16.10.24

Devlet Yönetiminde İnovasyon Fikir Yarışması Düzenlenmesi Hakkında Proje Önerisi

Gelişen dünyada, devlet yönetiminde inovatif yaklaşımlar ve yaratıcı çözümler, kamu hizmetlerinin daha etkili, verimli ve şeffaf hale gelmesinde büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda, halkın doğrudan katkı sağlayabileceği "Devlet Yönetiminde İnovasyon Fikir Yarışması" düzenlenmesi önerimi sunmak istiyorum.


 Proje Amacı:

Bu yarışmanın amacı, vatandaşların devlet yönetimi, kamu hizmetleri ve sosyal politikalar konusunda yenilikçi ve uygulanabilir fikirler sunarak, toplumsal faydayı artıracak projeler üretmelerini teşvik etmektir. Vatandaşların katılımıyla geliştirilecek bu projeler, kamu yönetiminde verimliliği artırırken, halkın sorunlarına yönelik çözüm odaklı yaklaşımlar ortaya koyacaktır.


 Yarışma Formatı:


1. Katılımcılar: Yarışma, 18 yaş üstü tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına açık olacaktır. Ayrıca üniversite öğrencileri ve profesyoneller için özel kategoriler oluşturulabilir. (Örn. Ortaokul, Lise, Üniversite öğrencileri, lisasnsüstü öğrenciler, genel katılımcılar vb.)

   

2. Başvuru: CİMER ya da e-devlet kapısı turkiye.gov.tr üzerinden başvurular kabul edilecek ve katılımcılar, inovatif fikirlerini detaylandırarak sunacaklardır.


 Kategoriler: Yarışma farklı alanlarda düzenlenecektir:

   - Milli Eğitim

   - Sağlık

   - Bilim ve Teknoloji

   - Kamu Yönetimi ve Dijitalleşme

   - Çevre ve Enerji


3. Değerlendirme: Fikirler, kamu yönetiminde uzman akademisyenler, bürokratlar, sivil toplum kuruluşları ve inovasyon uzmanlarından oluşan bir jüri tarafından değerlendirilecektir. Değerlendirmede aşağıdaki kriterler esas alınacaktır:

   - Uygulanabilirlik

   - İnovatif değer

   - Toplumsal fayda

   - Ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlik

Ön değerlendirme sonrası finale kalan fikirler için halk oylaması da yapılabilecektir.


4. Ödüller ve Teşvikler: İlk 3’e giren projelere çeşitli ödüller verilebilir. Ayrıca, uygulanabilir projelerin hayata geçirilmesi için devlet kurumları tarafından mentorluk sağlanabilir. Yarışmada başarılı olan projeler, ilgili bakanlıklar veya kamu kurumları aracılığıyla pilot uygulama olarak başlatılabilir.


 Yarışmanın Getireceği Faydalar:

Vatandaş Katılımının Artması: Bu yarışma, vatandaşların devlet yönetimine aktif katılımını artıracak, vatandaşın sesini daha güçlü duyurmasını sağlayacaktır.  

İnovasyonun Teşviki: Yarışma, yaratıcı ve inovatif düşüncenin kamu yönetiminde nasıl kullanılabileceğini gösterecek, devlet yönetiminde yenilikçi yaklaşımların yaygınlaşmasını sağlayacaktır.

Verimlilik ve Etkinlik Artışı: Uygulanan projeler, devlet hizmetlerinin daha verimli ve etkin sunulmasını sağlayarak kamu kaynaklarının daha iyi kullanılmasını mümkün kılacaktır.

Toplumsal İhtiyaçların Karşılanması: Yarışma sonucunda ortaya çıkacak projeler, toplumun gerçek ihtiyaçlarına yönelik çözümler sunarak vatandaşların yaşam kalitesini artıracaktır.


BU ÖNERİYİ CİMER'E GÖNDEREREK PROJENİN HAYATA GEÇMESİNE VESİLE VE DESTEK OLABİLİRSİNİZ! LÜTFEN GÖNDERİN!



16.5.20

TÜRK GEMİSİ T.C.G. MUAVENET'E AMERİKAN BOMBASI --(Türk Gencinin Unutmaması Gerekenler - 6. Bölüm)


Unutmamamız Gerekn Bir Hadise Daha! Bu sefer 1993 yılından. (Önceki 5 makalemin devamı olarak paylaşıyorum)



-- TÜRK GEMİSİ T.C.G. MUAVENET'E AMERİKAN BOMBASI --

T.C.G. Muavenet, 1942 Amerikan yapımı yaşlı bir gemiydi. 1971’de Türkiye bu geminin mülkiyetini alarak bir Türk zırhlısına çevirdi. 2. Dünya Savaşını görmüş bu gemi, Pasifikte kamikaze saldırılarına uğramış, 1946 da yedeğe çekilmiş, 1952’de Kore savaşında aktif göreve döndürülmüştü. NATO’nun Akdeniz’de Türkiye ve İran’ı tehdit eden Sovyet yayılmacılığına karşı bir cevap olarak oluşturduğu 6. Filoda da görev almıştı. O dönemde Türkiye Boğazlar ve Doğu Anadolu’da, İran ise Azeri Türklerinin yoğun yaşadığı Kuzey İran’da olası bir Sovyet işgali tehdidini yaşıyordu.

1971’de geminin mülkiyetini Türkler Amerikalılardan satın aldı. Türk gemisi olduktan 3 yıl sonra 1974’te Kıbrıs Harekâtında kullanıldı. Bu gemi kiralama yöntemi ile de donanmaya katılabilirdi. Bu durumda da gemiyi satan ülkenin geminin kullanılmasında söz hakkı olurdu. T.C.G. Muavenet kiralanmayıp satın alındığı için artık tam bir Türk gemisi olmuştu.

Tarihler Ekim 1992’yi gösterdiğinde yarım asırlık gemi T.C.G. Muavenet, bir NATO tatbikatına[1] katıldı. Tatbikatta iki kuvvet vardı, birincisi kahverengi kuvvetler, ikincisi yeşil kuvvetler. Türk gemisi yeşil kuvvetlerdendi. Amerikan uçak gemisi Saratoga kahverengi kuvvetlerdeydi. Ege Denizi'nin kuzey kesimindeki Türk topraklarında yer alan Saros Körfezi kahverengilerin hedefindeydi. Yeşiller ise Saros’u korumakla görevliydi.

2 Ekim saat 23:25, Türk gemisinde personelin çoğu istirahate çekilmişti. Sakin bir hava hakimdi. Saratoga’da ise tam tersi bir hareketlilik vardı. Komutadaki amiralden “Sea Sparrow” füzelerinin ateşlenmesi için izin istedi bir Yarbay ve istediği izni aldı. Emrindeki Yüzbaşı’ya tatbikata füze atarak katılacaklarını bildirerek gerekli hazırlıkların yapılması emrini verdi. Oysa bu tatbikat “fiili atış bölümü” olmayan bir tatbikattı. Saratoga uçak gemisi en üst alarma, savaş durumuna geçti. Yüzbaşı füze sisteminin ateşlenmesi için füzelerden sorumlu astsubaya hazırlık emirlerini vermeye başladı. Füzenin emniyeti açıldı. Ateşleme 6 ayrı kararın ayrı ayrı odalardan verilmesiyle tamamlanan 4 aşamadan oluşuyordu. Her bir aşama aynı zamanda bir anahtar ve ateşleme öncesi bir kontroldü. İlk olarak eğitim kodu girildi, ardından radar izleriyle hedef belirlendi. Hedef T.C.G. Muavenet’ti. Radarlarla hedefe kilitlendi. Üçüncü olarak alarm uyarıları devreye alındı. Dördüncü ve son adım ateşlemeydi. 23:54’te ateş emri verildi.

Füze kontrol kamarası astsubayları bunun gerçek bir atış olmasına şaşırırlar ve defalarca emir tekrarı istediler. “Bu bir tatbikat mı yoksa gerçek bir durum mu?” diye ısrarla sordular. Aldıkları cevap : “Bu bir gerçek durumdur, tatbikat değildir!” Defalarca ateş emri alan görevli astsubaylar görevli Yüzbaşının verdiği son “Atış serbest” emiriyle saat 00:04’de füze sistemini ateşledi. İlk füzenin ateşlenmesinden 2 saniye sonra ikinci füze de ateşlendi. O esnada Türk gemisinde gecenin karanlığında nöbette olan Türk askeri sancak tarafından iki büyük, adeta kör edici ışık gördüler. Işıklar önce havaya doğru, sonra da doğrudan üstlerine doğru gelmeye başladı. Füzelerin Türk gemisine ulaşması 17 saniye sürdü. İlk füze hedefi olan kaptan köşkünü tam isabetle vurdu. 2 saniye sonra harekât merkezi ikinci füzeyle vuruldu. Telsizler ve geminin komuta edildiği yerler paramparça oldu. Türk askerleri siper aldı. Gemide yangın çıktı. İki füze de hedefini “tam isabetle” vurmuştu. Gemi komutanı Kurmay Yarbay Levent K. Güngör[2], Teğmen Alpertunga Akan[3], Astsubayı Serkan Aktepe, Çavuş Mustafa Kılıç ve Er Recep Atak şehit oldu. Ancak gemide çıkan yangının cephaneliği patlatma riski bulunuyordu. Cephaneliğin patlaması geminin 300’den fazla askeriyle bir anda sulara gömülmesi anlamına geliyordu. Orada Türk subayları kahramanca bir karar aldı. “Gemi terk edilmeyecek!” Derhal cephanelikler boşaltılmaya ve hatta patlamasın diye denize atılmaya başlandı. Mürettebatın kahramanca gayreti ile yangın güçlükle söndürüldü. Onlarca yaralı vardı.

Füze ateşlendikten çok kısa bir süre sonra Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan kalkan bir helikopter füze parçalarını toplamaya geldiyse de Türk askerleri müsaade etmedi. Füze parçaları yapılan saldırının açık kanıtlarıydı, teslim edilmesi düşünülemezdi.

Şehit yakınları ve gaziler ABD’de dava açtıysa da Amerika yargısı olayı 1997’de "siyasi mesele” olduğu gerekçesiyle karar vermeden kapattı. Karar temyiz edildiyse de 7 yıl sonra temyiz mahkemesi de kararı onayladı[4]. Şehit yakınları ve gaziler Türk gemisini vuran Amerikalıları dava ettikleri Amerikan mahkemelerinden elleri boş ayrıldı. Amerikan mahkemeleri ise konunun tazminat gerektirecek bir hatadan çok siyasi bir konu olduğunu tescillemiş oldu. Saratoga’nın operasyon bölümü olaydan sadece bir yıl önce Amerikan donanmasının en iyi yedi gemisi arasında gösterilerek ödüllendirilmişti! Böyle bir operasyon bölümünün “eğitimsizlik ve disiplinsizlik” nedeniyle çok sayıda emri yanlışlıkla verip çok sayıda kodu yanlışlıkla girmesi ve ortak tatbikattaki “dost” bir gemiyi tam isabetle iki defa en kritik bölgelerinden vurması imkânsızdı. Üstelik füzeler yarı aktif güdümlü sınıfta olduğundan atıldıktan sonra dahi yönü değiştirilebilir, “yanlışlık” giderilebilirdi. Ama yapılmadı. Türk gemisi vuruldu.

T.C.G. Muavenet’in aldığı hasarlar telafi edilemez boyuttaydı, dev gemi çok ağır yaralanmış, batmaktan son anda kurtulmuştu. Başka bir Türk gemisinin yedeğinde Türk limanına çekilerek bir yıl sonra parçalandı. T.C.G. Muavenet o tarihe kadar Akdeniz’deki ülkelerin elinde bulunan en hızlı[5] savaş gemisi olmasının yanında mayın döşeme özelliğine de sahipti ve Türk donanmasının elindeki en fazla namluya sahip gemisiydi. Türk donanması 300’ün üstünde mürettebatıyla çok büyük bir ateş gücüne sahip önemli bir gemisini ve yetişmiş tecrübeli subay ve askerlerini kaybetmişti.

Bu henüz başlangıçtı. PKK Terörü ve PKK terörünün perde arkasındaki destekçileri “büyük” ülkelerle mücadele eden Türkiye için 1993 yılı da son derece hareketli geçecek, Türk tarihinde unutulmayacak çok sayıda olay yaşanacaktı.
  • 24 Ocak 1993 Gazeteci Uğur Mumcu evinin önünde arabasına yerleştirilen bombayla suikasta uğradı.
  • 5 Şubat 1993 Devlet Bakanı Adnan Kahveci şüpheli bir trafik kazasında, 14 sene sonra açılacak Bolu Dağı Tüneli inşaat alanında hayatını kaybetti.
  • 7 Şubat 1993’te geleceğin genelkurmay başkanı gözüyle bakılan ve Turgut Özal tarafından PKK’yı bitirmekle görevlendirilen Orgeneral Eşref Bitlis “Adana İncirlik Üssü'nden kalkan ABD uçaklarının, PKK'ya yardım dağıttığı" açıklamasını yaptı.
  • 17 Şubat 1993’te PKK sorununu çözmek ve ABD'nin Kuzey Irak'ta oluşturmaya çalıştığı PKK Kürt Devleti'ne karşı çıkan  ve ABD aleyhine açıklamalarda bulunan Orgeneral Eşref Bitlis içinde bulunduğu uçağın[6] henüz aydınlanamayan şüpheli nedenlerle düşmesi sonucu şehit oldu.
  • 17 Nisan 1993 Cumhurbaşkanı Turgut Özal şüpheli bir kalp kriziyle hayatını kaybetti.
  •  24 Mayıs 1993 Bingöl-Elazığ karayolunda 33 sivil er silahsız pusuya düştü ve şehit edildi.
  •  2 Temmuz 1993’te Türkiye’de alevi sünni çatışması çıkarılmak gayesiyle kanlı Madımak Oteli provokasyonu düzenlendi.
  • Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın 22 Ekim 1993 tarihinde öldürüldü. (Terör örgütü üstlenmedi)
  • 4 Kasım 1993’de, 17 Mart 1993'te ordudaki görevinden 30 arkadaşıyla birlikte istifa eden Erzurumlu Binbaşı A. Cem Ersever Ankara Elmadağ'da ölü bulundu.

Elbette T.C.G Muavenet ve sonrasındaki olaylar silsilesi bir tesadüf değildi.




[1] Display Determination 92 – (Türkçesi: Kararlılık Gösterisi 92)
[2] Öncesinde Moskova’da Ateşelik görevi de yürütmüştür.
[3] Şehit olduğu tarihte henüz 7 günlük evlidir.
[5] Saatte 34 deniz mili, 63 km/s
[6] Beechcraft B200 King Air tipi uçak









12.5.20

Efsane Tank - (Türk Gencinin Unutmaması Gerekenler - 5. Bölüm)

Tarihimizdeki olaylardan bazıları film gibi, ama bilmiyoruz. Yabancılar ise olmayan uydurma hikayelerini gerçekmiş gibi filmleştirebiliyor ve ne acı ki biz bunları hayranlıkla izleyebiliyoruz. Kıbrıs dağlarında kalan EFSANE TANK da tarihimizdeki FİLM GİBİ AMA GERÇEK hikayelerden biri. Unutmamak adına önceki dört Kıbrıs makalelerimin devamı (5.Bölüm) olarak paylaşıyorum.


Türk ordusu sarp yamaçlarda ilerleyişini sürdürüyordu. Beşparmak dağlarının zirvesi 1023 rakımlı tepeden Rumlar uçaksavarlarla mukavemette bulunuyordu. 2 Ağustos saat 18:00’da 61’inci Piyade Alayı 13 şehit vererek tepeyi ele geçirdi. Hava o kadar sıcaktı ki bayılanlar oluyordu. Dağın yüksek noktası ele geçirilse de henüz dağ tamamen düşmandan temizlenmemişti. Bu şartlar altında kahramanca bir hamle için emir verdi Tümen komutanı
[1]. Rum birliklerine dar dağ yolları geçilerek yan ve arka taraflarından saldırılacak, düşman hattı çembere alınarak imha edilecekti.

Bu özel görev için özel bir birlik görevlendirildi[2]. Birliğin başında Albay Hikmet Müfit Uğur vardı. Kore’de de görev almış kahraman bir albay. Birlik 2 tank, 5 zıhlı personel taşıyıcı ve 5 top arabasıyla takviye edildi.[3] Dağ sarp, yol dar, görev zordu. Yola çıkıldı. Yolda birliği gören bir subay Albay Uğur’a bağırır: “Komutanım nereye gidiyorsunuz, ölüme gidiyorsunuz!” Komutan istifini bozmadan cevap verdi: ”Hayır, verilen görevi yapmaya gidiyoruz!”

Hava kararmaya başladı. Karanlıkta yola döşenmiş mayınların tespiti neredeyse imkânsızdı. Tümen komutanına durum iletildi, ancak emir kesindi; ilerlenecek. Karanlıkta konvoy düşmana görünmemek için ışıklarını kapattı. Yolun sağı uçurum, solu sarp kaya, önü düşman mevzileriydi. Dar yolda tankın paletlerinin bir kısmı yer yer boşlukta ilerliyordu. Kornos tepeye yaklaşılırken önden giden tank mayına denk geldi. Tonlarca ağırlık bir buçuk metre havalandı. Paletleri hareket edemez hale gelir. O anları tankın Van Erciş’li yiğit şöförü Abdulkadir Kurt şöyle anlatıyor:

"Beşparmak Dağı'na komandolara destek vermeye gittik. Büyük bir mücadele vardı. İlerlerken tankımız mayına çarparak yaklaşık bir buçuk metre havalandı, hasar gördü. Dağa çıkarken sürekli bize ateş açılıyordu. Tankın içinde büyük bir mücadele verdik. Her taraftan ateş geliyordu, biz de onlara karşılık veriyorduk. Allah bize fırsat verdi, onlara büyük bir zayiat yaşattık. Allah’ın yardımıyla          cephaneliklerini vurduk. Arkadaşlarımızla, 'Ya şehid oluruz ya kazanırız' dedik. Tankın içinde altı saat çarpıştık. Etrafımızda düşmanın sesleri duyuluyordu, bağırıyorlardı ama korkmadık mücadele ettik. Rumları püskürttük. Mühimmatımız azalınca bir arkadaki tanka geçtik, oradan da birliğimize döndük.”

Tankın mayına çarpmasıyla karşıdaki Kornos Tepe’den yoğun düşman atışı başlamıştı. Dar bir alanda geri dönüş manevrası dahi yapılmasının imkânsız olduğu bir dağ yamacında şehit vermeden geri çekilmek gerekiyordu. Albay Uğur bir müddet çarpıştıktan sonra geri çekilin emrini verdi. Top arabaları ve personel taşıyıcı araçlar geri manevra yaparken ağır Rum ateşi sürüyordu. Kornos Tepe yönünden açık hedeftiler. Ama Kornos Tepe’deki düşman kuvvetlerinin daha büyük bir sorunu vardı. Efsane tank ve kahraman mürettebatı[4].


Efsane Türk Tankı

Saatlerce direndiler. Mayının verdiği hasarla yaralanmışlardı, topun elektronik hareket mekanizması hasar almış. Tank topunu döndürme ve nişanlama işlerini çıplak elleriyle yapıyorlardı.

Çatışmaları şöyle anlatır Tank mürettebatından Konyalı Gazi Onbaşı Hasan Erdağı:
"Bir tarafımız uçurum, diğer yanımız mayın. Onları püskürterek ilerlememiz devam ediyordu. Akşam 20.30-21.00 civarını buldu. Karşıdan ateş açılıyor, 3-4 saat sürdü ilerlememiz. Komutanımızın 'İlerleyin' emri üzerine 200 metre kadar sonra mayına isabet ettik. Tankımız yara aldı. Katıldığımız birlik bizim etkisiz hale geldiğimizi düşünerek geri çekilmek zorunda kaldı. Allah'ın izniyle durum öyle değildi. Tankın nişancısıydım, elle manevra yaparak, ateş edilen yere topu çevirerek düşman istikamete mühimmatımızı boşalttık. Adeta akşam karanlığı gündüz halini aldı. Düşman geri çekilmek zorunda kaldı. Paletlerin dağılmasından dolayı tankı orada bırakarak terk ettik. Birliğe bir müddet sonra ulaşabildik. O anda en önemli görevi üstlenen kişilerdendim. Onlara esir düşmektense son kurşuna kadar savaşma kararı almıştık. Bu duruma da düşmeden karşı taraf çekilmek zorunda kaldı."[5]

Efsaneleşen tank sayesinde yüzden fazla asker dar dağ yolundan hiç şehit vermeden alayına dönmeyi başardı. Bu tank, Türk’e has atılganlık ve cüretkarlığın anıtlaşmış bir örneği ve simgesi olarak bugün dahi Beşparmak Dağlarında nöbetine devam etmekte, altında uzanan Türk şehri Girne’yi selamlamaktadır.




[1] 28. Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Osman Fazıl Polat
[2] 230. Piyade Alayının karargah bölüğü
[3] Emekli Albay Hikmet Müfit Uğur 26 Temmuz 2019 günü Kıbrıs Araştırmacısı Hasan Taş’la ropörtajı, Nişancı Gürler Erdağ ve Abdulkadir Kurt’un çeşitli tarihlerdeki ropörtajları
[4] Tank komutanı: Tnk. Ütğm.Mahmut Şanlitürk, Tank Mürettebatı: Onbaşı Gürler Erdağ, Er Abdülkadir Kurt, Er Recep Doğanyiğit, Er Hamdi Bal
[5] Gündem Kıbrıs Gazetesi Hasan Erdağı röportajı, 15 Ocak 2018

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...