21.12.13

Afrikadaki Kardeşlerimiz Hazreti İnsansa Bu Duyarsızlıkla Biz Neyiz?


Burası Mars değil, burası Ay değil, burası uçakla belki çoğu yerden 3-4 saat mesafedeki Afrika.


Bunlar ağaç değil, bunlar yırtıcı ya da Allah'ın insanın emrine verdiği herhangi başka bir mahlukat değil, bunlar Eşrefi Malukat olan Hazreti İnsan.

Orası yanıbaşımızdaki Afrikaysa ve aşağıdaki videolarda izleyebileceğiniz kişiler de bizim kardeşlerimizse, insansa, acaba bu körlük ve duyarsızlıkla BİZ NEYİZ?
































8.12.13

150 TL İçin Yapmayacağım Şey Yok

Televizyon dünyadan haberdar olmazı sağlıyor, bize dünyada olup bitenleri bildiriyor.

Bildirdikçe sorumluluk yüklüyor.

"Allah'ım Afrikayı bilmiyordum, Kongo'daki yetimleri görmedim" deme ihtimalimizi ortadan kaldırıyor.

Düşünsek aslında oradaki canın, senin canın olan evladının canından ne farkı var. Allah o canı ona evladının canını da evladına verirken sen orada mıydın? Sen mi tayin ettin? Hayır. Allah dileseydi senin evladının ruhunu en baştan ona, onunkini de senin evladına üflerdi de senin bundan haberin bile olmazdı. O zaman şimdi sana yabancı gelen ruh belki senin dünyadaki en sevgilin olurdu.

Anneni babanı sen mi tayin ettin. Televizyonda görüp belki hiçbir yakınlık hissetmediğin kişi senin dünyaya gelmene vesile olan kişiler olabilirdi, Allah dileseydi senin dünyaya gelişinde onları vesile ediverirdi de belki de senin için dünyada onlardan daha sevimli kimse olmazdı. Aslında senin hiçbir yakınlık hissetmediğin kişinin senin beşer içinden en sevdiklerin olma ihtimali, ruhların yaratıldığı günden doğduğun güne kadar gelen bir olasılık idi. 

O halde sevgi göreceli bir kavram. Anne babamıza duyduğumuz sevgiyi başkalarına duymuyoruz ama duyma olasılığımız var idi, sadece Allah'ın takdiri neticesinde gerçekleşmedi. Öyleyse bir Afrikalı çocuğu sanki kendi çocuğumuzmuş gibi, bir Arakanlı anayı sanki kendi anamızmış gibi sevme yolu da bizim için teoride açıktır. Nazari olarak bu mümkün, ama kirlenmiş gönüllerle bunu ne kadar başarabiliriz, işte onu bilemiyorum. 

Başaran yok mudur? Öyle tahmin ediyorum o kadar çoktur ki... Beşer tarihinde gelmiş geçmiş milyonlarca gönül ehli başarmış olsa gerek. Aslında biz de her ne kadar kirli paslı da olsa hala muhabbetle çarpan bir kalbe sahipsek başarabiliriz kanaatindeyim.

Bir düşünün, evladınız, 6 yaşındaki yavrunuz yetersiz beslenmeden dolayı katarakt oluyor ve ameliyat olması gerekiyor. Küçük bir mebla para lazım. Ama sizde yok. O yavru gözünüzün önünde durup durdukça sizin o parayı temin etmedeki gayretiniz katlanarak artmaz mı? Hatta bir raddeden sonra belki de helal dairede "Yapmayacağım şey yok, yeter ki yavrumun gözünün nuru geri gelsin" noktasına gelmez misiniz? Hangi vicdan sahibi evladının bu durumuna dayanabilir. İşte Afrikada yüzbinlerce evladımız bu durumda. Yardım dernekleri 150 TL-200 TL gibi bizim için düşük gelebilecek ama manevi ağırlığını dünyanın dahi tartamayacağı meblalarla bu yavrularımızın dünyasının aydınlanmasına vesile oluyorlar.

Kendi evladımız için o küçük meblayı bulmak için nasıl gayret ediyorsak, Afrikadaki yavrumuz için de öyle gayret etmemiz gerekir aslında. Keşke düşünebilsek. Keşke bilebilsek. Keşke bildiğimizi uygulayabilsek. Burada keşke demenin bir mahzuru olmasa gerek.

Görmedin mi Afrikadaki yetim çocukları, kaldıkları barakaları, yedikleri ya da daha doğrusu yiyemedikleri yemekleri, giyemedikleri kıyafetleri. Görmedin mi? Bilmiyor muydun? Kendi evladın aynı durumda olsaydı onuda mı görmeyecektin? Asra yemin olsun ki hüsrandayız.

Kendi evladının sağlığı için çalışıyor gibi dertli-gayretli tüm mazlum evlatlarımızın sağlığına çalışmalıyız. İsterse bizden uzak olsun, isterse rengi bizden farklı olsun, isterse dili bizden farklı olsun, isterse memleketi bizden farklı olsun, hatta isterse ana babasının dini bizden farklı olsun. Her çocuk islam fıtratı üzerine doğmuyor mu? Her çocuk günahsız, masum değil mi? Elbette öyle.

Nasıl kendi çocuğun yetim kalsın istemezsin, yetim kalsa barınacağı bir yer olsun istersin, namusundan giyiminden yemesinden içmesinden emin olmasını istersin, işte öyle de dünyanın tüm mazlum çocukları için aynı şeyi istemelisin. Belki bu bir erdem değil, olması gereken. Nasıl ki dar daireden bakınca kendi çocuğun ile Afrikalı bir çocuk sana farklı geliyor, öyle de senin halis niyetin belki sana erdem gibi gelebilir. Aslında bu bilirsen bir hakikat, hiçbir masum can diğeri arasında yok bir fark.

O halde diyoruz ki 150 TL için şu dünyada helal dairede yapmayacağız şey yok. Ne kadar maddeci geliyor kulağa değil mi? Ama niyet işi değiştiriyor.

Tüm bu düşünceler kirden katranlaşmış sinelere saçma-sahte gelebilir, belki bunlara gülebilirler, varsın gülsünler, biz bunlara ağlıyoruz, ağlayanlarla birlikte. Keşke hakkıyla ağlayabilsek. Hakkıyla üzülebilsek. Izdırabını-sancısını hakkıyla sinelerimizde duyabilsek. Keşke şöyle burnumuzun direği ızdırapla bir sızlasa, gözler yaşlansa, şakaklar ızdırapla sanıcısa. Varsa okyanuslarından bir damlacık kadar dahi idrakımız, niyazımız arttırmandır Rab'bımız.

Sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz.

Allah'ın Selam'ı Rahmet'i ve Bereket'i üzerinize olsun.

Konuyla ilgili aşağıdaki linkleri inceleyebilirsiniz. 






7.12.13

Uçak Biletlerine Tavan Fiyat Konulmasının İslamda Yeri Var Mı?

Uçak biletlerine tavan fiyat konulduğu yönünde haberler okuduk. Bunun haricinde devletlerin tavan fiyat taban fiyat uygulamalarını zaman zaman çeşitli alanlarda görmekteyiz.

Peki ama tavan-taban fiyat uygulamalarının islamda yeri var mı? Caiz mi? İslama uygun mu? Allah Resulü (s.a.v.) zamanında böyle uygulamalar olmuş muydu? Bunların detaylı cevabını aşağıdaki kısa birkaç paragrafta bulabilirsiniz.

* * *


 İslamda Tavan-Taban Fiyat Koyma Yasağı: İslam ekonomisinde fiyat koymak, taban veya tavan fiyatlarını belirleme diye bir şey yoktur. Fiyat koymak, haramdır; genel çoğunluğun görüşü budur. Fakat Malik, bunun caiz olduğu görüşündedir. Fakat bundan maksadın, çarşıda bir adamın ihtikâr yapmasıyla ve fiyatlarda tekel tahakkümü kurmasıyla devletin uygun olan bir fiyatı belirlemesi ümit edilir. (Mansur Ali Nasıf, Tac, II, 204, dip not: 4)

Hz. Peygamber (asv), fiyatların devlet tarafından tespit edilmesini, enflasyonu önleyici bir tedbir olarak görmemiştir. (bk. Fazlurrahman, İslamiyet ve İktiadi Adalet meselesi, (çev: Yusuf Ziya Kavakçı) s. 42). Ömer Nusuhi Bilmen, devletin narh koymaması, malların fiyatlarını tayin ve tespit etmemesi esastır. Allah Teala hazretlerinin her işte bir hikmeti vardır. Fiyatların bazen düşmesi, bazen de yükselmesi, sadece doğal şartlarla meydana geliyorsa, bunu normal karşılamak gerekir, demiştir. (Ö.N.Bilmen, Istılahat-ı Fıkhiyye, VI, 125) Diğer taraftan fiyat koymak, ticari hayatta malların gizlenmesine sebep olabilir. Malların gizlenmesi de fiyatların yükselmesi sonucunu doğurur. Fiyatların yükselmesi de fakirlere zarar verir. (Seyyid Sabık, Fıkhu’s Sünneh, III, 105) 

Enes ve Muhammed b. Abdurrahman’dan rivayet ediliyor ki, Resulüllah (asv) zamanında bir vakit fiyatlar yükseldi. İnsanlar Hz. Peygambere gelip bizim için fiyat koy, dediler. Bunun üzerine Resulüllah da şöyle buyurdular: 

“Fiyatları koyan, kıtlık ve bolluk yapan ve rızk veren Allah’tır. Allah’a yemin ederim ki, ben size kendiliğimden ne bir şey verebilir ve ne de men edebilirim. Ben ancak bir hazinedarım; işleri emir olunduğum gibi yaparım; veren ise Allah’tır. Ben, mal, can ve kan hususunda hiç kimsenin hakkını üzerime geçirmeden Allah’a kavuşmak istiyorum.” (Ebu Yusuf, Kitab-ül Harac, s. 91; Ebu Davud, III, 272; Tirmizi, III, 605; İbn Mace, II, 741) 


Tam metin ve kaynak için bakınız : http://www.sorularlaislamiyet.com/m/index.php?oku=180274


Evet, İslamda durum budur. Faiz yeyip duran kirli gözler bunları görmeyebilir, kirli kulaklar bunları duymayabilir, kirli ağızlar bu hakikatleri dile getirmeyebilir, kirli eller hakikati ayağa kaldırmaya bu gibi yanlışları düzeltmeye çalışmayabilir, kirli zihinler belki bunları anlamamazlıktan gelebilir. Ama hakikat budur. Hakikatı söndürmeye hiçbir beşerin gücü yetmez. Hala düşünüp öğüt almayacaklar mı?

Allah'ın Selamı Selameti Rahmeti ve Bereketi Hakkı ve Hakikatı savunanların üzerine olsun.

  

4.11.13

Hicri Yeni ılınız Kutlu Olsun

Hicri 1435 yılına giriyoruz. Tüm kardeşlerimizin hicri yeni yılını tebrik ediyoruz. Bu vesileyle, aşağıdaki sorulala ilgili kısaca bilgi vermek istiyoruz:
- Hicri takvim nedir; ne zamandan beri uygulanmaktadır?
- Hicri yeni yılın ilk ayı olan Muharrem ayına özel bir ibadet var mıdır?
- Peygamberimiz yeni yılı nasıl karşılamıştır?
- Aşure günü nedir? Aşure gününe özel bir ibadet şekli var mıdır?
Hicri tarih, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Mekke'den Medine'ye hicretiyle başlar. Ancak takvim başlangıcı olarak bu tarih, Hz. Ömer devrinde kabul olunmuştur. Ondan önce arapların belli bir tarihi yoktu. Bazı önemli hadiseleri (Hz. İbrahim'in ateşe atılışı, Fil vakası vb.) tarihe başlangıç olarak gösteriyorlardı.

Hicretten on altı yıl sonra (638), dönemin halifesi Hz. Ömer'in emriyle Medine'de bir meclis toplanarak, tarih meselesine bir çözüm bulunması istendi. Hz. Ali'nin teklifi ve mecliste bulunanların kabulü ile Hz. Muhammed (a.s)'in hicreti, İslâm tarihine başlangıcı ve Muharremin de bu yılın ilk ayı olması kararlaştırıldı. Böyle bir uygulamanın konulmasına sebep olarak şu iki husus gösterilmektedir. Hz. Ömer devrinde ibraz edilen bir borç senedinde ödeme için vâde tarihi olarak gösterilen Şaban ayının, geçen yılın mı yoksa gelecek yılın mı olduğu kestirilememişti. Ayrıca aynı dönemde Basra valisi olan Ebu Musa el-Eş'arî'den gelen bir yazıda; Hilâfet makamından gönderilen kâğıtların hangisi önce hangisi sonra olduğu ve hangisinin hükmüyle hareket edilmesi gerektiğinin bilinmediği cihetle, bu sorunun acilen halledilmesi isteniyordu. Bu nedenlerle Hicret İslam tarihine başlangıç teşkil etmişti.

Hicrî-Kamerî yıl, on iki aydır. İlk ayı olan Muharrem ile birlikte Receb, Zilkade ve Zilhicceye Araplar "eşhur'i hurum" adı verir ve bu aylarda savaştan ve her türlü şiddetten uzak dururlardı.

Hz. Muhammed (s.a.s), bu ayın dokuz, on ve on birinci günleri oruç tutmayı ashabına tavsiye etmişti. Peygamber Efendimiz buyurur ki: "Ramazan orucundan sonra,
tutulan oruçların en faziletlisi Allah'a izafet ile şereflendirilen Muharrem ayındaki oruçtur" (Riyazü's-Sâlihin, II, 504). Diğer hadislerde, Muharrem ayının onuncu gününe rastlayan ve pek çok önemli olayın cereyan ettiği "Aşûra günü'nde tutulan orucun, bir yıl önce işlenen hata ve günahların bağışlanmasına vesile olacağı müjdelenmiştir"(Riyâzü's-Salihin, II, 509).

Emevilerin ikinci hükümdarı Yezid zamanında ve hicri 61/milâdi 680 yılı Muharrem ayının onuncu cuma gününde vuku bulan Hz. Hüseyin'in şehadeti meselesinden dolayı Şiilerce o gün matem günü sayılmış ve bu matem daha sonraları geniş çapta ve resmi bir hüviyete bürünmüştür.

Aşura günü denilen Muharrem ayının onuncu gününde, tarihte pek çok önemli olayın meydana geldiği rivayet edilmektedir. Bunlar arasında şu olayları saymak mümkündür:
- Nuh (a.s)'un gemisinin tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine oturması bu güne rastlar. Bilindiği gibi bu olay, Hz. Nuh'a inananların bir gemi vasıtasıyla kurtulduğu ve inkarcıların da bütünüyle yok olup gittiği bir olay olmuştu.
- Bunun yanında, Hz. Adem'in tevbesi,
- Hz. İbrahim'in ateşten kurtulması ve
- Hz. Yakub'un oğlu Hz. Yusuf'a kavuşması bu güne rastlar.
- Öte yandan Muharrem ayının on altıncı günü Kudüs'ün kıble tayin edildiği ve
- on yedinci günde Fil ashabının geldiği gün olduğu nakledilenler arasındadır.

Muharrem ayının Osmanlılar devrinde de ayrı bir yeri vardı. Bu ay dolayısıyla şairlerin yazdığı ve "Muharremiye" adı verilen manzum şiirlerin sayısı oldukça kabarıktır. Ayrıca yeni sene başı olması hasebiyle bu ayda, devlet erkanı, padişahın huzuruna çıkarak yeni yılı tebrik eder ve padişahın "Muharremiye" denilen hediyelerini alırlardı.

Muharrem ayı Osmanlı arşivlerinde "Muharremü'l-Haram" şekliyle geçmekte ve kısaca "mim" rumuzuyla gösterilmektedir. (Mefail HIZLI - Şamil İslam Ansiklopedisinden)

13.10.13

AREFE GÜNÜ FAZİLETİ VE NE YAPILMALI

Bugünlerde oruç tutup, gündüzünü ve gecelerini de ibadetle geçirmek hem affa, hem de büyük sevaplar elde etmeye vesile olur.

Bu on gün içinde Arefe gününün yeri ise bambaşkadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Arefe günü tutulan oruç hakkında şöyle buyurmaktadır:
Arefe günü tutulan oruç, geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına keffaret olur. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 457)

Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman, Arefe günü kardeşi Hz. Aişe'nin (r.a.) huzuruna girdi. Hz. Aişe oruçlu olduğu için hararetten dolayı üzerine su dökülüyordu. Abdurrahman ona:

Orucunu boz dedi. Hz. Aişe:
Resulullahın (s.a.v.), Arefe günü oruç tutmak, kendisinden önceki senenin günahlarına keffaret olur dediğini işittiğim halde iftar mı edeyim? dedi. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 458)

Keffaret olur, günahları örter, affettirir, demektir. Bizim gibi neredeyse bir günah denizinde yüzen ahir zaman Müslümanları için bundan daha büyük bir müjde olabilir mi? İşte af ve mağfiret fırsatı!

Başka bir rivayette ise Hz. Aişe şöyle demiştir:
Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 460)

Demek ki, bir günlük arefe orucu, üç yıllık normal günlerde tutulan oruç sevabına denktir.

Efendimiz, bugünün faziletini şöyle anlatır:
Arefe günü gelince, Yüce Allah rahmetini saçar. Hiçbir gün o günde olduğu kadar insan cehennemden azat olunmaz. Kim Arefe günü gerek dünya ve gerekse âhiret ile ilgili olarak Allah?tan bir şey isterse, Allah onun dileğini karşılar.

Yine konuyla ilgili bir hadis şöyledir:

Arefe gününden daha faziletli bir gün yoktur. Allahü Teala o gün, yer ehli ile meleklere karşı övünür ve (Arafattaki hacıları kast ederek) şöyle buyurur:
Kullarıma bir bakın. Saçları başları dağınık, toz toprak içinde her uzak ilden bana geldiler. Bu hâlleri ile onlar, rahmetimi ümit etmekteler, azabımdan dahi korkmaktalar. Şahit olunuz, onları bağışladım. Onların yerlerini cennet eyledim.
Melekler derler ki:
Onların arasında biri var ki; yalancıktan bu işi yapar. Falan kadın da öyle.
Allahü Teâla şöyle buyurur:
Onları da bağışladım.

Arefe günü olduğu kadar, hiçbir gün cehennemden daha çok azat edilen olmaz.
Bu arada şunu hatırlatalım: Hadislerde zikredilen Zilhicce'nin ilk on gününden maksat ilk dokuz günüdür. Çünkü Zilhicce'nin onuncu günü Kurban Bayramı'nın birinci günüdür, bugün oruçlu olmak caiz değildir; ancak o gün de ibadet günüdür. Müstehap olan oruç, Kurban Bayramından önceki ilk dokuz gündür. On geceye ise, Kurban Bayramı'nın gecesi dahildir. Çünkü geceler önce gelmektedir.
Ayrıca Zilhicce'nin sekizinci gününe terviye günü dokuzuncusuna Arefe günü; Kurban bayramı gününe (onuncu güne) nahr=kurban günü, ondan sonraki üç güne de teşrik günleri denilmiştir.

Bu günlerde kazası olmayanlar, beş vakit namaza ilaveten nafile ibadetlere de ağırlık vermelidirler. Kazası olanlar ise daha çok kaza namazları kılmalıdırlar.

Cemil Tokpınar


AREFE GÜNÜNÜ BEREKETİ


Kurban Bayramı arefesinde, mukaddes topraklarda milyonlarca mü'min, Rablerine şükran, minnet ve bağlılık hislerini tekbirleriyle ve telbiyeleriyle ilan ederken, İslâm âleminin bu muhteşem bayramına hazırlanan diğer İslâm ülkelerindeki Müslümanlar da bam başka bir heyecan ve sevinç havasına girerler. Mekke'deki kardeşlerinin tekbirlerine, sabah namazıyla birlikte başladıkları teşrik tekbirleriyle iştirak ederler.

Arefe, Zilhicce ayının dokuzuncu günüdür. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu ayın ilk on günü hakkında büyük müjde ve teşviklerde bulunmuşlardır. Bu teşviklerde Kurban Bayramı arefesinin ayrı bir yeri vardır. Çünkü insanlara gönderilen İlahi hükümlerin artık tamamlandığını bildiren "Bugün dininizi tamamladım" (1) mealindeki âyet-i kerime bugünde nazil olmuştur.

Bu hususta bir Yahudinin Hazret-i Ömer'le (r.a.) yaptığı konuşma, Arefe gününün mana âlemimizdeki yerini berrak bir şekilde ortaya koymaktadır:

Bahsi geçen Yahudi, Hz. Ömer'e "Ey Ömer, sizin kitabınızda okumakta olduğunuz bir âyet vardır ki, biz Yahudilere inmiş olsaydı, onun indiği günü bayram yapardık" dedi.

Hz. Ömer, "O âyet hangi âyettir?" diye sordu. Yahudi şu âyeti okudu:

"Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak Müslümanlığı verip ondan hoşnut oldum."

Bunun üzerine Hz. Ömer şu cevabı verdi:

"Biz bu âyet-i kerimenin indiği günü de, yeri de hakkıyla takdir ediyoruz. Bu âyet Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama bir Cuma günü Arefe'de bulunurken nazil oldu."

Bir başka rivayette Hz. Ömer'in şöyle dediği bildirilir:

"Bu âyet, Arefe günü olan Cuma gününde indi. Allah'a hamd olsun ki, Cuma da, Arefe de bizim için birer bayramdır." (2)

Bugüne niçin "Arefe" denmiştir? Lügatta arefenin birkaç manası vardır: Tanışmak, öğrenmek, itiraf etmek ve güzel koku.

Bugünün "Arefe" olarak adlandırılması, her dört manaya göre de açıklanmıştır.

Birinci manaya göre, Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva Arefe gününde Arafat'ta buluştukları için bugüne ve yere bu isimler verilmiştir.

Bir diğer görüşe göre, Cebrail (a.s.) Hz. Âdem'e (a.s.) hac ibadetinin nasıl yapılacağını öğretmiş; sonra da Arefe günü Arafat'ta vakfe yaptığı zaman ona "Artık öğrendin mi?" diye sormuş; Hz. Âdem de (a.s.) "Evet, öğrendim" demiş; bunun üzerine oraya Arafat, o güne de Arefe günü adı verilmiştir.

Bir diğer rivayete göre ise, Hz. İbrahim (a.s.) oğlu İsmail ve hanımı Hacer'i Mekke'de bırakıp Şam'a döndükten sonra yıllarca görüşememişler ve en sonunda Arafat'ta buluşmuşlar. Bu sebeple bugüne Arefe ve Arafat isimleri verilmiştir.

İtiraf manasına göre, hacılar Arefe gününde vakfe yaptıkları zaman Allah'ın rububiyetini, celalini, azametini ve samedaniyetini; kendilerinin de kulluk ve fakirliklerini, Allah'a son derece muhtaç olduklarını itiraf ederler. Nitekim Hz. Âdem de (a.s.) eşi Hz. Havva ile buluştuğu zaman birlikte "Ey Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik. Bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak biz zalimlerden oluruz" (3) diye itirafta bulunmuşlardır.

Güzel koku manasını esas alanlar ise, mü'minlerin Arefe gününde Arafat'ta günahlarından istiğfar ettiklerini, günahlarının bağışlandığını, günahların manevi kirlerinden temizlendiklerini, yerine güzel manevi kokular süründüklerini belirtirler.

Nitekim hadiste haccı şartlarına uygun şekilde yapıp dönen kimsenin annesinden doğduğu günkü gibi ter temiz hale geldiğinin buyurulması, (4) mü'minlerin günah kirlerinden arınıp bugünde manen çok güzel kokularla süslenmelerine işaret etmektedir. (5)

Kur'ân-ı Kerimde şöyle buyurulur:

"Arafat'tan (orada vakfeden sonra, seller gibi) boşanıp (Müzdelife'ye) aktığınız zaman Meş'ar-i Haramın yanında Allah'ı zikredin. O size nasıl hidâyet ettiyse siz de Onu öylece anın." (6)

Bu âyette beyan edilen ve önemine işaret buyurulan gün, Arefe günüdür. Ve Allah bugünde zikir ve teşbihin çok arttırılmasını emir buyurmaktadır.

Bir başka âyette Allah yine Kendisinin zikrini emretmektedir:

"Sayılı günlerde Allah'ı anın (telbiye ve tekbir getirin)." (8)

Buradaki "sayılı günler"in Arefe günü sabahından bayramın 4. günü akşama kadarki günler olduğu belirtilmektedir. Bugünlerde yüksek sesle tekbir alınır. Hz. İbrahim'e (a.s.) nisbet edilen bu tekbirlere "teşrik tekbirleri" adı verilir.

Bu âyet gereğince, Arafat günü sabahından bayramın dördüncü günü ikindisine kadar-ikindi dahil- bütün farz namazların peşinden teşrik tekbirlerini okumak vaciptir. Bu, Resulullah Aleyhissalatü Vesselamın sünnetiyle de sabittir.

Ashabdan Hz. Cabir (r.a.) şöyle anlatır:

"Resulullah Aleyhissalatü Vesselam Arefe günü sabah namazını kıldırdı. Sonra bize doğru döndü ve 'Allahü ekber' diyerek tekbir getirmeye başladı. Bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar tekbirlerine devam etti." (8)

Mü'minlerin Kurban Bayramlarında farz namazların arkasından ikişer-İmam-ı Şafii'ye göre üçer-defa 'Allahü ekber' ve arkasından 'Lâilâhe illallâhü vallâhü ekber' şeklinde getirdikleri tekbirler, bu vücubun bir gereğidir.

Buhari'de geçen bir rivayete göre, İbni Ömer ve Ebu Hüreyre, Zilhicce ayının ilk on gününde sokakta yüksek sesle tekbir getirir ve halk da onlara iştirak ederdi. (9) Arefe günü, bu on günün en hayırlısıdır.

Bu mübarek günlerde getirilen tekbirler, kâinatın manevi çehresini değiştirmektedir. Bütün yer ve gökler, insanlarla birlikte bütün diğer varlıkların, dağların taşların tekbir sesleriyle çınlamaktadır. Bu dünyanın aziz misafirlerinden birinin, o muazzam tekbirlerle alakalı müşahedeleri ne kadar manalıdır:

"Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber'ler ile nev-i beşerin (insanlığın) beşte birisine, üç yüz milyon (bugün bir buçuk milyar) insanlara birden Allahü ekber dedirmesi, koca küre-i arz (dünya) büyüklüğü nisbetinde o Allahü ekber kelimesi kudsiyetini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade hacıların (bugün üç milyonu aştı) Arafat'ta ve İydde (bayramda) beraber birden Allahü ekber demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın bin üç yüz sene evvel (Şimdi bin dört yüz) âl ve Sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahü ekber kelâmının ve âlemlerin Rabbi azamet-i unvanıyla külli tecellisine karşı geniş ve külli bir ubudiyetle mukabeledir, diye tahayyül ve his ve kanaat ettim." (10)

Arefe gecesini ve bir gün önceki gece olan Terviye Gecesini ihya etmek sünnettir.

Muaz bin Cebel anlatıyor:

Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyuruyor:

"Beş geceyi ihya edene Cennet vacip olur: Terviye gecesi (Kurban Bayramından iki gün önce Zilhicce ayının sekizinci gecesi) Arefe gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi ve Şaban ayının on-beşinci (Berat gecesi) gecesidir." (11)

Arefe günü orucu

Arefe günü oruç tutmak hadislerde teşvik edilmiştir. Arefe günü oruç tutmanın sevabı hakkında Peygamber Efendimizden rivayet edilen hadislerin mealleri şöyledir:

Ebu Katade anlatıyor:

Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurmuştur:

"Arefe gününde tutulan oruç geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına kefaret olur." (12)

Atâ el-Horasânı anlatıyor:

Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman Arefe günü Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe oruçlu idi. Hararetten dolayı üzerine su serpiliyordu. Abdurrahman ona,

"Orucunu boz" dedi.

Hz. Âişe:

"Resulullah Aleyhissalâtü Vesselamın, 'Arefe günü oruç tutmak, kendisinden önce senenin günahlarına kefaret olur' dediğini işittiğim halde iftar mı edeyim? dedi. (13)

Beyhakinin bir rivayetine göre ise Hz. Âişe şöyle demiştir:

Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurmuştur:

"Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir." (14)

Yalnız Arefe günü oruç tutmak o sene hacca gitmeyenler içindir. Yani Arefe günü Arafat vakfesinde bulunmayanlar içindir. Bu husustaki hadis-i şerif şöyledir:
Ebu Hüreyre anlatıyor:

"Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam Arefe günü Arafat'ta oruç tutmayı yasakladı."

Hadis alimlerinin bu husustaki açıklamaları da şöyledir:

Hafız der ki: "Âlimler, Arefe günü Arafat'ta oruç tutulmasında ihtilaf ettiler

îbni Ömer dedi ki: "Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam, Ebu Bekir, Ömer ve Osman Arefe günü oruç tutmadılar, ben de tutmuyorum."

îmam Malik ile İmam Sevri oruç tutmayı tercih ediyorlardı.

Abdullah İbni Zübeyir ile Hz. Âişe Arefe günü oruç tutmaya meylediyorlardı.

Atâ "Kışın tutarım, yazın tutmam" diyordu.

Katade ise, "Arafat'ta duadan zayıf düşürmezse oruç tutulmasında bir beis yoktur" diyordu.

İmam Şafii, "Hacıların dışındakilere Arefe günü oruç tutmak müstehaptır, hacılara gelince, duâ yapmak için kuvvet vermesinden dolayı yemesi bana göre daha iyidir" dedi.

İmam Ahmed ise "Oruç tutmaya gücü yeterse tutar, şayet yerse bu durum kuvvete ihtiyaç duyduğu bir gündür" dedi. (15)

Bu nakillerden sonra şöyle söylenebilir: Hac sıcak günlere rast gelirse veya Arefe günü çok sıcak olursa oruç tutulmaması daha isabetli ve faziletlidir, ancak serin ve kısa günlere rast gelirse oruç tutulabilir.

(1) - Maide Suresi, 3.
(2) - Buhari, İman: 34.
(3) - Âraf Sûresi, 23.
(4) - Buhari. Hac:4.
(5) - Tefsir-i Kebir, 5:173-4.
(6) - Bakara Suresi, 198.
(7) - Bakara Suresi, 203.
(8) - Tefsir-i Kebir, 5: 193.
(9) - Buhari, İydeyn. 10.
(10) - Şualar, s. 196.
(11) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:330.
(12) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:457.
(13) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:458.
(14) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:460.
(15) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:460-461.




www.sorularlaislamiyet.com sitesinden alınıp istifadenize sunulmuştur.

10.10.13

Blogger'da Alan Adı Yenileme Problemi


Kullanmdığımız alan adını google'ın bir alt kuruluşu olan blogger yenilemediğinden sitemizin yayınında iki günlük bir aksama yaşadık. Blogger'da alan adı yenileme problemi yaşayan başkaları olursa diye google support ile yaptığımız ve bize çözüm getiren son yazışmayı aşağıda yayınlıyoruz. Bilhassa çözümün adım adım anlatıldığı kısmı koyu karakterlerle aşağıdadır.

Faydalı olması dileğiyle.


Hello Mehmet,

Thank you for your message. I understand you wish to renew your domain name mademir.com.

I have investigated this issue further and I can see the domain renewal was set to 'Cancel my service at the end of my term on Oct 5, 2013.' To renew your domain you need to do the following:

1. Log into your Admin console at www.google.com/a/mademir.com with your Super Admin username and password, for more information on how to reset your password please visit https://support.google.com/a/troubleshooter/2403965?hl=en.
2. Once you log in you will have to verify if the billing information we have for you is correct, if it is not you will need to update it.
3. Click on 'Billing' > '+' > next to 'Renewal options' click 'change.'
4. Select to 'auto-renew.'
5. You will then need to make a manual payment to pay for your domain, for more information on how to do this please visit https://support.google.com/a/answer/1218821?hl=en.

If you would like me to call you to discuss this issue further please respond to this message and I will gladly do so.

Sincerely,

Kim
Google Enterprise Support

-------------------------

Case: #03555678
Subject: I'm a blogger. My domain(mademir.com) didn't renew domain registration, Although I have a Google Wallet account and valid credit card info. Now I lose traffic. I can't register my domain anyway include another through registration authority.

I'm a blogger. My site is
mehmetalidemir.blogspot.com . My domain(www.mademir.com) didn't renew
domain registration, I had been used it for 2 years. I have a google wallet
account and last year my domain renew perfectly and automaticly. But this
year renew is a problem for me now. Although I have a Google Wallet account
and valid credit card info, I can't register my domain anyway include
another through registration authority. For example I'm try to register my
domain through whois.com i also can't. . Now I lose traffic. Also, I can't
access google apps control pannel. Please help for the solution. This basic
process shouldn't be a problem i think.

30.9.13

Kamuda Başörtüsü Yasağı Kalkıyor

Elhamdülillah. Allahuekkber. Çok güzel bir haber!
Bir zulüm devri daha kapanıyor, başörtüsüne getirilen barbarca, antidemokratik, faşist yasak sonunda kaldırılıyor.
Bir zulüm daha Allah'ın izniyle sona eriyor. Rabbim bu zulümlerle bu milleti bir daha imtihan etmez inşallah.

Bu günlerin görülmesinde emeği geçen rahmetli Menderes'lerin, Özal'ların, Erbakan'ların Allahüteala taksiratlarını affetsin, mekanlarını cennet eylesin. 

Bu zulmün def'ü ref edilmesinde kimlerin emeği varsa, büyük küçük farketmez, hepsinden Allah razı olsun. Allah geçmişlerine rahmet eylesin, Allah hayırlı sağlıklı uzun ömür nasip eylesin. Kalben buğzedeni dahi Allah rahmetiyle kuşatsın, duamızdan nasiplendirsin.

Amin, amin, amin.




29.9.13

Dr. Emin ACAR’dan Nasihatler


Dr. Emin ACAR’dan

NASİHATLER

Kurban

Kurban Bayramı yaklaşıyor. Peygamber Efendimiz Kurban Bayramında iki koç keserlermiş; biri içeri/hane halkına, diğeri dışarı/hak sahiplerine.

Kurban kesiminde takvada koç kesmelidir. Fetvada manda, keçi, sığır, deve kesilebilir denilmiştir. Bu kurbanlıkların hepsinin (dişileri süt verdiğinden ve neslin devamını sağladıklarından) erkek olanları tercih edilmelidir.

Peygamber Efendimiz Hediy kurbanında (hac sırasında kesilen kurbanda) deveyi tercih etmiştir.

Bebeği büyütebilecek anne sütü veya süt anne bulunmadığında, sütü bebeği büyütüp besleyebilecek hayvan (koyun, keçi, sığır, deve, manda) kurban olur. Bu hayvanların (koyun, keçi, sığır, deve, manda) erkeğini kurban etmek efdaldir.

Akika Kurbanı

Erkek çocuğa iki ve kız çocuğa bir akika kurbanı kesmek sünnettir.

Erkek çocuğa iki akika kurbanı kesilmesinin hikmeti: Erkek çocuğunun imamlık ve müezzinlik yapma hakkı vardır. Kız çocuğunun ise kadınlara imamlık yapma hakkı vardır. Erkek çocuğun halifelik hakkı, hem imamlığı hem de müezzinliği içerir. Kız çocuğun halifelik hakkı, sadece annelik hakkını ve kadınlara imamlığı içerir.

Başka bir deyişle; erkek çocuk için kesilen iki akika, biri mihrab diğeri minare hakkı içindir. Kız çocuk için kesilen bir akika, sadece mihrab hakkı içindir.

Neden sağ tarafa yatmalıyız?

Sevgili Peygamber Efendimiz, sağ taraflarına yatarlardı. Sağ ellerini de sağ yanaklarına koyarak uyurlardı. Böylece, sindirim (hazım) sistemi ve kalp/dolaşım sistemi rahat çalışır. Sağ eli yanağının altında tutunca, beyne kan dengeli (normal) gider ve beyin için en iyi ortam gerçekleşir. Bu da insanın rahat ve dengeli uyumasını sağlar.

Neden sağ elimizi kullanmalıyız?

Çocukların dili dönmeye başladığı zaman hem “La ilahe illallah” Tevhid kelimesini söylemeyi, hem de sağ ellerini kullanmayı öğretiniz. Çünkü insan sağ elini kullandıkça bu hareketler akciğer için körük vazifesi görür. Üç bölümlü sağ akciğer parçaları (lobları), sağ elin körük vazifesi görmesi sebebiyle daha çok oksijen alır. Bu durum beyinde konuşma merkezinin daha iyi çalışmasını sağlar. Böylece “La ilahe illallah” Tevhid kelimesini söylemeye ve sağ elini kullanmaya alışan çocuk konuşmayı çabuk öğrenir. Bu çocukta kekemelik olmaz.

Sol akciğerde iki parça (lob) ve sağdaki üçüncünün yerine kalp vardır. Sol elini kullanma alışkanlığı olanlarda kalp yorulur. Akciğerler iyi/yeterli oksijen alıp veremez. Bu durumda beyin iyi çalışamaz. Çocukta kekemelik olur.

Bu sebeple “La ilahe illallah” Tevhid kelimesi ve sağ elini kullanma ile çocuklara konuşmayı öğretiniz.


Neden kepekli buğday ekmeği yemeliyiz?

Kepekli ekmek “tam buğday unundan üretilmiş” gıdalı ekmektir. Tam buğday ununda, buğdayın en üstündeki selülozdan oluşan zar yoktur; buna hayvan kepeği denir. Hayvan kepeği, bulgur yapılırken çıkan kepektir (selülozdur). Buğday ekmeği yerine devamlı mısır ekmeği yiyenlerde pellegra hastalığı ortaya çıkar. Çünkü mısırda zein proteini vardır ve bağırsaklarda asimilasyonu sırasında PP vitamini çok tüketilir. Bu da beyinde protein metabolizmasını bozar. Buğday ekmeği yerine mısır ekmeğini yiyen bölgelerde fevri cinayetler çok olmaktadır. Böyle yerlerde fevri cinayetlerin azaltılması için buğday ekmeğinin yenmesi tercih edilmelidir. Mısır ekmeği yenebilir, ama buğdayın yerine geçercesine sürekli olmamalıdır.

Çinliler ve diğer Asya milletleri de buğday ekmeği yerine devamlı pirinç yedikleri için, onlarda B1 vitamini noksanlığı görülür. Bundan dolayı Beriberi hastalığı ortaya çıkar. Bu da beyin yapısını bozar, davranış refleksleri (ürperme, tiksinme vb.) kaybolur.

Mısırda çok bakla (ful) yenir. Bakladaki etken maddeler sebebiyle kanda eritrositler erir. Bu durum oksijen yetersizliğine neden olur ve buna bağlı olarak da nefes darlığı çekilir. İnsanlar daha fazla nefes almaya çalışırken zamanla göğüsleri giderek daha fazla büyümektedir. Bu bölgelerde anfizem göğsü çok görülür; bu insanların akciğerlerinde rezerv hava artmaktadır. Böylece bu insanlar nefesli çalgıları kolay çalarlar, yağlı güreşi rahat yaparlar, opera sanatçısı olurlar. Çok bakla yemek, beyin fonksiyonlarını da bozduğundan, bazı psikolojik bozukluklar ortaya çıkmaktadır.

İnsanlar tam gıdalı ekmek (yani kepekli buğday ekmeği) yerse, anılan sebeplere bağlı olarak bu türlü hastalıklar olmaz.

Evlilik:

Çocuk doğduğu zaman ilk önce annesinin şefkatli, tüysüz, güzel yüzünü görür, sonra babasının kıllı-sakallı yüzünü görür. Annesine daha yakınlaşır. Annenin sesi ince ve güzel olur, çocuğa güzel konuşmasını öğretmek için.

Genç çocuklarda/delikanlılarda sakal çıkmaya başlayınca, kızlarda/genç kızlarda yüz güzelleşince ve memeleri büyümeye başlayınca evlenme yaşı gelmiştir.

Uykudan uyanınca ne yemeli?

Peygamber Efendimiz uykudan kalkar kalkmaz yirmi bir adet üzüm veya yedi/dokuz adet hurma yemiştir. Böylelikle beyin glikozunu doğrudan almış olur ve hemen çalışmaya başlar. Bu durum otomobilde karbüratöre doğrudan benzin vererek çalıştırmaya benzetilebilir. Ancak aç karnına anılan miktarlardan fazla yemek de doğru değildir. Çünkü kandaki şeker birden yükselir, suni şeker hastası durumu gözlenebilir. Bu durum ise otomobilde gaza aşırı yüklenmeye ve motoru boğmaya benzetilebilir.

Vücut çalışmaya başlayıp normal akışa kavuşunca istenen miktar hurma/üzüm (şeker hastası olmamak şartıyla) yenebilir. Üzüm yemek beyin hücrelerini korur ve böylece bunaklık olmaz.

Peygamber Efendimizin yemekten önce karpuz yemesinin sebebi :

Yemek sırasında ve yemekten sonra kan dolaşımı sistemi mideye/sindirim sistemine yoğunlaşarak çalışır. Bu sebeple beyine yeterli kan gitmez. Yemekten önce karpuz yenilince içerdiği sulu glikoz beyine ulaşır. Karpuz glikozu sayesinde yemek başlangıcında beyin beslenmiş olur. Beyinde hasar (bunaklık) olmaz. Aynı zamanda tokluk hissi verdiğinden aşırı yemeyi engeller. Nizamlı bir yiyiş olur.

Medine-i Münevvere’de karpuza çay-ı ilahi denir; suyu, tadı, şekeri, kokusu, rengi v.s. her şeyi içinde olan bir çay.

Diğer zamanlarda yemeklere bal ile başlanmalıdır. Böylece içeriğindeki glikozla fruktozu beyin hemen alır ve kolay çalışır.

Karpuz ile ilgili Hadis-i Şerifler:

1) "Yemekten önce karpuz yemek, karnı yıkadıkça yıkar, hastalığı giderdikçe giderir."

Ramuz'ül Ehadis, 2289. Hadis, sayfa: 566, Pamuk Yayıncılık.

2) "Karpuzda on haslet vardır. O, bir yemektir. Sudur, güzel kokudur, meyvedir, çöğendir, mesaneyi yıkayıp temizler, mideyi yıkar, temizler, arka suyunu (meniyi) çoğaltır, cinsî münasebet gücünü artırır, karın hastalığına iyi gelir, cildi güzelleştirir."

Ramuz'ül Ehadis, 4020. Hadis, sayfa: 943, Pamuk Yayıncılık.

Baba ve dede kavramları

İnsan evlenince evliya olur. Çocuğu olunca baba olur. Torunu olunca dede olur. Başka babalık, dedelik yoktur. Örneğin, Somuncu Baba değil, Somuncu Koca’dır.

Futbolda kafanın korunması

Amerikan futbolunda başa kask giyilir, göğse kafes takılır. Başın korunması için futbolda devamlı kask takmalıdır. Özellikle küçük çocuklarda beyin kemikleri tam yerleşmediğinden dolayı zararlı olabilmektedir. Sonuç olarak, başa darbe gelmemelidir ve el sporlarını tercih etmelidir.

Kırma tütünün yasaklanmasının gerekliliği

Kırma tütün 1600’lü yıllarda Osmanlılara dışarıdan getirilmiştir. Tütünü işleyen kadınlar zarar görmektedir, çünkü tütün yapraklarının üzerinde nikotin ve zifir bulunmaktadır. Ayrıca geceleri çalışıldığı için kadınlarda hasar yapmaktadır. Bu nedenlerle kırma tütünün tamamen yasaklanması gerekmektedir. Burada teknik ziraat tatbik edilemediği için kırma tütün ziraatı tamamen yasaklanmalıdır.

Genel Nasihatler

1- Patent kullanmak yerine know-how tercih edilmeli.

2- İnsan taşımacılığında hava yolu, yük taşımacılığında sular ve karalar tercih edilmeli.

3- Sporda; yüzme ve el sporları tercih edilmeli.

4- Tekstilde; iç giyimlerde pamuklu, dış giyimlerde yün ve tiftik tercih edilmeli.

5- Ziraatta; teknik ziraat tercih edilmeli.

6- Ağaçlandırmada; engebeli arazide meyveli ağaçlar, yüksek dağlarda orman ağaçları dikilmeli ve düz arazilerde teknik ziraat yapılmalı.

7- Eğitimde; teknik eğitime yönelmeli.

8- Eğitim-öğretimde bilgi teknolojilerinden istifade edilmeli.

9- Öğretimde bilginin talebeye ulaştırılması uzaktan öğretimle gerçekleştirilmeli. Eğitim, sınıf ortamında öğretmenler tarafından uygulamalı yapılmalı.

10- Konutta; bir ailenin oturabileceği bahçeli müstakil evler tercih edilmeli, işyerlerinde ise toplu - çok katlı binalar tercih edilmeli.

11- Gıdalarda; başta kepekli ekmek ve süt olmak üzere bütün tabii gıdalar tercih edilmeli.

12- Tabii gıdalarla dengeli beslenmeyi sağlayarak hastalıklardan korunma sağlanmalı.

13- İnsan vücudunun ihtiyaç duyduğu minerallerin karşılanması için maden suyu üretimi ve içilmesi teşvik edilmeli. Maden suyunun ekonomik üretimi büyük şişelerde yapılmalı.

14- Madenlerde ham üretim değil, işlenerek mamul madde üretimi tercih edilmeli.

15- Yerli üretim ve tüketim hem tercih edilmeli hem de teşvik edilmeli.

16- Teknolojide; en modern sahalarda çalışılmalı.

17- Yönetimde; yönetim bilişime geçilmeli.

18- Beyin göçü önlenmeli.



Nasihat edenden de, edilenden de, ulaştırandan da, edilen nasihat hürmetine; Allah ebeden razı olsun.

Ankara Hacı Bayram Veli Camii ve Türbesine yolunuz düşerse yakında 'muayenehanesi' bulunan Dr. Emin ACAR'ı ziyaret edebilirsiniz, eğer nasihat isterseniz. Allah'a emanet olun.,






25.8.13

Esma'ya Mektup - Dursun Ali Erzincanlı'nın Sesinden




Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın liderlerinden Muhammet El Belteci'nin Şehit olan kızına yazdığı mektup...

"Sevgili kızım ve değerli öğretmenim...


Sana elveda demiyorum bilakis yarın görüşmek üzere. Başı dik tuğyana isyan ederek yaşadın. Tüm engelleri reddederek hürriyete sınırsızca aşık oldun. Bu ümmet, uygarlıkta hak ettiği yeri alabilsin diye onu yeniden diriltmek ve inşa etmek için sessizce yeni ufuklar arıyordun. Akranlarının uğraştığı işlerle meşgul olmadın. Her zaman derslerinde birinci olmana rağmen öğrenmeye olan açlığın dinmedi.

Bu kısa hayatta sohbetine doyamadım. Vaktim, mutlu olacak ve eğlenecek kadar geniş değildi. Rabiatul Adeviyye'de son kez bir araya geldiğimizde, "Sen bizimle olduğunda bile bizden ayrısın" diyerek bana olan sitemini dile getirmiştin. Ben de sana, "Bu hayat birbirimize doyacak kadar geniş değil. Birbirimize doyalım diye Allah'tan cennetinde bize bu sohbeti vermesini temenni ediyorum" demiştim.

RÜYAMDA GELİNLİKLER İÇİNDE GÖRDÜM

Sen şehit olmadan iki gün önce seni rüyamda gelinlikler içinde gördüm. Bu dünyada eşi benzeri olmayan bir güzellikteydin. Yanıma sessizce oturduğunda sana, "Bu gece senin düğün gecen mi" diye sordum. Sen de "Düğünüm akşam vakitlerinde değil öğlen olacak" demiştin. Çarşamba günü, öğlen vakti şehit olduğun haberi bana ulaştığında, senin rüyamda bana ne demek istediğini anlamış oldum. Allah'tan seni şehit olarak kabul etmesini niyaz ettim. Ve şehadetin, bizim haklı olduğumuzu ve düşmanımızın da batılın ta kendisi olduğu inancımızı pekiştirdi.

Son vedanda yanında olamamam, son bir kez seni görememem, alnına son bir öpücük konduramamam ve senin cenaze namazını kıldırma şerefine nail olamamam beni derinden üzdü. Beni bunları yapmaktan alıkoyan, ölümden veya karanlık hücerelerden korku değil, uğruna canını verdiğin davayı (devrimin hedeflerine ulaşması) sürdürebilmekti.

ZALİMLERE KARŞI BAŞIN DİK


Zalimlere karşı başın dik (göğsünü gere gere) direnirken gaddar kurşunlar göğsüne saplandı ve ruhun yüceldi. Ne kadar güzel bir azmin ve terbiye edilmiş bir nefsin vardı. İnanıyorum ki, sen Allah'a verdiğin söze sadakat gösterdin, Allah da sana verdiği söze... Öyle ki, şehadet şerefini bize değil de sana bahşetti.


ELVEDA DEMİYORUM

Son olarak, sevgili kızım ve değerli öğretmenim...

Sana elveda demiyorum bilakis görüşmek üzere.. Buluşmamız, yakında peygamber ve ashabıyla birlikte Havz-ı Kevser'de olacak. Sonsuz kudret ve hükümranlık sahibi Allah'a yakın, O'nun nezdinde değerli ve şerefli bir konumda. Ayrılmamak üzere, birbirimize doyma temennilerimizin gerçekleşeceği bir buluşma..."



Rabia İşareti Ne Anlama Geliyor (R4BIA Selamı)

"Rabia" Kuran'ın indirildiği dil olan Arapçada "Dört, dördüncü" anlamına gelmektedir.

Batılıların yaptığı zafer işaretinde "Zafer" anlamına gelen "Victory" kelimesinin baş harfi oluşacak şekilde eller açılır. Bu dünyada kazanılan zaferi sembolize eder. Rabia işaretinde ise 2 tane "V" harfi oluşur ki bu hem bu dünyada hem de ahirette zafer anlamına gelir. Müminler için iki zafer vardır. Şüphesiz ahirette kuruluşa erecek olanlar yalnız müslümanlardır.

Rabiatül Adeviyye Hazretleri, Tabiin(Sahabe Efendilerimizi görmüş, sohbetlerinde bulunmuş olanlar) neslinden takvada ve tasavvufta ilerlemiş mübarek bir din büyüğüdür. İbretlerle ve hikmetlerle dolu bir hayatı vardır, muteber kitaplar yazar.

Rabiatül Adeviye Meydanı müslümanlara karşı yapılan müdehalelere karşı direnilen, adeta islamın savunulduğu bir kale olmuştur.

Öyle bir kale ki karargahı El-Fetih Camii.

Öyle bir kale ki askerleri tek silahları imanları olan müminler. İlahi ne güzel silah!

Öyle bir kale ki surları iman dolu sineler, tankların namlularına karşı, münafıkların mermilerine karşı gerilmiş göğüsler.

Öyle bir kale ki süngüleri müminlerin göğe uzanan şahadet parmakları.

Öyle bir kale ki sancağı anlından vurulan 17 yaşındaki bacımın ala bulanmış yazması.

İşte Rabia demek; bu demek.

Rabia demek "Hasbunallahu ve ni'mel vekil ni'mel Mevla ve ni'me'n nasîr" demektir aslında, yalnızca dille olmasa da, belki hal diliyle, belki işaret de diliyle. Türkçe Anlamı :“Allahü Teala, bize yeter, O ne güzel vekildir. Ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır.”

Allah dağınık halde bulunan, zalim diktatör ve darbecilerin postalları altında inim inim inleyen, islamı yaşadığı için görmediği zulüm kalmayan, başsız ve lidersiz kalan müslüman dünyasının yardımcısı olsun.

Allah'ın laneti masum bebekleri, masum ve savunmasız kadınları, silahsız müminleri öldüren alçakların,  münafıkların, kafirlerle işbirliği yaparak müslümanların kanına giren zalimlerin ve kafirlerin üzerine olsun. Allah'ın laneti sarin gazı ile masum çocukların kadınların kanına giren zalim Esadın üzerine olsun.

Suda boğulan Firavunlar, helak olan Karunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller, Ebreheler için, bunlarına zalimliklerinin taklitçisi zalimler için yaşasın cehennem.

Artık susma zamanı değil, artık ehli sünnetten ayrılmadan tepki verme, ses verme, karşı çıkma, darbe ve darbecilere karşı direnme zamanı. Allah yardımcımız olsun. Korkmayın, hüzünlenmeyin, gerçekten iman ediyorsanız Allah'ın zaferi sizindir. Sizin için iki zafer vardır.

Allah'a emnaet olun.

Rabiatül Adeviye Meydanı

14.8.13

Mısır'daki Katliamı Lanetliyoruz


Allah'ın laneti katillerin ve zalimlerin üzerine olsun.


İnsanları haksız yere katleden zalimler Allah'ın lanetine uğrasın. Bilhassa Mısırda yapılmakta olan katliamların sorumlularını Allah kahretsin.

Özgürce inandıkları şekilde ve inandıkları insanların yönetiminde yaşamak isteyen kardeşlerimize yapılan haksızlıklar ortadadır. Herkes elinden geldiğince kardeşlerimize yardım etmeli. En güçsüzümüzün yardımı duadır. En güçlümüzün yardımı da duadır. Maddi olarak da yardım gönderebileceğimiz kanalların olduğunu da unutmayalım.

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlardan olmayalım.

Komşusu ızdırap içindeyken dünya zevklerine dalan gafillerden olmayalım.

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen zavallı acizlerden olmayalım.

Birbirimize destek olalım, yardımcı olalım, kardeş olalım.

Bir olalım, iri olalım, diri olalım.

İnsan olalım.

Müslüman olalım.

Mü'min olalım.

Birbirimize dost olalım. 

Hiziplere-partilere-kamplara-fırkalara-kollara ayrılmayalım. Ufak farklılıklarımızı nifak tohumu yapıp aramıza ekmeyelim. Birlik olmanın yollarını arayalım.

Evet, ancak birlik olursak Mısırda rahatlarız, Filistinde rahatlarız, Suriyede rahatlarız, Burmada rahatlarız, Irakta rahatlarız, Sudi Arabistanda rahatlarız, Çeçenistanda rahatlarız, Doğu Türkistanda rahatlarız, Kosovada rahatlarız, Batı Trakya'da rahatlarız, Fransa'da rahatlarız, Türkiyede rahatlarız. Birlik olmazsak-olamazsak bunun (belki) diyeti olarak zulme uğramaya, fakirlik çekmeye, (belki) aşağalanmaya, ölmeye, yaralanmaya, ezilmeye devam edeceğiz.

Tek yol birlik.

Allah'ım bizi elif gibi tek ve dik eyle. Zalimlere fırsat verme. İçimizdeki salih kulların hürmetine birlik dualarımızı kabul eyle. Amin.





10.8.13

Ashabı Bedir Dini Site Eklentisi ve Javascript Kodları

Ashab-i Bedir'den olan sahabe efendilerimizin isimlerini sayfa her yenilendiginde ya da yeni açildiginda farkli bir isim getirecek sekilde eklenti halinde hazirladik. Eklentileri sitenize eklemek için eklenti önizlemelerinin hemen altindaki kutucuklarda bulunan kodlardan yararlanabilirsiniz.



Bedir ashabinin faziletini bu linkten ayrica okuyabilirsiniz.



Tüm dini eklentilerimizi iki sayfa halinde yayinladik, tüm dini eklentilerimiz için asagidaki linklere tiklayiniz:

Dini Site Eklentileri - 1 -



Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:





Yukaridaki Eklentinin Siteye Ekleme Kodu:



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...