Bugünlerde oruç tutup, gündüzünü ve gecelerini de ibadetle geçirmek hem affa, hem de büyük sevaplar elde etmeye vesile olur.
Bu
on gün içinde Arefe gününün yeri ise bambaşkadır. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.), Arefe günü tutulan oruç hakkında şöyle buyurmaktadır:
Arefe günü tutulan oruç, geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına keffaret olur. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 457)
Hz.
Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman, Arefe günü kardeşi Hz. Aişe'nin (r.a.)
huzuruna girdi. Hz. Aişe oruçlu olduğu için hararetten dolayı üzerine su
dökülüyordu. Abdurrahman ona:
Orucunu boz dedi. Hz. Aişe:
Resulullahın
(s.a.v.), Arefe günü oruç tutmak, kendisinden önceki senenin
günahlarına keffaret olur dediğini işittiğim halde iftar mı edeyim? dedi. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 458)
Keffaret
olur, günahları örter, affettirir, demektir. Bizim gibi neredeyse bir
günah denizinde yüzen ahir zaman Müslümanları için bundan daha büyük bir
müjde olabilir mi? İşte af ve mağfiret fırsatı!
Başka bir rivayette ise Hz. Aişe şöyle demiştir:
Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 460)
Demek ki, bir günlük arefe orucu, üç yıllık normal günlerde tutulan oruç sevabına denktir.
Efendimiz, bugünün faziletini şöyle anlatır:
Arefe
günü gelince, Yüce Allah rahmetini saçar. Hiçbir gün o günde olduğu
kadar insan cehennemden azat olunmaz. Kim Arefe günü gerek dünya ve
gerekse âhiret ile ilgili olarak Allah?tan bir şey isterse, Allah onun
dileğini karşılar.Yine konuyla ilgili bir hadis şöyledir:
Arefe
gününden daha faziletli bir gün yoktur. Allahü Teala o gün, yer ehli
ile meleklere karşı övünür ve (Arafattaki hacıları kast ederek) şöyle
buyurur:
Kullarıma bir bakın. Saçları başları dağınık, toz toprak
içinde her uzak ilden bana geldiler. Bu hâlleri ile onlar, rahmetimi
ümit etmekteler, azabımdan dahi korkmaktalar. Şahit olunuz, onları
bağışladım. Onların yerlerini cennet eyledim.
Melekler derler ki:
Onların arasında biri var ki; yalancıktan bu işi yapar. Falan kadın da öyle.
Allahü Teâla şöyle buyurur:
Onları da bağışladım.
Arefe günü olduğu kadar, hiçbir gün cehennemden daha çok azat edilen olmaz.
Bu
arada şunu hatırlatalım: Hadislerde zikredilen Zilhicce'nin ilk on
gününden maksat ilk dokuz günüdür. Çünkü Zilhicce'nin onuncu günü Kurban
Bayramı'nın birinci günüdür, bugün oruçlu olmak caiz değildir; ancak o
gün de ibadet günüdür. Müstehap olan oruç, Kurban Bayramından önceki ilk
dokuz gündür. On geceye ise, Kurban Bayramı'nın gecesi dahildir. Çünkü
geceler önce gelmektedir.
Ayrıca Zilhicce'nin sekizinci gününe
terviye günü dokuzuncusuna Arefe günü; Kurban bayramı gününe (onuncu
güne) nahr=kurban günü, ondan sonraki üç güne de teşrik günleri
denilmiştir.
Bu günlerde kazası olmayanlar, beş vakit namaza
ilaveten nafile ibadetlere de ağırlık vermelidirler. Kazası olanlar ise
daha çok kaza namazları kılmalıdırlar.
Cemil Tokpınar
AREFE GÜNÜNÜ BEREKETİ
Kurban Bayramı arefesinde, mukaddes topraklarda milyonlarca mü'min,
Rablerine şükran, minnet ve bağlılık hislerini tekbirleriyle ve
telbiyeleriyle ilan ederken, İslâm âleminin bu muhteşem bayramına
hazırlanan diğer İslâm ülkelerindeki Müslümanlar da bam başka bir
heyecan ve sevinç havasına girerler. Mekke'deki kardeşlerinin
tekbirlerine, sabah namazıyla birlikte başladıkları teşrik tekbirleriyle
iştirak ederler.
Arefe, Zilhicce ayının dokuzuncu günüdür. Peygamber Efendimiz
Aleyhissalâtü Vesselam bu ayın ilk on günü hakkında büyük müjde ve
teşviklerde bulunmuşlardır. Bu teşviklerde Kurban Bayramı arefesinin
ayrı bir yeri vardır. Çünkü insanlara gönderilen İlahi hükümlerin artık
tamamlandığını bildiren "Bugün dininizi tamamladım" (1) mealindeki
âyet-i kerime bugünde nazil olmuştur.
Bu hususta bir Yahudinin Hazret-i Ömer'le (r.a.) yaptığı konuşma, Arefe
gününün mana âlemimizdeki yerini berrak bir şekilde ortaya koymaktadır:
Bahsi geçen Yahudi, Hz. Ömer'e "Ey Ömer, sizin kitabınızda okumakta
olduğunuz bir âyet vardır ki, biz Yahudilere inmiş olsaydı, onun indiği
günü bayram yapardık" dedi.
Hz. Ömer, "O âyet hangi âyettir?" diye sordu. Yahudi şu âyeti okudu:
"Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım
ve size din olarak Müslümanlığı verip ondan hoşnut oldum."
Bunun üzerine Hz. Ömer şu cevabı verdi:
"Biz bu âyet-i kerimenin indiği günü de, yeri de hakkıyla takdir
ediyoruz. Bu âyet Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama bir Cuma günü
Arefe'de bulunurken nazil oldu."
Bir başka rivayette Hz. Ömer'in şöyle dediği bildirilir:
"Bu âyet, Arefe günü olan Cuma gününde indi. Allah'a hamd olsun ki, Cuma da, Arefe de bizim için birer bayramdır." (2)
Bugüne niçin "Arefe" denmiştir? Lügatta arefenin birkaç manası vardır: Tanışmak, öğrenmek, itiraf etmek ve güzel koku.
Bugünün "Arefe" olarak adlandırılması, her dört manaya göre de açıklanmıştır.
Birinci manaya göre, Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva Arefe gününde
Arafat'ta buluştukları için bugüne ve yere bu isimler verilmiştir.
Bir diğer görüşe göre, Cebrail (a.s.) Hz. Âdem'e (a.s.) hac ibadetinin
nasıl yapılacağını öğretmiş; sonra da Arefe günü Arafat'ta vakfe yaptığı
zaman ona "Artık öğrendin mi?" diye sormuş; Hz. Âdem de (a.s.) "Evet,
öğrendim" demiş; bunun üzerine oraya Arafat, o güne de Arefe günü adı
verilmiştir.
Bir diğer rivayete göre ise, Hz. İbrahim (a.s.) oğlu İsmail ve hanımı
Hacer'i Mekke'de bırakıp Şam'a döndükten sonra yıllarca görüşememişler
ve en sonunda Arafat'ta buluşmuşlar. Bu sebeple bugüne Arefe ve Arafat
isimleri verilmiştir.
İtiraf manasına göre, hacılar Arefe gününde vakfe yaptıkları zaman
Allah'ın rububiyetini, celalini, azametini ve samedaniyetini;
kendilerinin de kulluk ve fakirliklerini, Allah'a son derece muhtaç
olduklarını itiraf ederler. Nitekim Hz. Âdem de (a.s.) eşi Hz. Havva ile
buluştuğu zaman birlikte "Ey Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik. Bizi
bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak biz zalimlerden oluruz"
(3) diye itirafta bulunmuşlardır.
Güzel koku manasını esas alanlar ise, mü'minlerin Arefe gününde
Arafat'ta günahlarından istiğfar ettiklerini, günahlarının
bağışlandığını, günahların manevi kirlerinden temizlendiklerini, yerine
güzel manevi kokular süründüklerini belirtirler.
Nitekim hadiste haccı şartlarına uygun şekilde yapıp dönen kimsenin
annesinden doğduğu günkü gibi ter temiz hale geldiğinin buyurulması, (4)
mü'minlerin günah kirlerinden arınıp bugünde manen çok güzel kokularla
süslenmelerine işaret etmektedir. (5)
Kur'ân-ı Kerimde şöyle buyurulur:
"Arafat'tan (orada vakfeden sonra, seller gibi) boşanıp (Müzdelife'ye)
aktığınız zaman Meş'ar-i Haramın yanında Allah'ı zikredin. O size nasıl
hidâyet ettiyse siz de Onu öylece anın." (6)
Bu âyette beyan edilen ve önemine işaret buyurulan gün, Arefe günüdür.
Ve Allah bugünde zikir ve teşbihin çok arttırılmasını emir
buyurmaktadır.
Bir başka âyette Allah yine Kendisinin zikrini emretmektedir:
"Sayılı günlerde Allah'ı anın (telbiye ve tekbir getirin)." (8)
Buradaki "sayılı günler"in Arefe günü sabahından bayramın 4. günü
akşama kadarki günler olduğu belirtilmektedir. Bugünlerde yüksek sesle
tekbir alınır. Hz. İbrahim'e (a.s.) nisbet edilen bu tekbirlere "teşrik
tekbirleri" adı verilir.
Bu âyet gereğince, Arafat günü sabahından bayramın dördüncü günü
ikindisine kadar-ikindi dahil- bütün farz namazların peşinden teşrik
tekbirlerini okumak vaciptir. Bu, Resulullah Aleyhissalatü Vesselamın
sünnetiyle de sabittir.
Ashabdan Hz. Cabir (r.a.) şöyle anlatır:
"Resulullah Aleyhissalatü Vesselam Arefe günü sabah namazını kıldırdı.
Sonra bize doğru döndü ve 'Allahü ekber' diyerek tekbir getirmeye
başladı. Bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar tekbirlerine devam
etti." (8)
Mü'minlerin Kurban Bayramlarında farz namazların arkasından
ikişer-İmam-ı Şafii'ye göre üçer-defa 'Allahü ekber' ve arkasından
'Lâilâhe illallâhü vallâhü ekber' şeklinde getirdikleri tekbirler, bu
vücubun bir gereğidir.
Buhari'de geçen bir rivayete göre, İbni Ömer ve Ebu Hüreyre, Zilhicce
ayının ilk on gününde sokakta yüksek sesle tekbir getirir ve halk da
onlara iştirak ederdi. (9) Arefe günü, bu on günün en hayırlısıdır.
Bu mübarek günlerde getirilen tekbirler, kâinatın manevi çehresini
değiştirmektedir. Bütün yer ve gökler, insanlarla birlikte bütün diğer
varlıkların, dağların taşların tekbir sesleriyle çınlamaktadır. Bu
dünyanın aziz misafirlerinden birinin, o muazzam tekbirlerle alakalı
müşahedeleri ne kadar manalıdır:
"Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber'ler ile nev-i beşerin
(insanlığın) beşte birisine, üç yüz milyon (bugün bir buçuk milyar)
insanlara birden Allahü ekber dedirmesi, koca küre-i arz (dünya)
büyüklüğü nisbetinde o Allahü ekber kelimesi kudsiyetini semavattaki
seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade hacıların
(bugün üç milyonu aştı) Arafat'ta ve İydde (bayramda) beraber birden
Allahü ekber demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın bin üç yüz
sene evvel (Şimdi bin dört yüz) âl ve Sahabeleriyle söylediği ve
emrettiği Allahü ekber kelâmının ve âlemlerin Rabbi azamet-i unvanıyla
külli tecellisine karşı geniş ve külli bir ubudiyetle mukabeledir, diye
tahayyül ve his ve kanaat ettim." (10)
Arefe gecesini ve bir gün önceki gece olan Terviye Gecesini ihya etmek sünnettir.
Muaz bin Cebel anlatıyor:
Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyuruyor:
"Beş geceyi ihya edene Cennet vacip olur: Terviye gecesi (Kurban
Bayramından iki gün önce Zilhicce ayının sekizinci gecesi) Arefe gecesi,
Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi ve Şaban ayının
on-beşinci (Berat gecesi) gecesidir." (11)
Arefe günü orucu
Arefe günü oruç tutmak hadislerde teşvik edilmiştir. Arefe günü oruç
tutmanın sevabı hakkında Peygamber Efendimizden rivayet edilen
hadislerin mealleri şöyledir:
Ebu Katade anlatıyor:
Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurmuştur:
"Arefe gününde tutulan oruç geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına kefaret olur." (12)
Atâ el-Horasânı anlatıyor:
Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman Arefe günü Hz. Âişe'nin huzuruna girdi.
Hz. Âişe oruçlu idi. Hararetten dolayı üzerine su serpiliyordu.
Abdurrahman ona,
"Orucunu boz" dedi.
Hz. Âişe:
"Resulullah Aleyhissalâtü Vesselamın, 'Arefe günü oruç tutmak,
kendisinden önce senenin günahlarına kefaret olur' dediğini işittiğim
halde iftar mı edeyim? dedi. (13)
Beyhakinin bir rivayetine göre ise Hz. Âişe şöyle demiştir:
Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurmuştur:
"Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir." (14)
Yalnız Arefe günü oruç tutmak o sene hacca gitmeyenler içindir. Yani
Arefe günü Arafat vakfesinde bulunmayanlar içindir. Bu husustaki hadis-i
şerif şöyledir:
Ebu Hüreyre anlatıyor:
"Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam Arefe günü Arafat'ta oruç tutmayı yasakladı."
Hadis alimlerinin bu husustaki açıklamaları da şöyledir:
Hafız der ki: "Âlimler, Arefe günü Arafat'ta oruç tutulmasında ihtilaf ettiler
îbni Ömer dedi ki: "Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam, Ebu Bekir, Ömer ve Osman Arefe günü oruç tutmadılar, ben de tutmuyorum."
îmam Malik ile İmam Sevri oruç tutmayı tercih ediyorlardı.
Abdullah İbni Zübeyir ile Hz. Âişe Arefe günü oruç tutmaya meylediyorlardı.
Atâ "Kışın tutarım, yazın tutmam" diyordu.
Katade ise, "Arafat'ta duadan zayıf düşürmezse oruç tutulmasında bir beis yoktur" diyordu.
İmam Şafii, "Hacıların dışındakilere Arefe günü oruç tutmak
müstehaptır, hacılara gelince, duâ yapmak için kuvvet vermesinden dolayı
yemesi bana göre daha iyidir" dedi.
İmam Ahmed ise "Oruç tutmaya gücü yeterse tutar, şayet yerse bu durum kuvvete ihtiyaç duyduğu bir gündür" dedi. (15)
Bu nakillerden sonra şöyle söylenebilir: Hac sıcak günlere rast gelirse
veya Arefe günü çok sıcak olursa oruç tutulmaması daha isabetli ve
faziletlidir, ancak serin ve kısa günlere rast gelirse oruç tutulabilir.
(1) - Maide Suresi, 3.
(2) - Buhari, İman: 34.
(3) - Âraf Sûresi, 23.
(4) - Buhari. Hac:4.
(5) - Tefsir-i Kebir, 5:173-4.
(6) - Bakara Suresi, 198.
(7) - Bakara Suresi, 203.
(8) - Tefsir-i Kebir, 5: 193.
(9) - Buhari, İydeyn. 10.
(10) - Şualar, s. 196.
(11) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:330.
(12) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:457.
(13) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:458.
(14) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:460.
(15) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:460-461.