10.1.12

Kürtaj Meselesi

Kürtaj konusu maalesef toplumumuzda ve insanlık aleminde kanayan bir yara. Haberlerde çok üzücü şeyler görüyoruz. Bu konuda diyanetin sitesinden bir makaleyi aşağıda yayınlıyoruz. Makalenin dikkatlice ve sonuna kadar sabırla okunmasında fayda var. Burada bir canlı hayatı söz konusu, bir insan hayatı söz konusu, bu işler çok ciddi işler, işin ciddiyeti ölçüsünde bu meseleye ciddi yaklaşmalıyız.

-----------------------------------------------------------------------------------------------

İLMİHAL

Konusu : Haramlar ve Helâller
İçeriği : CİNSÎ HAYAT
Başlığı : Çocuk Düşürme

Döllenme gerçekleştikten sonra rahimde oluşan ceninin dış etki ve müdahale ile düşürülmesi, çok eski dönemlerden beri dinin, ahlâk ve hukukun tasvip etmediği ve önlemeye çalıştığı bir davranış olmakla birlikte çeşitli toplumlarda sık sık karşılaşılan bir olgu olma niteliğini de hiçbir zaman yitirmemiştir. Nitekim Yahudilik’te çocuk düşürme yasaklandığı gibi buna sebebiyet veren kimse anne de olsa cezalandırılmıştır. Hıristiyanlık’ta da çocuk düşürme büyük günah kabul edilmiş ve bunu yapan kimse öteden beri kilise geleneğinde cinayet işlemekle itham edilmiş ve ciddi bir tepki görmüştür.İslâm’da da durum böyledir. İnsan hayatının korunması, İslâm dininin beş temel ilke ve amacından biri olduğu gibi insanın en şerefli varlık olduğu, insanın saygınlığı ve dokunulmazlığı da İslâm’ın ısrarla üzerinde durduğu ana fikirlerden biridir. İnsanın yaşama hakkı, erkek spermi ile kadın yumurtasının birleştiği ve döl-lenmenin başladığı andan itibaren Allah tarafından verilmiş temel bir hak olup artık bu safhadan itibaren anne baba da dahil hiçbir kimsenin bu hakka müdahale etmesine izin verilmemiştir. Çünkü cenin yaşama hakkını anne babasından değil, doğrudan yaratandan alır. Anne babanın başlangıçta çocuk sahibi olup olmamakta iradeleri ve seçme hakları varsa da, gebeliği önleyici tedbir ve yöntemleri kullanmalarına dinen izin verilmişse de, artık gebelik teşekkül ettikten sonra doğacak çocuğun hayatına son verme hakları yoktur.

Kur’an’da çocuk düşürmeyle ilgili özel bir hüküm bulunmaz. Ancak âyet ve hadislerde yer alan genel prensipler ve özel hükümler anne karnındaki ceninin dinen meşrû sayılan haklı bir gerekçe olmadan düşürülmesine ve gebeliğe son verilmesine müsaade etmez. “Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin” (el-En‘âm 6/151; el-İsrâ 17/31) âyetinin dolaylı ifadesi, Hz. Peygamber’in kasten çocuk düşürmeyi cinayet olarak adlandırıp bunu işleyen veya sebep olanın maddî tazminat ödemesine hükmetmesi, rızık, kader ve tevekkülle ilgili dinî telkin ve emirler bir anlamda anne karnındaki çocuğun hayat hakkını da güvence altına almaya mâtuf emir ve tedbirlerdir. İnsa-nın cenin halinde iken dahi, yani döllenme-doğum arasındaki safhasından itibaren -belirli kurallar çerçevesinde- vücûb (hak) ehliyetine sahip olmasının anlamı budur. Bu itibarla İslâm hukukunda, tıbbî ve dinî bir zaruret bulunmadıkça anne karnındaki çocuğun düşürülmesi ve aldırılması -anne baba tarafından yapılmış veya yaptırılmış olsa bile- cinayet (suç) olarak adlandırılıp haram sayılmıştır.

Çocuk düşürmenin genel ilke olarak dinî hükmü böyle olmakla birlikte, sperm ve yumurtanın hangi safhadan itibaren cenin sayılacağı ve dinen-hukuken koruma altına alınacağı, ceninin bulunduğu safhaya göre çocuk düşürmenin cezasında, hatta günahında bir farklılığın olup olmayacağı İslâm hukukçuları arasında tartışmalıdır. Kur’an’da ceninin anne karnındaki yaratılış safhalarından bahsedilmekle birlikte (el-Mü’minûn 23/12-14) bu safhaların ruhun üflenişiyle bir ilgisinin olup olmadığı konusunda açıklama bulunmaz. Hz. Peygamber’in bir hadisinde anne karnındaki çocuğa 120. günden sonra ruh üfleneceğinden söz edilir (Buhârî, “Bed’ü’l-halk”, 6). Ruhun üflenmesinin ilk kırk günden sonra vuku bulduğuna işaret eden hadisler de vardır (Müslim, “Kader”, 2,4; Müsned, III, 397). Âyetin dolaylı ifadesi yanı sıra bu hadisler, bir de fakihlerin dönemlerinde cenin hakkındaki tıbbî bilgileri bu konuda farklı ölçü ve görüşlere sahip olma-larına zemin hazırlamıştır.

Aralarında bazı Hanefîler’in de bulunduğu bir grup İslâm hukukçusu 120 günden önceki, bazı Mâlikî ve Hanbelî fakihleri ise kırk günden önceki çocuk düşürmeleri, tam oluşmuş bir çocuk düşürme saymama eğilimindedirler. Ancak söz konusu hukukçuların böyle düşünmesi, ceninin anne karnında geçirdiği safhalar, döllenme ve çocuğun oluşumu konusunda, dönemlerinin tabii icabı olarak yeterli tıbbî ve teknik bilgiden yoksun olmalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü bu gruptaki hukukçular yukarıda zikredilen hadisten hareketle ceninin ancak 120 günden sonra canlılık kazandığı ve teşekkül ettiği, bundan önce ceninin cansız veya belirsiz bir halde ruh üflenmeyi beklediği kanaatindedirler. Bu belirsizlik, biraz da çocuk düşürmenin dinî hükmü açısından ruhun üflenmesinden önceki dönemle sonraki dönem arasında ayırım yapma ihtiyacı, bu fakihleri birinci safha için mekruh, ikinci safha için haram hükmünü vermeye sevketmiştir. Diğer bir ifadeyle bu konuda toleranslı bir tavır sergileyenler, çocuk düşürmenin hükmünün ilk günlerden ruh üflenme vaktine doğru gidildikçe mekruhtan harama doğru bir değişme göstereceği, ruh üflenme safhasından; yani kimilerine göre kırkıncı, kimilerine göre 120. günden itibaren de haram hükmü içine gireceği şeklinde bir açıklama getirmişlerdir.

Ceninin canlılığının, mahiyetini hiçbir zaman bilemeyeceğimiz ruhun üflenmesiyle aynı şey olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Böyle bir iddia içermeksizin belirtmek gerekirse, günümüzde ulaşılan ayrıntılı tıbbî bilgiler ceninin döllenmeden itibaren ayrı bir canlılık ve bütünlük kazandığını, safha safha oluşum ve yaratılışının tamamlandığını, ilk birkaç haftadan itibaren organlarının teşekkül ettiğini, hatta kalp atışlarının hissedildiğini ortaya koymaktadır. Böyle olunca ilk 120 gün içindeki çocuk düşürmeleri, cinayet ve günah olan çocuk düşürme fiilinin kapsamı dışında tutmak mümkün görünmemektedir. Nitekim İslâm hukukçularının çoğunluğu hangi safhada olursa olsun çocuk düşürmeyi câiz görmezler. Mezheplerde hâkim görüş de budur. Meselâ Gazzâlî, ilk dönemden itibaren çocuk düşürmenin câiz olmadığını ve cinayet olduğunu söyler.

Ruh üflendikten sonra çocuk düşürmenin veya aldırmanın haram olduğunda ve bu davranışın cinayet telakki edileceğinde İslâm âlimleri görüş birliğindedir. Ancak annenin hayatını kurtarma gibi tıbbî ve kesin bir zaru-ret ortaya çıkmışsa o zaman anne karnındaki ceninin tıbbî bir müdahale ile alınması câiz görülür. Fakat bu konuda anne babanın karar vermesinden ziyade hazâkat ve uzmanlığına güvenilen tıp doktorlarının kararının esas alınması doğru olur.

Cenine karşı bir cinayet işlenmesi halinde gurre tabir edilen bir ceza-tazminat ödenir. Gurrenin miktarının, sünnetteki tatbikat örneğinden (Ebû Dâvûd, “Dıyât”, 19; Tirmizî, “Dıyât”, 15) yola çıkarak beş deve, altın ve gümüşün o asırdaki değerine göre yaklaşık 212,5 gr. altın veya 1785 gr. (Hanefîler’e göre 1487,5 gr.) gümüş olduğu görülmektedir. Gurre ceninin mirası kabul edilir ve düşmesine sebep olan kimse hariç vârisleri arasında paylaştırılır. Gurrenin ödenmesi için çocuk düşürmenin kasten veya hata ile olması, anne veya baba tarafından işlenmesi farketmez. Şâfiî ve Hânbelî fakihleri gurre ile birlikte kefâret ödenmesini de gerekli görürler. Bu hükümler de İslâm’ın insan hayatına verdiği değerin açık bir göstergesidir.

Çağımızda zengin Batılı ülkelerin malî ve fikrî desteğiyle başlatılan ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde yürütülen nüfus ve aile planlaması kampanyaları ve bu yöndeki yoğun propagandalar aileleri, özellikle de kadınları etkilemekte ve giderek çocuk aldırma (kürtaj) toplumumuzda yaygınlaşmaktadır. Fazla çocuk sahibi olmayı kınayan çevre baskısı da istenmeyen gebeliklerde kürtajı bir çözüm olarak algılamayı kolaylaştırmaktadır. Evlilik dışı ilişkilerin artması ve müsamaha görmeye başlaması da yine kürtajın yaygınlaşma sebeplerinden biridir. Batı ülkelerinde; toplumsal ve ahlâkî yapıdaki bozukluk kürtajın serbest bırakılması yönünde kampanya ve baskıları arttırıyorsa da toplumsal sağduyu ve kilise çevreleri bunun açık bir cinayet olduğunu, kürtajın ser-best bırakılmasının birçok sakınca taşımasının yanı sıra bir insanlık suçu sayılması gerektiğini açıkça ifade etmektedir.

Bu yönde yapılan propagandalar özgürlük, ülke kalkınması, dengeli gelir paylaşımı, mevcut çocukların daha iyi yetişmesi gibi iddialar içerse de kürtajın dinen ve ahlâken ağır bir cinayet ve suç olduğu açıktır. İslâm dini gebeliği önleyici tedbirler almayı hoşgörmüş ve eşlerin diledikleri zaman ve sayıda çocuk sahibi olmalarına imkân vermiş, fakat başlamış bulunan gebeliği sona erdirmeyi ve anne karnında teşekkül etmiş cenini imha etmeyi ise cinayet ve büyük günah saymıştır. Zira, başlangıçta da ifade edildiği gibi, hayat ve ölümü yaratan Allah’tır. Anne ve baba insan hayatı ve neslin devamı için sadece bir vasıtadır. İslâm’ın aldığı bütün tedbirler, yaptığı telkin ve teşvikler, netice itibariyle insanın hayatını ve saygınlığını koruma, dünya ve âhiret mutluluğunu temin etme amacına yöneliktir.

KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığı Sitesi (www.diyanet.gov.tr)

--------------------------------------------------------------------------------------------


Bu içerikte bir yazıyı uzun zamandır yazmak istiyordum. Özellikle de çok dindar biri gibi görünen, fırsat yakalayınca umreye giden, teheccüd namazlarına kalkan, kazandıklarını Allah yolunda çokça harcıyor gibi görünen birisinin bu konuda fasık bir arkadaşına maddi olarak yardım ederek arkadaşının günahına ortak olmasından sonra bu işin nasıl büyük bir yara olduğunu iyice kavradım. Zaten bahsettiğim kişi de bu elim olaydan sonra (yazının yazıldığı şu anda da bu durumu devam ediyor maalesef) iflah olmadı (Allah iflah etsin), adeta şirazeden çıktı. Allah ıslah etsin. İslam'a ve Kuran'a göre şahitliği kabul edilmeyen, Kuran'daki belli bir ceza ile cezalandırılması gereken, iftiracı bir fasık oldu. Allah onun bazı çirkin hallerini açığa çıkardı. Allah hepimizi böyle durumlara düşmekten muhafaza etsin, Allah hepimizi münafıklık alametleri göstermekten muhafaza etsin, bizleri dünya ile sapıtıp haddi aşanlardan değil, her türlü imtihanı anlının akıyla verenlerden eylesin. Günahkar kullarına karşı da Allah çok bağışlayıcıdır, çok affedicidir. Hiçbir günah Allah'ın affediciliğinden ve merhametinden büyük değildir, yeter ki günahkar olan günahını ikrar ersin ve güzelce tövbe etsin. Yalnız kul hakkı müstesna. Günahkar tövbe de etse, tövbesi hüsnü kabul de görse kul hakkından kurtulamaz.

Kısacası; bu kürtaj işine abdestli namazlı gibi gözüken adamın girdiğini de gördük, girdikten sonra tabiri caizse şirazeden çıktığını da gördük. Tüm bunlardan dolayı artık bu yazıyı burada yazmak üzerimize bir vazife oldu. 

Bir de son günlerde bir haber yayınlandı medyada. Bir cani mi desem bir katil mi desem ne desem bilemiyorum, 7 aylık hamile kadına kürtaj yapmış. 7 aylık olduğu için de 7 bin lira almış. 6 aylığa 6 bin lira, 5 aylığa da 5 bin lira alıyormuş. Bu nasıl bir tarife, bu nasıl bir insanlık? Ben bu işin çocukları diri diri toprağa gömmekten pek de farklı olmadığını düşünüyorum. Cahiliye devrinin kötülüklerinin çoğunu ahir zaman olan günümüzde de sıkca görüyoruz. Gerçekten de tüm bu yaşananlar bize bir gerçekten bahsediyor gibi : "Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil."

 “Bir insanın hayatını kurtaran bütün insanlığı kurtarmış gibi olur, bir insanın hayatına kasteden de bütün insanlığın hayatına kast etmiş gibi olur” (Hadis-i Şerif)

"Bu hadisten aciz aklınla ne anladın?" derseniz cevabımız kısaca: "Günümüz insanına ilk planda "Kürtajdan uzak durarak hayata kast etme, organlarını bağışlayarak da insanların hayatını kurtar." mesajını veriyor." olur. (Esasen hadiste tefekkür edilecek çok şey var gibi gözüküyor ama ilk planda ve konumuz çerçevesinde vereceğimiz cevap bu şekilde.)

Selamlarımızla...

9.1.12

Faizsiz Emeklilik Sistemleri ve Avantajları

Özel bir bireysel emeklilik sistemine girmek istiyorum ama faizli olduklarından dolayı giremiyorum diyorsanız, geleceğimi kurtarayım derken asıl geleceğimi sıkıntıya sokmak istemiyorum derseniz faizsiz emeklilik fonlarından yararlanabilirsiniz. Bildiğim kadarıyla Türkiye Finans Garanti Emeklilik ile birlikte, Albaraka Türk'de Anadolu Hayat Emeklilik ile faizsiz emeklilik sistemleri üzerinden hizmet veriyorlar. Hem bu sistemlerde gelir vergisi yönünden de bir avantaj yaşıyorsunuz.

Türkiye Finans'ın bireysel emeklilik sistemini bu linkten ve bu linkten inceleyebilirsiniz. Size en yakın şubeye giderek bilgi alabilirsiniz.

Aşağıda Türkiye Finans'ın Bireysel Emeklilik Sistemine Ait bilgiler bulunmaktadır. Kaynak linki için tıklayın


BES Nedir?

Son dönemlerde adını sıkça duymaya başladığımız Bireysel Emeklilik Sistemi, ülkemizde kamu sosyal güvenlik reformunun bir parçası olarak 7 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yapılan mevzuat çalışmaları ile sistemin etkili bir biçimde uygulanabilmesini teminen gerekli olan idari ve hukuki çerçeve çizilmiş, 27 Ekim 2003 tarihinde bireysel emeklilik sisteminin başlamasıyla birlikte emeklilik şirketleri faaliyete geçmiştir.
Kısaca BES olarak adlandırılan Bireysel Emeklilik Sistemi, insanların gelir elde ettikleri dönemlerde tasarruf yapmalarını ve bu birikimlerle emeklilikte gelir elde etmelerini sağlayan, fonların profesyonel portföy yönetim şirketleri tarafından yönetildiği, devlet tarafından da vergi avantajlarıyla desteklenen bir sistemdir. Bireylerin sisteme giriş tarihinden itibaren en az on yıl sistemde kalmak koşulu ile 56 yaşını tamamladıktan sonra emekliliğe hak kazandığı bu sistemde, oluşan tasarrufların emeklilik maaşı veya toplu para şeklinde geri ödenmesi sağlanmaktadır.
Kamu Sosyal Güvenlik Sistemi’nin alternatifi değil tamamlayıcısı olan BES, bireylerin mevcut sosyal güvenlik kuruluşlarında üyeliklerinin devam etmesine engel olmamakta, bu kurumlara karşı sorumluluklarında da herhangi bir değişiklik meydana getirmemektedir. Bireysel Emeklilik Sistemi'ne giren kişi aynı zamanda herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna da dahil ise, ilgili sosyal güvenlik kuruluşuna prim veya aidat ödemeye devam etmektedir. Bireysel Emeklilik Sistemi, kişilerin sosyal güvenlik kurumlarından alacakları emekli maaşı yanında ek olarak ikinci bir emeklilik geliri sağlayan bir sistemdir. Ülkemiz için uzun vadeli fon kaynağı oluşturan BES, ilerleyen dönemlerde özel kesime borç bulabilme imkanı tanıyacak ve aynı zamanda finansal piyasaların derinleşmesine de katkı sağlayacaktır.

Verginin de avantajı olur mu demeyin!

Bireysel Emeklilik Sistemi’nde ödeyeceğiniz her katkı payı size vergi indirimi olarak dönecektir.

Verginin Avantajını Kullanmak Çok Kolay!

Bireysel Emeklilik Sistemi, başka hiçbir yatırım aracında bulunmayan vergi avantajlarına sahiptir.

Bireysel Emeklilik Sistemi’nde yaptığınız aylık ödemeleri ücretli çalışan iseniz; ödediğiniz ayda aldığınız brüt maaşın, serbest meslek sahibi iseniz; yıllık gelirinizin %10'unu ve asgari ücretin yıllık tutarını aşmamak üzere gelir vergisi matrahınızdan indirebilirsiniz.



omekÖrneğin, müşterimiz Sayın Aydemir, ayda 300 TL katkı payı ödemektedir. Sayın Aydemir'in vergi dilimi %27'dir. Bu durumda Sayın Aydemir'in cebinden ayda sadece 219 TL çıkacak, yani Sayın Aydemir 81 TL'lik vergi avantajından faydalanacaktır.
Unutmayın, eğer eşiniz için de katkı payı ödüyorsanız, onlar adına da söz konusu vergi avantajından yararlanabilirsiniz.

Bankanın müşterilerine sunmuş olduğu Bireysel Emeklilik planlarında yer alan fonların %100’ü faizsiz kazanç sağlayan Gelire Endeksli Senet (GES) içermektedir. GES’ler faizsiz yatırım aracı olarak devletin piyasaya sürdüğü kurum gelirlerinden GES sahibinin pay aldığı senettir.


Yurtta Demokrasi, Dünyada Demokrasi

Tarihi günlerin yaşanmadığı bir gün de neredeyse geçmiyor..

Tarihi günlerin yaşandığı günler her zaman tarihe düşülen notlarla anılırlar. Bakın 2011 Arap baharlarının yılı oldu. Herkes İçin Daha Fazla Demokrasi demiştik, gerçekten de Arap ülkelerinde herkes "birazcık" daha fazla demokrasiye kavuştu. Tam olarak kavuştular mı, kesinlikle hayır. Bakın Mısır'da gayretkeş kardeşlerimiz demokrasi mücadelesine devam ediyor.

Her zaman deriz ya, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi Orta Doğu'nun mazlum milletlerine örnek oldu, 20. yy boyunca teker teker "bağımsızlıklarını" kazandılar diye. (Aslında "tam bağlılıktan" kurtulup "yarı bağlılığa" geçtiler desek daha yerinde olurdu ya, şimdilik konumuz o değil.) 

Peki demokrasi mücadelelerinde kimi örnek aldılar? Kim onlara örnek oldu. Kim "ağabey" rolü ile bu "mazlum" milletlere yol gösterdi?

Mazlum bir millet Twitter'dan Facebook'dan örgütlenip meydanlarda canilere açık hedef olmaz, bunu ancak özgür ruhlu kahraman evlatları olan milletler başarabilir. Peki şimdi soruyorum size, kim mazlum. Dikta kılıçları altında ezilip sinenler mi, sessizce sinenler mi, yoksa demokrasi için meydanlarda nöbet tutanlar mı? 

Her halde Türk milletinin de daha öğrenecek çok şeyi var. Biz "güya" Fransız Devrimi'nden sonra Fransızlar'dan milliyetçiliği öğrendik, kurtuluş mücadelemiz ile de "mazlum" milletler bizden bağımsızlığı öğrendiler öyle mi? O halde Ey Türk milleti, sen de Arap Baharın'dan demokrasinin gerektiğinde nasıl savunulacağını öğrenmelisin. Öğrenemezsen ortalama 13 yılda bir 10 yıl geriye gitmekten kurtulamazsın. Biz demokrasi mücadelesini Araplardan mı öğreneceğiz deme. Baskı ve dikta sahiplerinden Arapları küçümsemeyi öğrenmek yerine Araplardan demokrasi için nasıl "demokratik faaliyetler" yapılır, nasıl mücadele edilir; biraz da onu öğrenmeye bak.

An itibarıyla Orta Doğu'nun en demokratik ülkesinde yaşıyor olmakla gurur duyuyorum. Ancak bunu kesinlikle yeterli görmüyor, daha fazla demokrasi istiyorum. Tüm bu yazım da bu isteklerin ve arzuların teşvik ediciliğinde yazılmıştır. Dünyaya insanlığı öğreten, ahlakı öğreten, kendisini sırtından vurana dahi zulmetmeyerek adaleti öğreten yüce milletim elbette kendisi için -er geç- en doğru yol olan demokrasi yolunu bulacak, demokrasisini sağlam temellere oturtup yüksek idealleri uğrundaki gayretlerine kaldığı yerden devam edecektir. 1453'de mazhar olunan övgüye layık olarak hareket etmek mecburiyetindeyiz, bunun bilincine çoğunluk olarak varabilirsek dünyanın çok daha güzel bir yer olacağına yürekten inanıyorum.

Yurtta demokrasi, dünyada demokrasi.


Darbeden 4 ay önce Kırşehir gezisi ve 50.000 kişilik karşılama ile Kırşehirlilerin teveccühü
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...