4.5.20

Erenköy Direnişi - (Türk Gencinin Unutmaması Gerekenler-1.Bölüm)


Kıbrıs'ın Erenköy bölgesinde Türk Mukavemet Teşkilatına (TMT) mensup Kıbrıs Türklerinin Rum ordusuna karşı verdiği vatan ve namus kavgasıdır Erenköy Direnişi.

Erenköy ve çevresindeki Türk köyleri, toplamda bin kişilik nüfusu ile sırtını dağlara vermiş, denizle buluştuğu yerde doğal limanı olan eski bir Türk yurdudur. Yunanlılarla birleşme hayali kuran radikal Rumların Kıbrıs’taki taciz ve cinayetleri yıllardan beri sürmekteydi. 1958 yılında Erenköy yolunda, işten ev dönen Türk maden işçilerine Rumlarca pusu kurulup ateş açılması da bunlardan sadece biriydi.

Takvimler Aralık 1963’ü gösterdiğinde Kıbrıslı Türklere karşı şiddetli bir Rum saldırısı başladı. O zulüm günlerine Kanlı Noel adıyla anılacaktı zira 103 Türk köyü Rumlarca basılmış, 364 Türk gözü dönmüş vahşilerce şehit edilmiş, binlercesi yaralanmıştı. On binlerce Türk köylerinden göç etmek zorunda bırakıldı.

Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın ailesi de evlerinde, sığındıkları banyonun küvetinde, birbirlerine sarılmış halde çoluk çocuk demeden Kanlı Noel’de şehit edilmiştir. Türk ordusuna hizmet eden bu kıymetli aileye reva görülen zulüm hiçbir Türk evladının hafızasından bir an olsun çıkmamalı. Daha annelerinin hazırladığı kahvaltı sofrası içeride duruyorken çocuk yaşta şehit edildi Murat, Kutsi ve Hakan.

Binbaşı Nihat, eşi ve çocukları katledilirken vazife başında, Rum mezaliminden yaralı kurtulan Türkleri tedaviyle meşguldü. Kendi ailesinin de katledileceği hiç aklına gelmemişti. Katliamdan üç gün sonra Binbaşı Nihat’a Türk büyükelçisi, “Başın sağ olsun, eşin ve çocuklarını Rumlar katletmiş” dediğinde ilk sözü, “Vatan sağ olsun” oldu. Evlatlarının kanlı vücudunu kendi elleriyle yıkadı. O ev 'Barbarlık Müzesi' adıyla Türk evladının ibretine sunulmuştur.


1. Binbaşı Nihat'ın eşi ve çocukları

1 Ocak 1964 tarihli Daily Herald gazetesinin İngiliz muhabiri olayları şöyle bildirmiştir:
Türk evlerine geldiğimde dehşete düştüm. Duvarlar dışında tamamen yok olmuşlardı. Bir napalm saldırısının bile bu kadar büyük bir yıkım yaratabileceğinden şüphe etmekteyim.[1]

Yaşlı, genç, kadın, çocuk, kadın, erkek ayırt etmeden kundaktaki bebeğe kadar kurşunlayan katiller silahsız rehineleri de katletmekten geri durmadı. Namusundan ve canından yana emniyeti kalmayan Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesinde, silahlı direnişten başka çaresi kalmamıştı.

Bu şartlar altında doğal bir liman olan Erenköy, Kıbrıs’a ana vatandan gelen silahların toplandığı ve dağıtıldığı bir ikmal merkezi haline gelmişti. Silah sevkiyatı Rum istihbarat raporlarına da girdi. Keşfin ardından Rumlar Erenköy ve civarındaki köyleri kuşattı. Gafil Rum komutanı Grivas “Türkleri nasıl denize dökeceklerini(!)” göstermek için tüm dünya gazetecilerini kuşatmaya davet etmişti. Hücum gemileriyle, toplarla, zırhlı araçlarla iki bin Rum Ağustos 1964’te kuşatmayı başlattı. 3 Ağustos sabahı karadan havan topları, denizden top ve ağır makineli atışlarıyla Türk mevzilerine saldırı başladı. Rumlar önce yolları tuttu, sonra bölgeye hakim yüksek tepeleri ve su kaynaklarını ele geçirdi. Ne kadar manidardır ki Barış Gücü(!) adı altında Yüksektepe mevkiinde bulunan İsveçli askerler de mevzilerini Rumlara terk etti.

Mücahitlerle kader birliği eden Türk halkı; yaşlısı, kadını, çocuğuyla mağaralara sığınmış, Rum ateşine direniyorlardı. Mücahitler çoğunlukla Türkiye’de eğitim gören Kıbrıs Türk’ü üniversite öğrencilerinden oluşuyordu, bir kısmı da İngiltere’deki eğitimini bırakıp gelmişti. Sayıları toplamda beş yüz kadardı. Ana vatanda iki haftayı bulmayan bir silah eğitimi sonrası gözlerini kırpmadan Erenköy’e, Rumlara karşı direnmeye gelmişlerdi. Devrin mürekkep yalamış aydın Türk gençleriydiler. Aralarında ileride Kıbrıs Türk Direnişi liderlerinden olacak Rauf Denktaş gibi isimler de bulunuyordu. Başlarında Albay Rıza Vuruşkan vardı.

Rumlar çelik zırhlarının arkasından saldırıyor, Türk mücahitler iman dolu göğüslerini siper etmiş mevzilerinden ateşle karşılık vererek direniyorlardı. Rumların silah ve sayı üstünlüğü vardı. Mücahitler vuruşa vuruşa sahildeki son köy olan Erenköy’e kadar çekilmek zorunda kaldılar. Artık çember iyice daralmıştı. O anlarda kahraman Türk komutanı Vuruşkan etrafındaki mücahitlerle birlikte Ankara’ya son telsiz mesajını iletti:

“Düşman saldırısı bütün şiddetiyle devam etmektedir.
Rumlar kesin sonuç almak kararındadır.
Yarın sabaha kadar direnebiliriz.
Yardımımıza gelemezseniz bunu engelleyen, büyük milli bir neden olduğuna inanarak öleceğiz... Vatan Sağ Olsun.”[2]

Ana vatan bu son çağrıya kayıtsız kalmadı, kalamadı. Hangi Türk evladı kardeşini yardımsız bırakır? 7 Ağustos’ta Ankara “mevzilerinizi işaretleyin” mesajını iletti. Mücahit ve düşman mevzileri önce keşif jetleriyle belirlendi. Semada beliren Türk jetlerini gören mücahitler birbirlerine sarılıp sevinç gözyaşları döküyordu. Halk büyük bir sevinçle mağaralardan çıkıp Türk jetlerine sevgi gösterisinde bulundu. Köylülerden, “Madem Türk milleti bizi yalnız bırakmadı biz de burada sonuna kadar çarpışıp ölürüz”[3] diyenler oldu. Göğü yırtan Türk jetlerinin korkunç sesi Rum saldırısını durdurmuştu. Mevzileri belirleyen jetlerimiz ana vatana dönerken Rumlar bunun sadece bir korkutma ve ikaz olduğu kanısına vardı. O gece saldırılarını daha da şiddetlendirdiler. 8 Ağustos’ta Türk jetleri tekrar semada belirdi. Uyarılara rağmen saldırılarını durdurmayan Rumların mevzileri Türk jetlerinden atılan bomba ve roketlerle darmadağın edildi. Her yerden Türk bombalarının ateşi ve dumanları yükseliyordu. Türk ordusu cehennem olmuş gökten Rum’un üstüne yağıyordu. Aynı esnada Rum hücum gemileri de ateş altına alındı. Rumlar bir taraftan kaçış manevraları yapıyor bir taraftan da uçaksavarlarla karşılık veriyordu. Eskişehir’den kalkan Türk jetleri de Erenköy’e kuzeyden ulaştı. Komutadaki Türk Pilotu Yüzbaşı Cengiz Topel limandaki Rum askeri malzemesi taşıyan gemiye dalışa geçti ve bombasını bıraktı. Havadan hücumu izleyen diğer pilot telsizde “Helal olsun komutan, vurdun!” diye haykırdı. Rumların iki hücum gemisinden biri olan Aryon yine Cengiz Yüzbaşı’nın makineli top ve roket atışlarıyla vuruldu, hasar alarak deniz üzerinde kaçış manevraları yapmaya başladı. Korkusuz pilot Cengiz Yüzbaşı’nın jeti taarruz için alçaldığı esnada, Amerikan bayrağı çekilmiş yük gemisine gizlenen bir uçaksavarın ateşiyle isabet aldı.[4] Türk jetlerinin telsizlerinde şu konuşmalar geçti:

Pilot Üsteğmen İzzet : Cengiz Yüzbaşım uçağından dumanlar çıkıyor, atla! Yüzbaşım, cayır cayır yanıyor atla!                
Pilot Yüzbaşı Mehmet : Tamam atladı.
Pilot Üsteğmen İzzet : Paraşütü açıldı.

Türk jetleri aman vermiyor, Rum gemilerine ölümcül dalışlar yaparak makineli top mermisi ve roket yağdırıyordu. Çok geçmeden Cengiz Yüzbaşı’nın uçağını vuran savaş gemisi Feton Gemikonağı limanında Türk jetlerince imha edildi. Ölü ve yaralılarını da alıp gemilerinden kaçmak zorunda kalan Rumlar, karaya oturmuş gemilerinin cayır cayır yanışını izlemek zorunda kaldı.




[1] Stephen, Michael. The Cyprus question (1997), The British-Northern Cyprus Parliamentary Group, sf. 15
[2] Kaynak: Mehmet Salih Emircan'ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Tören, Bayram ve Anma Günleri kitabının ikinci baskısı
[3] Türk Havacılığında İlkler Belgeseli (Sinemis OĞUZ) – Rauf Denktaş ropörtajı
[4] T.M.T.’den Kıbrıs Cengiz Köylü Cemal Soyer’in, Soner Yüksel’e verdiği özel ropörtaj.

9.7.19

Ekmek İsrafını Önlemek Mümkün


Ülkemizdeki ekmek israfı malumunuzdur.

Ekmek israfının önüne geçecek bir proje arz edeceğim.

TRT Belgesel kanalındaki “Müslüman Gibi Yaşamak” isimli belgesel programını izleyince bu fikir aklımda canlandı.

Belgeselde, Ankara Keçiören’de Necat Bilezikçi amcamız tanıdığı fırın sahiplerinden her gece satılmamış ekmek/poğaça/simit’leri aracıyla toplayıp ihtiyaç sahiplerine mahallelerinde ücretsiz dağıtıyor. Sadece 4-5 fırın ve büfeden topladığı unlu mamullerin adedi ayda 20 bin ile 30 bin arasında olmaktadır. Tek başına gücü ancak bu kadarına yetebilmektedir.

Necat amcamızın kendi imkânlarıyla ve tek başına yaptığı bu işi belediyelerimiz organize ve sistemli bir şekilde yapabilir. Şehir merkezlerinde, ilçelerde ve semtlerde ekmek toplama merkezleri kurulabilir. Toplanan ekmeklerin ve unlu mamullerin durumuna göre tanzim edildikten sonra ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıtılacağı ya da duruma göre 10 kuruş, 25 kuruş gibi cüz’i fiyatlarla satılabileceği satış/dağıtım noktaları kurulabilir. Kötü durumdaki ekmekler ise kurutularak hayvan yemi yapılmak suretiyle değerlendirilebilir/ekonomiye kazandırılabilir. Bu yolla ülkemizdeki ekmek israfının önemli oranda önlenebileceği, bu yolda çalışacak insanların istihdamı ile yeni iş imkânlarının oluşabileceği, çoğu ithal hammaddeye dayanan hayvan yemi tüketiminde az da olsa yerli imkânların payının arttırılabileceği, bir kuru ekmeğe muhtaç düşmüş fakir fukaranın, ailesi çok kalabalık olduğu için ekmek yetiştiremeyen kişilerin bir nebze de olsa yükünün hafifleyebileceği düşünülmektedir.  

Ekmek dar gelirli vatandaşımız için, özellikle de kalabalık aileler için en büyük giderlerden biridir. 12-13 kişilik bir aile günde 10 ekmeğe, ayda 300 ekmeğe ihtiyaç duyar. 1.25 tl’den ekmeği alsa 400 tl sırf ekmek masrafı olur. Çoğu zaman asgari ücretle bile iş bulamayan bu insanları en azından ekmek masrafından kurtarmak onların hayatları için önemli bir katkı ve taşıdıkları ağır yüke bir destek olacaktır.

Belgeselde izlediğimiz Necat amcamızın kendi sınırlı imkân ve gayretleriyle ayda 30 bine yakın ekmek dağıtılabiliyorsa, belediyelerimizin sahip olduğu görece daha geniş imkânlarla çok daha yüksek rakamlara ulaşılabileceği açıktır.

Önerimin değerlendirmeye alınarak hiç değilse olurluluk çalışmalarının yapılmasını, tahmini maliyet hesapları ile toplama ve dağıtım güzergâhlarının belirlenerek sağlayacağı faydanın hesaplanmasını, ulaşacağı toplam insan sayısı ile ne kadar ekmeğin israf edilmekten kurtarılacağının belirlenmesini ve tüm bunlardan sonra projenin hayata geçirilip geçirilmeyeceğine karar verilmesini saygılarımla dikkatlerinize arz ederim.

1.6.19

Müslüman Gibi Yaşamak - Fatma ve Necat Bilezikçi

Dün Kadir Gecesini idrak ettik. Sağlık sıhhat ve afiyetiyle bir sonraki Kadir gecesine hep beraber erişebilmek, yalnız dünya için değil hayır ve iyillikte de yarışanlardan olabilmek duasıyla..

İnşallah bizler de aşağıdaki videoda paylaştığımız güzel insanlar gibi güzel işler yapan, hayır yolunda olan insanlardan oluruz.

Videonun sonunda Necat amca ne güzel özetlemiş : 

"Yardım işine başlamak isteyenler önlerine, arkalarına, sağlarına sollarına bakmasınlar. Ben varım deyip yola çıksınlar! İman en büyük imkan."





Bu güzelliğin bu Ramazanda TRT Belgesel kanalında "Müslüman gibi Yaşamak" adıyla belgeseli de çekildi, yayınlanıyor. Rabbim sayılarını arttırsın.

Necat amcamıza ulaşmak isteyenler için iletişim bilgisi:


VEFA EĞİTİM KÜLTÜR YARDIMLAŞMA DERNEĞİ

KAMİL OCAK MAH. KAMİL OCAK SK. NO: 33 / A KEÇİÖREN/ANKARA

İrtibat Telefonu : +90 554 570 33 42




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...