, gerekli tedbirler en baştan alınmalıdır. Risk yönetimi iyi yapılmalıdır. Oluşabilecek riskleri minimize etmek için çeşitli metodolojiler geliştirilmeli ve kullanılmalıdır.

Yukarıdaki örnekte de görülebileceği gibi, sürecin ilk adımı problemin belirlenmesidir. Bu alanda çalışacak bir devlet kurumu – bir başkanlık kurulduğunda problemlerin belirlenmesinde ve çözüm önerilerinin bulunmasında mutlaka halktan doğrudan geridönüş almalılar. Kurulacak bir internet sitesi ile, çeşitli yarışmaların düzenlenmesi ile ve yazışma adreslerinin duyurulması ile bu geri dönüşler alınabilir. Milletimiz, pratik zekası ve yenilikçiliği ile bulunmaz bir hazinedir. Milletimizin fikir okyanusundan, bu paha biçilemez hazineden mutlaka yararlanılmalıdır.

"Devlet Yönetiminde İnovasyon" anlayışı devletimize ve milletimize uluslararası boyutta bir farklılaşma sağlayabilir. Bu farklılaşmanın getireceği avantajlarla ile diğer milletlerden daha hızlı gelişebilir ve muasır medeniyetler seviyesinin üzerine her alanda çıkabiliriz. Yukarıda sadece hastaneler üzerinde bir örnek verdik, bunun yanında demokrasi, yönetim, askeriye, eğitim, adalet gibi çokça alanda çokça inovatif uygulama hayata geçirilebilir. 

"Devlet Yönetiminde İnovasyon", gelen iktidarların insafına ve cesaretine bırakılmaktansa devlet tarafında organize, bilimsel ve planlı olarak geliştirilebilir. Bunun için de uygun kurum ve kuruluşların devlet içerisinde kurulup işletilmesi gerekmektedir.

"Devlet Yönetiminde İnovasyon" üzerine kitaplar yazılabilecek, önemli ve toplumların ihtiyacı olan bir kavramdır. Bu konudaki toplumsal duyarlılığımızı yükseltmeliyiz, idarecilerden bu yönde çalışmalar yapmalarını talep etmeliyiz.

25.6.12

Söz Uçar Yazı Kalır

Kitapların kenarlarına not almayı seviyorum.

Bir cümleyi, hele ki söz sultanlarının cümlelerini her okuyuşunuzda zihniniz farklı denizlere yelken açıyor. Bu denizlerde yelkeniniz rüzgarla, ruhunuz huzurla dolarken bir rüyada gibi hissedebiliyorsunuz kendinizi. Ve sonra rüyaların unutulduğu gibi unutulup gidiyor derin mavi seyahatiniz. İşte ufak notlar ile hafıza limanına demirliyor, kıyıya tekrar geldiğimizde gemimizi bıraktığımız gibi bulabiliyoruz.

İnsan aldığı notları okuyunca biraz da şaşırıyor, zamanında kazanılmış derinliğe birden bire tekrar erişiveriyor. Kazanımların korunması; hem düşünce ve duygu israfını önlüyor, hem de insana mutluluk veriyor.

İşte tüm bunlar insanı yazmaya biraz daha itiyor. Eskiler boşuna dememiş; söz uçar, yazı kalır diye. Ama inanın duygu ve düşünce sözden de hızlı uçuyor.

Kitap kenarlarına sığmayan notları da işte buraya yazıyorum. Düşüncede, duyguda ve fikirde o kadar fakirim ki, hiçbirini israf etmek istemiyorum.

Ey Nefsim, Tercih Senin

Ben ben deyip duran nefsim, sen hiç "Ben sıradan bir insan olamam", "Sıradan insanlar gibi yiyip içip sonra da bu dünyadan göçüp gidemem", "Hayatımı amaçsız, sadece ufak kazanımlar için geçiremem" demiyor musun?

Onca çalışıp çabalıyorsun. Yeri geliyor temel ihtiyaçlarını zor karşılıyorsun. İstediklerini elde etsen yine de tatmin olmuyorsun. Öyle bir sonsuz ihtiyaç içindesin ki sonsuza kadar bu dünyada kalsan ve çalışsan yine de ihtiyaçlarını karşılayamayacak gibisin. Sonsuza kadar kalmayacağın da bir gerçek. Ölüm var, inkar edemezsin. O halde bu kadar küçük olmak sana zor gelmiyor mu, ey nefsim. Sen ki insanlar içinde övünüp büyüklenmeyi, kibirlenip gururlanmayı çokça seviyorsun, nasıl oluyor da bu kadar muhtaçlığa, bu kadar küçüklüğe, sıradanlığa ve basitliğe ve fakirlik ve acizliğe katlanabiliyorsun? Sana acıyorum. Eğer bu kadar küçüklük ve acizlik içinde bu kadar büyüklük, şan ve şeref istiyorsun, o halde şanı semaları aşan bir davaya sarıl, sonu ötelere giden dosdoğru bir yol tuttur, şerefi yerdeki ve gökteki gelmiş geçmiş tüm mevcudatın dilinde olan doğru sözlü bir yol göstericiye uy, her şeyi yaratan ama kendi yaratılmamış olan mutlak güç ve kudret sahibine teslim ol ki, ki sen de bu sayede şeref bulasın, kendin küçük ve nispeten ehemniyetsiz olduğun halde taabi olduklarının büyüklüğüyle sen de büyüklük kazanasın. 

O azamet ve büyüklük sahibinin sana zerre ihtiyacı yok nefsim, bunu bilesin. Asıl senin ona ihtiyacın var.  

Senin onun davasına sahip çıkmana ihtiyacı yok ey nefsim, O tüm bunları yarattığı gibi seni de yarattı, dileseydi senin yerine senden hayırlılarını getirmeye elbette gücü yeterdi, o halde bu davanın sana değil senin bu davaya ihtiyacın var ey nefsim. İster akıllı davranarak ihtiyacını itiraf edip tüm ihtiyaçları ve ihtiyaçları gideren şeyleri yaratan yüce yaratıcıya sığın, istersen de kibir ve gururunla ihtiyaç içinde kıvranırken büyüklük taslamaya devam et. Tercih senin. Sonuçta tercihlerinin sonucunu yaşayacak olan sensin.

Ey nefsim, sen sıradansın, basitsin, acizsin, adeta bir toz zerresisin. Bin sene öteden bir bak bakalım, göreceksin ki artık sen bir hiçsin. Tek çıkarın var, o da teslim olmak, yani mutlak galip olana teslim olmak, teslim olunanların en hayırlısına ve en cömerdine ve en merhametlisine itirafla ve pişmanlıkla ve acziyeti ikrarla teslim olmak. Sonra da O'nun lütf-u ilahisiyle bir değer kazanmak. Onun ihsanıyla büyümek. Başka çıkar yolun yok. Eğer böyle büyük bir kapıya sığınmazsan, zamanı ve mekanı, zamanın ve mekanın sahibi olana sığınarak aşamazsan; senin ne ehemniyetin var ki? Boyun ne dağlara erişebilir, ne de yerleri  delebilirsin. Dağları yaratan onları çakıl taşları gibi ayağının altına sermeye kadirdir., buna gücü yeter. Yeter ki sen ona müracaat et, ona başvur, kulluk dilekçeni ver.

Dediğim gibi nefsim, sen bilirsin, tercih senin.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...