16.12.14

Ayet ve Hadislerle Cehennem (Kartelalar - 43)

. : Ayet-i Kerimeler : .

Her günahkâr yalancının vay haline! Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de, sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. İşte onu elem dolu bir azap ile müjdele! Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!
(Casiye/7-9)

Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz, Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa/56)

İşte iki hasım taraf ki, Rableri hakkında tartışmaya girmişlerdir. Bunlardan inkâr edenler için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür. Onunla, karınlarının içindekiler ve derileri eritilir. Onlar için bir de demirden topuzlar vardır. Her ne zaman cehennemden, o ıstıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangın azabını” denilir.
(Hac/19-22)

Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.
(Araf/41)

Onlar, iliklerine işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifiri bir gölge içinde!...
(Vakıa/42-44)

Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.
(Tahrim/6)

Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi? O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir. Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır. Kızgın ateşe girerler. Son derece kızgın bir kaynaktan içirilirler. Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur. O, ne besler ne de açlıktan kurtarır.
(Gaşiye/1-7)

Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında (ateşten) katmanlar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım bana karşı gelmekten sakının.
(Zümer/16)

Şüphesiz Allah kâfirlere lanet etmiş ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar, orada ebedi olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır. Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün. “Keşke Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik” diyecekler.
(Ahzap/64-66)

Gerçek vaat (kıyamet kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz.” derler. Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız. Eğer onlar ilah olsalardı oraya varmazlardı. Hâlbuki hepsi orada ebedi kalacaklardır. Onların orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler.
(Enbiya/97-100)

O zaman onlar, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde kaynar suda sürünecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.
(Mümin/71-72)

Bu ateş onları uzak mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.
(Furkan/12)

: Hadis-i Şerifler : .

Abdullah bin Mes’ûd (r.a.) den: Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: O gün cehennem getirilecek, onun yetmiş bin bağı olacak ve her bağ ile beraber cehennemi çeken yetmiş bin melek bulunacaktır.
(Müslim 2842/29, Tirmizî 2698)

Numan bin Beşir (r.a.) den; Ben Rasûlullah (s.a.s.) dan işittim, şöyle buyuruyordu: Şüphesiz kıyamet gününde ateş ehlinin en hafif azaplısı şöyle bir adamdır ki, onun iki ayağı altının çukurlarında iki ateş parçası vardır da, bunların sıcaklığından onun beyni bakır tencere ve kumkuma adındaki madeni kabın kaynaması gibi kaynayacaktır.
(Buhârî 6463, Tirmizî 2731)

Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Veyl, cehennemde bir vadidir. Kâfir orada, kırk yıl batar da dibine ulaşamaz.
(Tirmizî, Tefsir, Enbiya, 3164)

Semuretu’bnu Cundeb (r.a.) den; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Onlardan kimi vardır ki, ateş onu iki topuğuna kadar yakalar. Kimi vardır ki, onu dizlerine kadar yakalar. Kimi vardır ki, ateş onu beline kadar yakalar. Kimi de vardır ki, ateş onu boynuna kadar yakalayıp yakar.
(Müslim 2845/33)

Usame bin Zeyd (r.a.) den; Ben Rasûlullah (s.a.s.)’den şöyle buyururken işittim: Kıyamet gününde bir kişi getirilir ve cehennemin içine atılır da orada onun bağırsakları derhal karnından dışarı çıkar. Sonra o kişi (bağırsakları etrafında) değirmen eşeğinin dönüşü gibi döner. Bunun üzerine cehennem ahalisi o kişinin başına toplanırlar da: “Ey filan! Senin bu halin nedir? Sen bize (dünyada) iyiliği emreder ve bizleri kötülükten nehyeder değil miydin?” derler. O da: “(Evet) ben size iyiliği emrederdim, fakat onu kendim yapmazdım. Yine ben sizleri kötülükten nehyederdim de onu kendim işlerdim,” diye cevap verir.
(Buhârî 3065)

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Kıyamet günü, ateşten bir parça, boyun şeklinde uzanır. Bunun, gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan bir dili vardır. Der ki: Ben üç takım (insanı cezalandırmak) için vazifelendirildim: Allah’la birlikte bir başka ilaha dua eden kimse, bile bile zulmeden cebbâr, tasvirciler (tapınılması için canlı
resmi ve heykeli yapanlar).
(Tirmizî, Cehennem 1-2577)

Utbe bin Gazvan (r.a.) den; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Kocaman bir kaya cehennemin kenarından aşağı bırakılır, cehennem çukuruna yetmiş sene iniş yapar(yuvarlanır) ve yine dibine varamaz. “Utbe bin Gazvan şöyle devam etti; Ömer (r.a.) şöyle derdi: “Cehennem ateşini sık sık hatırlayın. Onun sıcaklığı şiddetli, dibi derin ve kamçıları demirdendir.”
(Tirmizî 2701)

Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Cehennem ateşi bin yıl yakıldı. Öyle ki kıpkırmızı oldu. Sonra bin yıl daha yakıldı, öyle ki beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakıldı. Şimdi o siyah ve karanlıktır.
(Tirmizî, Cehennem 8-2594)

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle dedi: Nebi (s.a.s.): Sizin şu ateşiniz cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir parçadır dedi. Sahabeler: Ya Rasûlullah! Vallahi dünya ateşi muhakkak kâfi gelir dediler. Rasûlullah (s.a.s.): Cehennem ateşi dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece daha fazla kılındı. Bunların her birinin harareti bütün dünya ateşinin harareti gibidir buyurdu.
(Müslim 2843/30, Buhârî 3064, Tirmizî 2715)

Enes bin Malik (r.a.)den; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Bir kavim, kendilerine cehennem ateşi dokunduktan sonra simaları kırmızımsı siyah bir renkte olarak cehennemden çıkacak ve cennete girecekler de cennet ehli bunlara “Cehennemlikler” diye isim vereceklerdir.
(Buhârî 6462)

Ebu’d-Derda (r.a.) anlatıyor:
Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım talep ederler. Onlara besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen dikenli bir ot verilir. Onlar tekrar yiyecek isterler. Bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecek verilir. Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, ne de geri gelir. Onlar, dünyada iken bu durumda, bir içecekle, takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek isterler. Kendilerine, demir kancaları bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar. Su karınlarına girince içlerini paramparça eder… Onlar:Cehennemin bekçilerini çağıralım, belki azabımızı hafifletirler!” derler. Onları çağırırlar. Melekler onlara: “Size peygamberiniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?” derler. Onlar: “Evet getirmişti (ama dinlemedik)” derler. Bunun üzerine Cehennemin bekçileri: “Siz isteyin durun! Ancak kâfirlerin istekleri burada boşadır!” derler… Cehennemlikler bekçilerden ümidi kesince: “(Cehennem zebanilerinin başı olan) Malik’i çağıralım!” derler.(Malik gelince): “Ey Malik (söyle de) Rabbin bizim hakkımızda ölüme hükmetsin!” diye cevap verir. Hadisin ravilerinden A’meş rahimehullah der ki: “Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Malik’e yalvarmaları ile Malik’in onlara verdiği cevap arasında bin yıllık zaman geçecektir… Cehennemlikler bu sefer aralarında: “Rabbinize dua edin, sizin için O’ndan daha hayırlı kimse yoktur!” diyecekler ve şöyle yalvaracaklar:Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz, bizi bundan çıkar.Eğer yine küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki zalimlerden oluruz…” Rab Teâlâ onlara şöyle der: “Cehennemin içine yıkılıp gidin! Benimle bir daha konuşmayın!” Resûlullah (s.a.s.) devamla dedi ki: “Bu cevap üzerine, cehennem ehli her türlü hayırdan ümitlerini keserler; hıçkırmaya, nedamet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar.”
(Tirmizî, Cehennem 5-2589)

Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Cehennemliklerin tepelerine kaynar su dökülür. Bu su, vücutlarının içine nüfuz eder, öyle ki karınlarına kadar ulaşır; içlerinde ne var ne yok, söker atar ve ayaklarını delip geçer. Bu hâdise (“Bununla karınlarının içinde ne varsa hepsi ve derileri eritilecektir” Hacc/20)
ayetinde zikri geçen eritme (es-Sahru) hâdisesidir. Sonra (eriyen cesetleri) eski haline iade edilir.”
(Tirmizî, Cehennem 4-2585)



Ayet ve Hadislerle Cennet (Kartelalar - 42)

. : Ayet-i Kerimeler : .

Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlanma vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?
(Muhammed/15)

İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
(Bakara/25)

Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır; Maîn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir. (Onlara) beğendikleri meyveler, canlarının çektiği kuş etleri, saklı inciler gibi iri gözlü huriler, yaptıklarına karşılık olarak (verilir).
(Vakıa/17-24)

Düzgün kiraz ağacı, meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları, uzamış gölgeler, çağlayarak akan sular, tükenmeyen ve yasaklanmayan, sayısız meyveler içindedirler.
(Vakıa/28-33)

Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir. Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. Berraktır, içenlere lezzet verir. O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.
(Saffat/41-47)

Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, tomurcuk gibi yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.
(Nebe/31-34)

Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır. Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar ki onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir. Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir. Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir.
(İnsan/14-18)

Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.
(İnsan/21)

Şüphesiz, Allah iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir.
(Hac/23)

Sabretmelerine karşılıkta onlar cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırılır.
(İnsan/12)

Onlara Adn cennetleri vardır. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Orada elbiseleri de ipektir.
(Fatır/33)

Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk.
(İnsan/13)



. : Hadis-i Şerifler : .


Muaz bin Cebel (r.a.) den;Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:Muhakkak cennet yüz derecedir.
Onlardan her bir derece gök ile yer arasındaki mesafe kadardır. Şüphesiz o derecelerin en yücesi Firdevs’tir, en faziletlisi de Firdevs’tir. Arş, muhakkak Firdevs’in üstündedir. Cennetin ırmakları da Firdevs’ten çıkıp akar. Bu itibarla siz Allah’tan dilemek istediğiniz zaman Firdevs’i isteyin.
(İbn Mâce 4331, Tirmizî 2651)


Ebû Hureyre (r.a.) den; Ya Rasûlullah! Cennetin yapısı nedir? diye sordum. Rasûl-ü Ekrem (s.a.s.) buyurdu ki: Bir kerpici gümüşten, bir kerpici altından, harcı keskin kokulu misk, çakılları inci ve yakut, toprağı za’ferandır.
(Tirmizî 2646)

Ebû Musa el-Eş’ari (r.a.) den; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içinde bulunan şeyler hep gümüştendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bunların kapları ve içinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetindeki cennetliklerle Rablerine bakmaları arasında Allah’ın vechi üzerindeki büyüklük ridasından başka bir şey bulunmayacaktır.
(Buhârî 4828, Tirmizî 2648)

Abdullah bin Ömer (r.a.) den; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Cennet ehli cennete vardığı, cehennem ehli cehenneme vardığında ölüm (alacalı bir koç suretinde) getirilir. Ta cennetle cehennem arasında yatırılır, sonra kesilir. Sonra bir münadi: “Ey cennet ahalisi! Artık ölüm yoktur. Ey cehennem ahalisi! Artık ölüm yoktur.” diye nida eder. Bu hadise sebebiyle cennet ehlinin ferahı bir kat daha artar, cehennem ehlinin hüzün ve kederi ise bir kat daha artar.
(Müslim 2850/43, Buhârî 6457, İbn Mâce 4327, Tirmizî 2682)

Tuba cennette bir ağaçtır. Büyüklüğü yüz yıllık yer tutar. Ve cennet elbiseleri de onun tomurcuklarından yapılır.
(Ramuz el-Ehadis-2, s. 313/7)

Cennette senin canın kuş isteyecek. Hemen kızartılmış olarak önüne getirilip konacaktır.
(Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 414/10123)

Orada muazzam köşkler, geniş nehirler, bol ve olgun meyveler, güzel ve dilber zevceler (kadın, eş), ebedi pek çok ve renkli güzel elbiseler vardır. Orası yüksek, güzel ve selim yurtlardan parlak hayat sürülen bir yerdir…
(Ramuz el-Ehadis-1, s. 170/1)

Sehl bin Sa’d (r.a.) dan; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Cennette sekiz kapı vardır. Bunların içinde bir kapı Reyyan diye isimlendirilir. Buradan cennete yalnız oruçlu olanlar girer.
(Buhârî 3058)

İbn Mes’ud (r.a.) dan; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Ben ateş ehlinin cehennemden son çıkacak ve cennet ehlinin cennete son girecek olanını (Allah'ın bildirmesiyle) biliyorum. Bu bir kimsedir ki, cehennemden emekleye emekleye çıkar. Yüce Allah ona: “Git, cennete gir!” buyurur. O kimse cennete varır, ona öyle bir hayal gelir ki, cennet dopdoludur. Dönüp: “ Ya Rab! Ben cenneti dopdolu buldum.” der. Allah yine: “Git, cennet gir!” buyurur. O kimse cennete varır. Cennet ona yine dopdolu gibi hayal ettirilir. Dönüp: “Ya Rab! Ben cenneti dopdolu buldum.” der. Allah ona: “Git, cennete gir! Dünya kadar ve dünyanın on misli kadar yer senindir.” buyurur. O kul: “Sen yegâne Melik olduğun halde benimle alay mı ediyorsun yahut bana gülüyor musun?” der. Vallahi Rasûlullah’ın gerideki dişleri belirinceye kadar güldüğünü gördüm. Sahabiler arasında: “Cennet ehlinin en aşağı derecesi işte o kimsedir.” denilirdi.
(Buhârî 6469, İbn Mâce 4339)

Ebû Hureyre (r.a.) den; Nebi (s.a.s.) şöyle buyurdu: Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu: “Ben salih kullarım için ahiret azığı olarak hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağım işitmediği ve hiçbir beşer aklına gelmedik bir takım nimetler hazırladım.” Allah’ın sizleri (bu sözlerle) muttali kıldığı şeyleri bir yana bırak. Bir de bunlardan başka onun sizleri muttali kılmadığı bir şey vardır ki, o en büyüktür.
(Müslim 2824/3, Buhârî 3053)

Enes bin Malik (r.a.) den; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Cennet nefse hoş gelmeyen şeylerle kuşatılmış, cehennem de nefsin arzularıyla kuşatılmıştır.
(Buhârî 6412, Müslim 2822/1, Tirmizî 2684)


Muhakkak cennette öyle çarşılar var ki orada alışveriş yoktur. Fakat cennet ahalisi oraya vardığı zaman taze parlak inci ve misk toprak üzerine yaslanarak otururlar. Dünyada oldukları gibi o cennetlerde tanışırlar. Dünyada nasıl olduklarını ve Rablerine ibadetlerinin nasıl olduğunu, geceleri nasıl ihya ettiklerini, gündüzleri nasıl oruç tuttuklarını, dünyanın zenginliği ile fakirliğinin nasıl olduğunu, ölümün nasıl olduğunu ve nasıl cennet ahalisinden olduklarını konuşup müzakere (ve sohbet) ederler. (Tezkireti’l Kurtubi, s. 326/565) 

15.12.14

Kırk Hadiste Komşuluk Akrabalık ve Dostluk (Kartelalar -41)

Cebrail bana komşu hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, onu mirasçı kılacak sandım.”
(Müslim, Birr ve Sıla, 42)

Komşusu açlıktan kıvranırken, tok yatan kimse iman etmiş olamaz.”
(İbn Ebî Şeybe, Musannef, Îmân ve Rü’yâ, 6)

Sizden biri kendisi için istediğini din kardeşi için –yahut komşusu için- de istemedikçe (tam) iman etmiş olamaz.”
(Müslim, İman, 71)

Bir adam Hz. Peygamber’e (s.a.s.), “İyi veya kötü yaptığımı nasıl bilebilirim?” diye sormuş, Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur: “Komşularının, ‘İyi yaptın’ dediğini duyarsan iyi yapmışsındır; onların, ‘Kötü yaptın’ dediğini duyarsan da kötü yapmışsındır.”
(İbn Mâce, Zühd, 25)

Ebû Zer (r.a.) şöyle demiştir: “Dostum (Hz. Peygamber) (s.a.s.) bana şunu tavsiye etti: Çorba pişirdiğinde suyunu biraz fazla koy, sonra komşularının hâline bak da uygun bir şekilde kendilerine ondan ikram et.”
(Müslim, Birr ve Sıla, 143)

Şerrinden komşusunun emin olmadığı kimse cennete giremez.”
(Müslim, Îmân, 73)

Ey mümin hanımlar! Sizden biri –yanık bir koyun parçası dahi olsa- komşusunun ikram ettiği şeyi küçümsemesin.”
(Muvatta, Sıfatü’n-nebî, 10)

Bir Müslüman öldüğünde, yakın komşularından üç hane halkı onun iyi bir insan olduğuna şahitlik ederse, Yüce Allah da onun için şöyle der: “Şahitlikte bulunan kullarımın bildiklerine göre yaptıkları şahitliğini kabul ettim ve kendi bildiklerimi de bağışladım.”
(Ahmed b. Hanbel, II, 409)

Allah’a ve âhiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun; Allah’a ve âhiret gününe iman eden komşusunu rahatsız etmesin; Allah’a ve âhiret gününe iman eden misafirine ikram etsin.”
(Buhârî, Rikâk, 23)

İki kişi birden davet edecek olursa sen kapısı en yakın olana git. Çünkü kapısı en yakın olan en yakın komşudur. Eğer onlardan birisi daha önce davet etmişse, onun davetine icabet et.”
(Ebû Dâvûd, Et’ime, 9)

Resûlullah (s.a.s.) şöyle demiştir: “Ey Ebû Hüreyre! Şüpheli şeylerden titizlikle sakın ki insanların en iyi kulluk yapanı olasın. Kanaatkâr ol ki insanların (Allah’a) en şükredeni olasın. Kendin için sevdiğin şeyi insanlar için de sev ki (kâmil) mü’min olasın. Komşularına iyi komşuluk et ki (gerçek) Müslüman olasın. Bir de az gül, zira çok gülmek kalbi öldürür.”
(İbn Mâce, Zühd, 24)

Hz. Âişe’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben Hz. Peygamber’e (s.a.s.) “Ey Allah’ın Resulü! Benim iki komşum var. (Ziyaret veya hediye vermede) hangisinden başlayayım?” diye sorduğumda O, şu cevabı verdi: “Kapısı en yakın olandan.”
(Ebû Dâvûd, Edeb, 122-123)

Bir adam Resûlullah’a (s.a.s.) gelerek “Ey Allah’ın Resûlü! Falan kadının namazının, orucunun ve sadakasının çok olduğundan ancak diliyle komşusunu rahatsız ettiğinden söz ediliyor, (ne buyurursunuz?) dedi. Resûlullah; “O cehennemde olacaktır.” Buyurdu. Adam bu kez “Ey Allah’ın Resûlü! Falan kadının namazının, orucunun ve sadakasının az olduğundan ancak diliyle komşusunu rahatsız etmediğinden söz ediliyor, (ne buyurursunuz?) dedi. Resûlullah; “ O da cennette olacaktır.” buyurdu.” (Ahmed b. Hanbel, II, 440)

Allah katında arkadaşların en hayırlısı arkadaşına karşı en iyi olandır; komşuların en hayırlısı ise, komşularına karşı en güzel davranandır.”
(Dârimî, Siyer, 3)

Ev almadan önce komşu, yola çıkmadan önce de arkadaş arayın.”
(Taberâni, el-Mu’cemü’l-Kebir, IV, 268)

Komşu (komşusunun malını satın almada) öncelik hakkına sahiptir.”
(Buhârî, Hıyel, 14)

Bir arazisi olup ta satmak isteyen kişi onu önce komşusuna teklif etsin.”
(İbn Mâce, Şuf’a, 1)

Zarar vermek te zarara uğramak ta yoktur. Bir kimse (kendi evine destek olmak üzere) komşusunun duvarına ağaç dayayabilir.”
(Ahmed b. Hanbel, I, 313)

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle dua ederdi: “Allahım! İkamet ettiğim yerdeki komşunun şerrinden sana sığınırım.”
(İbn Hibbân, es-Sahîh, III, 307)

Merhametlilere, Rahman merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin! ‘Rahim’ (akrabalık bağı) Rahman kökünden türemiş bir ağaçlıktır. Kim akrabalık ilişkisini sürdürürse Allah da onunla ilişkisini sürdürür; kim de bu ilişkiyi koparırsa Allah da o kimseyle ilişkisini koparır.”
(Tirmizî, Birr ve Sıla, 16)

Allah, ‘Ben Rahman’ım, o (akrabalık bağlarının) adı da rahimdir. Ona kendi ismimden türeyen bir isim verdim. Onunla ilişkiyi sürdürenle ben de ilişkimi sürdürür, onunla ilişkiyi kesenle ben de keserim.’ buyurdu.”
(Ebû Dâvûd, Zekât, 45)

Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, akrabalık ilişkilerini sürdürsün!”
(Buhârî, Edeb, 12)

Allah’a ve âhirete inanan, misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve âhiret gününe inanan, akrabalık ilişkilerini sürdürsün…”
(Buhârî, Edeb, 85)

Akrabalarla ilişkiyi sürdüren, akrabasından gördüğü iyiliğe iyilikle karşılık veren kimse değil, akrabası kendisine iyiliği kestiğinde dahi onlarla ilişkiyi sürdürendir.”
(Buhârî, Edeb, 15)

Akrabalarla ilişkiyi kesen, cennete giremez.”
(Müslim, Birr ve Sıla, 19)

Bir adam yakınından ihtiyaç fazlası eşyasını ister ve o da yanındaki bu eşyayı ona vermezse kıyamet gününde o eşya zehirli yılan olarak karşısına çıkar.”
(Ebû Dâvûd, Edeb, 119-120)

Herhangi bir yoksula verilen sadaka, bir sadaka sayılırken; yoksul akrabaya verilen, biri sadaka, diğeri ise sıla-i rahim olmak üzere iki sadaka sayılır.”
(Nesâî, Zekât, 82)

Akrabalık ilişkilerinizi sürdürebilmeniz için soyunuzu tanıyınız. Zira akrabalar arası bağların sürdürülmesi, aile içinde sevgiye, malda bolluğa ve ömrün bereketlenmesine sebeptir.”
(Tirmizî, Birr ve Sıla, 49)

Sevabı en hızlı verilecek hayır, iyilik etmek ve akraba ile ilişkiyi sürdürmektir. Cezası en çabuk verilecek kötülük de, azgınlık yapmak ve akraba ile iyi ilişkiyi kesmektir.”
(İbn Mâce, Zühd, 23)

Ruhlar, bir araya gelmiş topluluklardır. Birbirleriyle uyuşanlar kaynaşır, uyuşmayanlar ise anlaşamayıp ayrılır.”
(Müslim, Birr ve Sıla, 159)

Mümin cana yakındır. Başkalarıyla kaynaşmayan ve kendisiyle kaynaşılamayan kimsede hayır yoktur.”
(Ahmed b. Hanbel, II, 400)

Kişi dostunun dini üzeredir. Şu halde sizden biri kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.”
(Tirmizî, Zühd, 45)

İyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku alırsın!”
(Müslim, Birr ve Sıla, 146)

Sadece müminle arkadaş ol, yemeğini de takva sahibi olan yesin.”
(Ebû Dâvûd, Edeb, 16)

Resûlullah’ın (s.a.s.) huzuruna bir adam geldi ve; “Yâ Resûlullah! Bir topluluğu seven ama henüz onların aralarına katılmamış kimse hakkında ne dersin?” diye sordu. Resûlullah (s.a.s.); “Kişi sevdiği ile beraberdir” cevabını verdi.
(Buhârî, Edeb, 96)

Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün nefret edebilirsin. Nefret ettiğinden de ölçülü nefret et, belki bir gün dostun olabilir.”
(Tirmizî, Birr ve Sıla, 60)

Sizden biri, din kardeşini sevdiği zaman bunu ona bildirsin.”
(Tirmizî, Zühd, 54)

Bir kimse biriyle arkadaşlık kuracağı zaman ona ismini, babasının ismini ve kimlerden olduğunu sorsun. Çünkü bu sevgiyi pekiştirir.”
(Tirmizî, Zühd, 54)

İyiliklerin en iyisi, kişinin baba dostuna yaptığı iyiliktir.”
(Müslim, Birr ve Sıla, 12)

(Din) kardeşinle (gereksiz) tartışmaya girme, onunla (incitici biçimde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme.”

(Tirmizî, Birr ve Sıla, 58)










Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...