8.4.12

Nalıncı Baba - Padişahın İşi Ne?



Sultan Murat Han(3. Murat) o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. 

Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşAllah?..
- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
- Nasıl yani?
- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.

Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar;


- Kimdir bu?

Ahali: - Aman hocam hiç bulaşma, derler.Ayyaşın meyusun biri işte!..
- Nerden biliyorsunuz?
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz... 

Bir başkası tafsilata girer;
- Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısında çalışır. Nalının hasını yapar. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir.
- isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu?.. Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tedbili kıyafet mollalar kalırlar mı ortada!..

Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu :
- Nereye?
- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem... Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebaamızdır. Defini tamamlamak gerek.
- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
- Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.
- Aman efendim, nasıl kaldırırız?
- Basbayağı kaldırırız işte.
- Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması, paklanması var. Tekfini, telkini...
- Merak etme ben beceririm.
Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bileyim, Ayasofya'dan, Süleymaniye'den, en azından Fatih Camii'nden...
- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur.

Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin. Hadi yüklenelim... Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa... 

Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş; ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında. Yüzü şâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... 

Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz 
vaktine bir hayli vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.

- Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...
- Nasıl yani?..
- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..
- Doğru, öyle ya, neyse... 

Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim. Vezir, cüzüne, tespihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. 

Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.

- Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun. Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar... Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından...

- Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir... Bizim efendi bir âlemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar... 

Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..
- Niye?
- Ümmeti Muhammed içmesin diye...
- Hayret...

- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek... O çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara... Mızraklı ilmihal. Hucceti islam okurdum...

- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki...
- Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep uzak mescitlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken 
Kabe'yi görmeli...
- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
- işte bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya... 

Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek.inan cenazen kalacak ortada...
- Doğru, öyle ya?..
- Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş mezarla bitiyor mu, dedim. 

Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra;
- Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?


NALINCI BABA


Nalıncı Baba’nın asıl adı, Muhammed Mimi Efendi’dir. Bergamalıdır ve 1592’de vefat ettimiştir. Cenaze hizmetlerini bizzat padişah (3. Murat) gördü ve onu evinin bahçesine defnetti. Kabri üzerine bir kubbe, önüne bir çeşme koydurdu. Bir tekke ile adını yaşattı. Türbesi Unkapanı’nda, eski Cibali Tütün Fabrikası’nın arkasında, Haraçzade Camii karşısındadır. 


Ayrıca (Sultan 3. Murat için) Bakabilirsiniz:Uyan Ey Gözlerim Uyan - Sultan 3. Murad Han

31.3.12

KPSS'nin En Büyük Faydası

Bu sene KPSS'ye herhalde yaklaşık 1.5 milyon kişi girecek. Sınava üç ay kala birkaç düşüncemizi kısaca paylaşmak istiyoruz.

Herhalde bu sınavın millete en büyük faydası; tarihimizi öğretmesi oluyor. O tarih ki ne kadar da değiştirilse, örtülse, makyajlansa, detayına inildiğinde gerçeği sana açıkça gösteriyor.

Ne kadar da resmi bir tarih olsa, resme yakından bakıldığında resmin üstüne sonradan eklenen yerler, makyajlanan yerler hemen nasıl da belli oluyor. Resmin resmiisi hakikati yanında sırıtıyor, iğreti duruyor.

Yalnız tarihin biraz daha günümüze yaklaştırılması daha iyi olur, örneğin 2.Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmelerden bahsedilse, buralardan da sorular çıksa, yakın dönem tarihimizle de ilgili sorular çıksa faydalı olur.

Tarihimizi bilirsek atalarımızın mirasını hakkıyla almış oluruz, tarihimizi bilmezsek kendisine miras kalan iş bilmezler gibi oluruz ki; o mirasın ne faydasını görebiliriz ne de o mirası evlatlarımıza aktarabiliriz.

Bir diğer faydasıysa coğrafya dersinde insanımızın ülkesini daha iyi tanıması oluyor.

Yaşananları iyi okuyabilmek için tarih okumalıyız.

Tarih ve coğrafya bilmeyen, jeopolitikten biraz da olsa anlamayanlar, izlediği haberleri yarım izliyordur, okuduğu gazeteyi yarım okuyordur diyebiliriz. Dünyayı daha iyi anlamak için biraz coğrafya, çokça tarih bilmeli, geçmişteki olayların günümüzdeki karbon kopyalarını iyi analiz etmeli ve gerçekçi olunmalıdır.


29.3.12

Kolay Ezberlenebilecek Kısa 40 Hadis-i Şerif


1-Âfetü’l ilmi en nisyanü: İlmin afeti unutmaktır.

2-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.


3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.


4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.


5-Es-salâtü imâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.


6-Talebü’l helali cihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.


7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün: Güzel söz sadakadır.


8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf: Cennet kılıçların gölgesi

 altındadır. 

9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.


10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.


11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.


12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.


13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.


14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.


15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.


16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musibetin ilk  anındakidir.


17-Efdalü’l ibadeti edvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.


18-El Kur’anü hüved deva: Kur’an, sırf devadır.


19-Men samete neca: Dilini tutan kurtuldu.


20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.


21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.


22-Ed duaü silahu’l mümin: Dua müminin silahıdır.


23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.


24-Es salatü nur’ul mümin: Namaz müminin nurudur.


25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.


26-El mescidü beytü külli takiyyin: Mescid, takva sahiplerinin evidir.


27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.


28-Ed duaü hüvel ibadetü: Dua ibadettir.


29-El cümuatü haccü’l mesakin: Cuma fakirlerin haccıdır.


30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.


31-Es selamü kable’l kelam: Önce selam, sonra kelam.


32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.


33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb: Çok gülmek kalbi öldürür.


34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.


35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.


36-El hamrü ummü’l habais: İçki, kötülüklerin anasıdır.


37-Zina’l uyûni en nazaru: Gözlerin zinası bakmaktır.


38-El kanâatü mâlün la yenfedü: Kanaat bitmez bir sermayedir.


39-El hayaü minel iman: Hayâ(utanma duygusu) imandandır.


40-El mer’ü ala dini halilihi: Kişi, arkadaşının dini üzeredir.



KAYNAK:

Şihab-ül Ahbar tercümesi(Prof. Dr. Ali Yardım)-Damla Yayınevi



(Ümmetimin din işlerinde faydalı kırk hadis ezberleyen, âlimlerle haşr olur.) (Hadis-i Şerif -Taberani)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...