12.6.11

Uzaktan Eğitim Uygulamaları

İnternet hızındaki artış ile birlikte internet üzerinde ses ve görüntü transferi günümüzde daha hızlı ve kaliteli bir şekilde yapılabilmektedir. Bu da eğitim uygulamalarında zamandan ve mekandan bağımsız bir şekilde internet teknolojilerini kullanma olanağı doğurmuştur. Uzaktan eğitim günümüzde kullanıcısı ve hizmet sağlayıcısı artan bir internet uygulama alanı olarak dikkat çekmektedir. Benim tahminlerime göre önümüzdeki on seneye de damgasını vuracak olan uygulamalar bunlar olacaktır.

Bu uygulama doğrudan doğruya internetin hızındaki artışla ve fiyatındaki düşüşle ilgilidir. İnternet hızı ne kadar artarsa ve internetin de fiyatı ne kadar düşerse bu tarz uygulamalar daha yaygın görülmeye başlanacaktır.

Şu anda uzaktan eğitim uygulaması olarak en büyük uygulama Ttnet Vitamin hizmetidir. Ancak bu hizmette dersler önceden kaydedilmiş ve hazırlanmış videolar olarak kullanıcılara sunulmaktadır ve kullanıcı karşısında canlı bir muhatap bulamamaktadır. İlerleyen dönemde canlı olarak derslerin anlatıldığı sınıfların da sisteme entegre edileceğini tahmin ediyorum. Böyle bir durumda bu tür servisleri kullanan kullanıcı sayısı artar.


Ülkemizde bazı dil kursları derslerini internet üzerinden online olarak vermektedirler. Bu sayede hem daha geniş kitleye hitap ediyorlar, hem de bir takım maliyetlerden tasarruf ediyorlar. Örneğin 20 kişilik bir sınıfın kullanılması gerekirken dersler internet üzerinden verildiği için bir kişinin kullanabileceği kadar bir alan eğitim faaliyeti için yeterli oluyor. Bu durum eğitimi alan tarafa da yansıyor. Eğitimi alan taraf daha ucuza aynı eğitimi internet üzerinden alıyor, hem de ev rahatlığında.

Ülkemizde dershane sektörü son derece büyük bir sektör. Dünyada ise buna paralel olarak dil öğrenme sektörü aynı şekilde dikkat çekici. Tüm bu sektörlerin yavaş yavaş uzaktan eğitim uygulamalarıyla internetin içine girmesini önümüzdeki senelerde izleyeceğimizi tahmin ediyorum. Zaten günümüzde pek çok ufak uygulama var bu yönde. Ancak gelecekte internetin daha hızlı ve ucuz olmasıyla uzaktan eğitim daha da yayılacaktır.
Sektörün büyümesine paralel olarak bu alanda global bir markanın doğacağını düşünüyorum. Nasıl ki arama motoru uygulamalarında Google, sosyal paylaşımda ise Facebook söz sahibiyse, önümüzdeki yıllarda bu firmalar gibi uzaktan eğitim alanında da alanının lideri olacağını düşündüğüm bir firmanın çıkacağını tahmin ediyorum. Umarım bu firma bir Türk firması olur. Önümüzdeki on – on beş seneye uzaktan eğitim uygulamaları damgasını vuracaktır ancak dünya henüz bunun farkında değil.

11.6.11

Blog Uygulamaları

Blog uygulamaları düşünen ve düşündüğünü paylaşmayı seven insanların kendilerine ait siteleri herhangi bir kodlama bilgisi gerektirmeden yayınlamalarını sağlıyor. Bu uygulamalar aslında çoğunlukla dünyanın düşünce yapısına yön veren, dünyamızı daha demokratik ve aydınlık bir yer yapmayı amaçlayan insanların kendilerini ifade etme platformları oluyor.

Günümüzde bloglar son derece düzensiz ve dağınık bir yapı sergiliyorlar. Her isteyen kafasına göre bir blog açabiliyor ve burada doğruluğundan emin olunamayacak bilgiler paylaşıyor. Bu bilgilerin sıhhati konusunda herhangi bir otorite olmadığından aslında interneti kirletiyorlar. Eğer böyle olmasaydı bugün internette aradığımız bilginin doğru haline çok daha rahat ulaşabilirdik.

Ülkemizde Blogcu yaygın olarak kullanılırken, dünyada Blogspot ve WordPress yaygın olarak kullanılmaktadır. Blogger batmak üzereyken Google tarafından satın alınmıştır ve fazla da kar etmeyen bir şirkettir ancak Google desteği ile ayakta durmaktadır. Google’ın Blogger’ı yaşatmasında stratejik bir neden görüyorum. Sonuçta bu tür bloglar bir taraftan interneti daha karmaşık hale getiriyor, bir taraftan da internetteki bilgi yığınını arttırıyor. Bu durum da bir arama motoru olan Google’a yarıyor. Sonuçta internet ne kadar karmaşık ve büyük olursa arama motorlarına duyulan ihtiyaç da o kadar artar.

Bloglar genellikle bir konu üzerine tutuluyor, örneğin bir fotoğrafçı bloğunda fotoğraf sanatıyla ilgili paylaşım yaparken bir bilgisayar mühendisi bloğunda yazılım geliştirme ile ilgili paylaşım yapabiliyor. Aslında blog yazarlarının yazdıkları konu üzerindeki bilgisi bir otorite tarafında derecelendirilebilse ve bu derece de blogda açıkça okuyuculara gösterilse internetteki bilgi kirliliği biraz olsun azalır ve blog uygulamalarının yaygınlığı artar. Ancak bu noktada birçok problem var, otoriteye yetkiyi kim verecek, her ülkede farklı bir otorite mi olacak yoksa ortak bir blog dili (örneğin İngilizce) belirlenip uluslar arası bir otorite mi olacak, otoritenin derecelendirmesi ne kadar tarafsız olacak, ne kadar doğru olacak? Tüm bu problemler böyle bir uygulamanın çok zor hayata geçirilebileceğini gösteriyor ancak gelişen teknoloji, özellikle de e-imza teknolojisi ileride bu tarz uygulamaların daha rahat yapılamasını sağlayabilir ancak buna daha çok zaman var.

5.6.11

İman ve Sınıfları


Tasdik ve İnkâr Bakımından İnsanlar Kaça Ayrılır?

Üçe ayrılır:
1 - Mü'minler,
2 - Kâfirler,
3 - Münâfıklar.
- İslâm dîninin inanılması farz olan temel hükümlerine tereddütsüz inanıp tasdik eden kimseye mü'min denir.
-Âmentü'de yer alan îmanî esaslardan veya Allah'ın uyulmasını farz kıldığı emir ve yasaklarından herhangi birine inanmayan kimseye kâfir denir.
- Dışa karşı inanmış görünüp de kalbinden inkâr eden kimseye münâfık denir.

İmanın Mahiyeti Nedir?

İmân, mâhiyet itibariyle, Allah'ın insanlara en büyük lütuf ve ihsanıdır. Allah onu dilediği kullarına nasib eder. Ne var ki bu nasiplenmede, kulun hiçbir rolünün olmadığı da söylenemez.
Bil'akis, insan önce kendi tercih ve iradesini kullanarak, îman ve hidâyete istekli olacaktır. Bu talep ve istek üzerine Cenâb-ı Hak da ona îman ve hidâyet nasip edecektir. Bu sebeble İslâm büyükleri îmanı, "Cenâb-ı Hakk'ın, istediği kulunun kalbine, o kulun cüz'î irade ve ihtiyarını sarfetmesinden sonra koymuş olduğu bir nûrdur" diye tarif etmişlerdir.

İmanda Mertebe ve Gelişme Söz Konusu mudur?

Bir çekirdek, nasıl büyüyüp ağaç olana kadar büyük bir gelişme ve inkişaf gösteriyorsa, îman da öyledir.
İslâm âlimleri, imânı önce iki mertebeye ayırmışlardır:
1- Taklidî îman,
2- Tahkikî îman...
Taklidî îman: Ana - babadan, hocadan, muhîtten duyduğu ve öğrendiği şekilde, mes'ele üzerinde hiçbir akıl yürütmeden îman esaslarına bağlanmak demektir. Taklidî îman, inanç esaslarına, şuuruna ve teferruatına vâkıf olarak bir inanma olmadığı için, bilhâssa bu zamanda bâzı şübhe ve vesveselere mâruz kalabilir ve sarsılıp yıkılma tehlikesi geçirebilir:
Tahkikî îman ise: İmâna âit bütün mes'eleleri delilleriyle, tafsilâtlı ve teferruatlı bir surette bilmek, tasdik etmek, tereddütsüz inanmaktır. Böyle bir îman şüphe ve vesveseler karşısında sarsılıp yıkılmaktan kendini koruyabilir.
Tahkikî îmanın da pek çok mertebesi vardır.
Bu mertebeleri İslâm âlimleri başlıca üç kısma ayırmışlardır:
1- İlme'l-yakîn mertebesi: İmânî mes'eleleri ilmen, tam teferruat ve tafsilâtıyla, delilleriyle bilmek ve inanmaktır.
2- Ayne'l-yakîn mertebesi: İmanî mes'eleleri gözle görmüş, doğruluklarını bizzat müşahede etmiş gibi bilmek ve inanmaktır. Gözle görmekle ilmen bilmek, insana kanaat vermesi bakımından çok farklıdır. İnsan bir şey'i tereddütsüz, kesin olarak bilebilir, ama bir de gözleriyle görünce kanâatı kat kat artar. Amerika'nın varlığını ilmen bilmekle, bizzat görmek gibi... İşte îmanın ayne'l-yakîn mertebesi de, îman esaslarına gözle görmüş kat'iyetinde inanma hâlidir.
3- Hakka'l-yakîn mertebesi: İmanî mes'eleleri görmekten ayrı, bizzat yaşayarak, içine girerek kabûl ve idrâk etmek demektir. İmanın bu üç mertebesini îzah bakımından şöyle bir misal verilmektedir: Bir yerden duman yükseldiğini uzaktan görmekle insan bilir ki, o yerde ateş yanmaktadır. Dumanı görmek suretiyle ateşin varlığını bilmek, ilme'l-yakîn inanmaktır. Sonra, duman çıkan yere gidip ateşi gözümüzle gördüğümüzü farzetsek, bu da ateşin varlığına ayne'l-yakîn inanmaktır. Bir de ateşin bizzat yakınına gidip sıcaklığını hissetmek, elimizi aleve doğru tutup yakıcılığını duymak suretiyle ateşin varlığını bilmek vardır ki, buna da hakka'l-yakîn inanma denilir.

Günümüzde Taklidî İman Kâfi midir?

Yukarıda belirttiğimiz gibi bu zamanda taklidî îman pek çok vesvese ve şübhelerle karşılaşmakta ve o şübheler karşısında sarsılıp yıkılmaya mâruz bulunmaktadır. Taklidî îmanın eskiden yeterli olduğu halde, günümüzde yetersiz kalış sebebini, Ali Fuad Başgil, şu şekilde îzah etmektedir:
"İnsanlar her devirde din ve mâneviyat kuvvetine muhtaç olmuşlardır. Fakat bu ihtiyaç, zamanımızda bir zaruret hâlini almıştır. Eskiden atalarımız gayet basit bir din bilgisi ve görenek hâlinde "taklidî" bir îman ile rahatça yaşıyorlardı. Çünkü onlara bütün içtimaî muhît (çevre) mâneviyat telkin ediyordu. Bugün durum tamamıyle değişmiştir. Din duygusu zayıflamış, eski dinî hürmet terbiyesi yerini, küstahca bir saygısızlık almıştır. Bugün aile daralmış ve bağları gevşemiştir. Aile yükü sırf karı-kocanın omuzlarına çökmüş, ana-babalar iktisadî ihtiyaçlar karşısında çocuklarının dinî terbiyesine yetişemez olmuşlardır. Öbür taraftan mektep ve üniversiteler âdeta din aleyhtarı propaganda ocakları hâlini almıştır. İnatçı münkirlerin tezyif ve temerrüdleriyle bir kat daha bulanıklaşan böyle bir hava içinde, bugün artık basit bir din bilgisi kâfi gelmez olmuştur.
Din nedir? İlim ile münasebeti nedir? İlim karşısında bugün din ne yapmalı ve nasıl bir vaziyet almalıdır? gibi sorular, şimdi her zamandan çok zihinleri tırmalamaktadır. Hususiyle aydın gençlerin bu soruların cevaplarını bilmeye ihtiyaçları vardır."
Gerçekten de, bugün verilecek bir din bilgisinin ve îman dersinin ilimle îmanı mezceden, akıl ve mantığa îmanî mes'eleleri kabûl ettiren tahkikî bir muhtevâda olması şarttır. Yoksa, basit bir din dersi, görenek hâlindeki taklidî bir îman bilgisi, günümüz insanlarını - özellikle de gençlerini - tatmîn etmekten çok uzak kalacaktır.

Kaynak: sorularla islamiyet sitesi
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...