25.10.12

Kurban Bayramınız Mübarek Olsun


Arife gününün faziletleri ve zilhicce ayının ilk on gününün faziletlerini yazma fırsatımız olmadı maalesef, inşallah önümüzdeki bayrama. 

Ümmeti Muhammedin kurban bayramı mübarek olur inşallah. Müslümanların zalim diktatörler ya da zalim diktatörlerden kalma baskıcı rejimler altında ezilmediği, özgürce dinlerini ve dünyalarını mamur ettiği bayramlara ulaşmayı inşallah Allah bizlere ve çocuklarımıza nasip eder.

Bayramınız mübarek olsun. 

Aldığım bir bayram mesajını burada paylaşmak istiyorum.



"Kurban bayramınızı en içten dileklerimizle kutlar, sağlık ve esenlikler dileriz. Az kanlı, bol canlı bayramlar dileriz." yazıyordu aldığım tebrik mesajında.


Normalde bayram tebriği aldığında insanın mutlu olması lazım. Yukarıdaki tebrik mesajını aldığımda maalesef mutlu olamadım, olamadığım gibi biraz da üzüldüm. Bu mesaj şunu gösteriyor, insanlardan bazıları maalesef kurban ibadetini sadece kan akıtmak olarak görüyor. Ne kadar acı. Oysa kurban insanı Allah'a yaklaştıran ve arka planında bir çok hikmetin olduğu bir ibadettir. (Hikemtin sözlük anlamı için buraya bakabilirsiniz.) Bu konuyu dini kaynaklar çok güzel açıklamakta ve anlatmakta. Bir şey satın alacağımız zaman internetten nasıl araştırıyorsak bu konuda da işin doğrusunu aynı şekilde araştırabiliriz.

Kurban ibadetini sadece kan akıtmak zannedenlere cevapların en güzelini kitapların en güzeli veriyor: 

“Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah’a ulaşacaktır: Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hacc Suresi; 37)

Kurban sadece kan akıtmak olmadığı gibi sadece et dağıtmak da değildir. Bu ibadetin özü Allah’a yaklaştıran maddi bir fedakarlık ve O’nun emrine bir bağlılıktır. (Buraya bakabilirsiniz)

Bu konuda kısaca söylemek istediğim iki şey daha var.. 

Orta okulda bir öğretmenim diyordu ki :"Ben hayvanın kesilmesini istemiyorum, onun yerine bağış yaparım" Bu da son derece yanlış bir düşünce. Bu şekilde düşünen varsa hemen belirteyim: Din İşleri Yüksek Kurulu, kurban kesmek yerine bedelinin muhtaç kişilere ya da ilgili kurumlara verilmesiyle kurban ibadetinin yerine getirilmiş olamayacağına karar verdi. Bağış ayrı bir şey; bu tür bir bağış dini kaynaklarda sadaka olarak geçer, kurban ise apayrı bir şey.

Bir de vekaletle kurban kestirebildiğin bir takım vakıflar var. Burada özellikle geçen sene çok sık rastladığımız bir durum vardı. Bazı vakıflar bağışçılara soruyordu, kesimli mi kesimsiz mi? Bu zihniyetteki bir vakfa kesinlikle kurban vekaleti verilmemelidir. Çünkü kesimsiz kurban diye bir şey olmaz, onun adı olsa olsa sadaka olur. Sadaka ile kurbanın farkını bilmeyen bir kişi veya kuruma kurban kesimindeki dini gereklilikleri yerine getirip getiremeyeceği konusunda güvenilemez. Bu soruyu soran vakıflara bence güvenilip de vekalet verilmemeli.  2009'da kesimsiz bağış toplayan bazı vakıfların, kesimli bağışların bir kısmını eline yüzüne bulaştırdığını hep birlikte gördük. Dini hassasiyetini gördüğünüz vakıflara vekalet vermeniz çok daha hayırlı olacaktır. Örneğin İHH, Cansuyu, Deniz Feneri gibi dernekler dini hassasiyetleri olan dernekler olarak öne çıkmaktadır. Kimse kör değil, milletimiz artık gelişen iletişim teknolojisiyle daha da bilinçlendi, o yüzden; dini hassasiyeti olmayıp da kurban toplayan dernekleri tek tek zikretmeye, malumu ilana lüzum yok.

Diğer taraftan, bu ibadeti bankadan havale yapmak düzeyine indirmek de hoş değil. Uğraşacak durumun, vaktin, imkanın olmaz; o zaman başka. Şüphesiz dinimiz insana pek çok kolaylıklar sağlamış. Ancak insanın gücü yetiyorsa bu işi kendisinin yapması daha güzel, daha doğru. Bunun yanında imkanı olan Somali'ye, Arakan'a ya da adını dahi bilemediğimiz ama müslümanların Allah Allah dedikleri memleketlere de kurbanını ulaştırabilir, herhalde şu mübarek günde bu kadar güzel başka bir şey olmasa gerek.

Buraya doğru bildiklerimi ve doğrusunu merak edip araştırdıklarımı yazdım, Allah kusurlarımızı affetsin..

Bayramınız mübarek olsun..

18.10.12

Milli Güvenlik ve Din Kültürü Dersleri

Milli güvenlik derslerini genç ve saf bir öğrenci olarak çok severdim. Çünkü değişik bir dersti. Bir kere her şeyden önce sınıfa farklı birisi girerdi, üniformalı birisi. Okuldan olmayan birisi. Çok değişik gelirdi, değişik olduğu için de eğlenceli...

Hamdolsun artık bu dersi sivil öğretmenler veriyor.

O zamanlar gördüğüm bu manzara aklıma şu soruyu getirdi: Madem Milli Güvenlik dersine bir asker, örneğin bir albay giriyor da,  Din Kültürü dersine bir imam girmiyor?

En azından ayda bir de girebilir.

Hatta ders en azından ayda ya da iki ayda bir uygulamalı olarak camide de verilebilir.

Örneğin lisede resim öğretmenimiz bizi manzara resmi çizmemiz için göl kenarına götürmüştü, Din Kültürü öğretmeni de neden öğrencilerini camiye götürmesin ki?

Hem biliyoruz ki liseye gelip de daha caminin içerisinden adımını atmamış, o atmosferi hiç yaşamamış o kadar çok sayıda genç kardeşimiz var, onlara da hoş-güzel tecrübe olur.

Belki anlatmakla bitiremeyeceğimiz sayısız faydasının olacağı kanaatindeyiz. Talep ediyoruz. Duyurulur.

Bunlar ufak tefek şeyler, ama bu ufak nüanslara bile o kadar muhtacız ki, tarifi mümkün değil.

Dip Not: "Aman laikliğe aykırı olmasın" diyen çıkarsa peşinen söyleyelim, Din Kültürü dersindeki teorinin bir uygulamasından, tabiri diğerle pratiğe dökülmesinden ibaret olan bu olayın laikliğe aykırı olması akla aykırıdır, çünkü "dinin teoriden pratiğe dökülmesi laikliğe aykırıdır" demek "oruç tutmak, namaz kılmak, hacca gitmek laikliğe aykırıdır" demek gibi birşeydir. Nitekim din kültürü teoriden ibaret değildir, hayatın içine nüfuz etmiş, pratikteki uygulamaları yaşamımızı kuşatmıştır. O ne güzel kuşatmadır! Neticede teorisi öğretilirken laikliğe aykırı olmayan bir şey pratiği öğretilirken-icra edilirken de laikliğe aykırı olmaz, olamaz. Hem bir öğrenci Ramazan'da okula oruçlu gelip gitse hiçbir akıl sahibi bunun için laikliğe aykırıdır diyemez, Din Kültürü dersinde de uygulama olarak bir camii ziyareti bu bağlamda öğrencinin okulda oruç tutması nevinden bir fiildir, fazla abartılacak, öyle bir bardak suda fırtına kopartılacak bir tarafı yoktur. Peşinen belirtelim.



17.10.12

Fatih Sultan Mehmet Han'ın Laneti ve Ayasofya

Fatih, yaklaşık 800 sene öncesinden peygamber iltifatına mazhar olmuş eşsiz bir insandır. Onun laneti elbette içimizden alelade birisinin laneti gibi değildir.


"CONSTANTİN ELBET BİR GÜN FETH OLUNACAKTIR ONU FETH EDEN ASKER NE GÜZEL ASKER ONU FETH EDEN KOMUTAN NE GÜZEL KOMUTAN...(HZ.MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V) )



Evet acaba neden lanet etmiş Hz. Fatih? Kime lanet etmiş? Ne yapmışlar da lanet etmiş?



Fatih'in laneti; bir şehir efsanesi, bir söylenti, ya da bir masal değildir. Tarihi bir gerçektir. İnkar edilemez. İspat edilebilir. Fatih Sultan Mehmet Han'ın vasiyetnamesi Osmanlı arşivlerinde mahfuzdur, isteyen açar bakar, ya da orjinalini internetten de araştırıp bulabilir.



Ah resmi tarih, ahh!! Bizi nasıl da kandırdın senelerce, utanmadan. Ecdadımızdan soğuttun hayasızca, arsızca. Aldattın, saf yerine koydun. Neyse ki arşivler var, neyse ki kütüphaneler var, neyse ki yalnızca hakikati ve gerçeği kovalayan hakka ve hakikate aşık insanlar, gayretkeşler var, neyse ki tek derdi ünvan makam mevki maaş olmayan tarihçiler var, neyse ki internet var, televizyon var, radyo var, gazete var. 100 televizyon batıl yayın yapsa da hak ve hakikati yayınlayan 1 televizyon batılı yenmeye yeter.



Şimdi gelelim lanet kısmına. Laneti Hz. Fatih'in mübarek ağzından dinleyelim.



“Kim ki bâtıl gerekçelerle bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya vakfın değiştirilmesi ve iptali için gayret gösterirse, vakfın ortadan kalkmasına veya maksat ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. Ebediyyen cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyyen merhamet olunmasın.” (A. Akgündüz, S. Öztürk, Y. Baş, “Kiliseden Müzeye Ayasofya”, OSAV: 2006, s. 141-2.)(Not: Aslı Arapça olan vakfiyenin nüshaları Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nde, Topkapı Sarayı ile Türk ve İslam Eserleri müzelerinde mevcut)


Lanet kısmından sonra şimdi de gelelim Ayasofya'yı kimin camiiden müzeye çevirdiğine. 1934′te bir Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya Camii hukuksuz bir biçimde müze yapılmıştır. Neden mi hukuksuz? Esastan ve şekilden mevcut kanunlara aykırılık olduğu için hukuksuz. Bu hukukçuların işi. Onların işini onlara bırakıyoruz, tabii bu işi kurcalayacak cesareti olan bir hukukçu varsa  bilhassa ona. Konunun tafsilatı için bu linlke bakabilirsiniz.



Evet bunlar gerçekler. Bazen gerçekler insanın başına iş açabilir, insanın rahatını bozabilir. Ama olsun, gerçekleri söyleyecek cesareti gösteremeyecek bir korkak olmaktansa, ne pahasına olursa olsun hakkı, hakikati ve hakkaniyeti savunan birisi olmak kıyas kabul etmeyecek derecede üstündür, iyidir. Bu memlekette Ayasofya'nın tekrar camii olmasını isteyenlerin Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılandığı dönemlerin üzerinden daha çok da fazla zaman geçmiş sayılmaz. Yine de, güneş balçıkla sıvanmaz, bir nuru hiçbir batıl örtemez, kapatamaz.

Konuyla ilgili benzer bir yazımız: Ayasofya'da Kadir Gecesi






BAŞBAKANLIK’A AYASOFYA’YI CAMİ YAPMASI İÇİN E-MAİL YOLLUYORUZ SENDE KATIL… BAŞBAKANLIK ÖZEL KALEM ozelkalem@basbakanlik.gov.tr BAŞBAKANLIK İLETİŞİM MERKEZİ (BİMER) bimer@basbakanlik.gov.tr ALTTAKİ METNİ KOPYALAYIP YOLLAYIN ÜSTTE VERDİĞİMİZ 2 ADRESE YOLLAYIN: BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM; FATİH’İN MİRASI AYASOFYA CAMİ OLSUN Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fettiği zaman Ayasofya kilisesinde fethinden hemen sonrasında şükür namazı kılmış ve ardından Ayasofya Kilisesi camiye çevrilerek Ayasofya Camii adını almıştır. Şu önemli noktaya dikkatinizi çekerim ; Fatih Sultan Mehmet Han şöyle demiştir ; '' Ayasofya'yı kıyamet kopana kadar cami vakfı olarak ilan ediyorum , eğer onu kim ibadete kapatırsa bütün insanlığın laneti onun üzerine olsun.Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. '' demiştir. “Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ‘İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.’ Peygamber efendimiz (s.a.v)'in övgüsünü almış olan Fatih Sultan Mehmed'in, cami yaptığı Ayasofya'yı kapatıp müzeye çevirmek çok büyük bir yanlış ve bu yanlışdan dönmenin artık tam vaktidir. 29 Mayıs 2013'de İstanbul'un fethinin 560. yıl dönümünde Fatih'in torunları olarak yıllar sonra Ayasofya'daki ilk namazımızı kılalım. Ayasofya'yı cami yapmanın tam sırasıdır. Ülkemizin her ortamda güçlendiği şu dönemde Fetih ruhunu yeniden canlandırmak için Ayasofya'nın cami yapılmasını tüm İslam dünyası için başbakanımızdan istiyorum.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...