23.1.12

Kanuni, ve Yaşlı Nine'nin İhlası

Osmanlı Devleti döneminde her paşa ve padişah için, memleketinde herkesin istifadesine açık bir hayır kurumu yapıp ahirete öyle gitme, en büyük ideal idi. Bu sebeple, fethedilen yerlerde her biri bir cami, bir külliye veya bir hastane yapıp gitti. Ecdâdımız, kendi devirlerinin kültürünün gerektirdiği müesseseleri kurdular. İnsan nerde neyi tahsil ederse etsin ama Rabbiyle her zaman irtibatlı olsun diye camisiz yer bırakmadılar.

İşte bu düşünce Kanunî’ye de Süleymaniye Camiini yaptırdı. Ancak o, yaptıracağı eserin yalnız kendi defterine kaydolmasını arzu ediyor ve Rabbi’ne böyle bir armağan takdim etmek istiyordu. Onun için, ustalara sıkı sıkıya tenbihatta bulunuyor ve "Kimseden yardım kabul etmeyin" diyordu.

Cami duvarları her gün yükseledursun, karşıdan bu camii mahzun mahzun seyreden bir nine vardı. İnekleriyle başbaşa, onların sütüyle geçinen bu yaşlı kadın, inkisar içinde kendi kendine, "Ey Allah’ım, Kanunî’ye servet verdin, malk-mülk verdin, Senin uğrunda bir cami yaptırıyor. Bu fakir kuluna bir şey vermedin; ne yapayım da, ben de Senin rızanı kazanayım. Benim elimden böyle işler gelmez. Elimden gelen, ustalara bir tas yoğurt ikram etmektir." der ve ustalara müracaat eder.


Onlar, padişahın izni olmadığını söylerlerse de, kadının ısrarına dayanamayıp, yoğurdu alıp yerler. Büyük hükümdar, o gece rüyada, yaptığı işin mizanda tartıldığını görür. Terazinin bir kefesine Süleymaniye Camii, diğerine ise bir tas yoğurt konulmuş ve yoğurt, camiden ağır basmıştır. Sabah olur; Kanunî, ayakları titreye titreye ustaların yanına gelir: "Ne yaptınız, kimden ne aldınız?" diye sorar. "Yaşlı bir nine geldi; çok ısrar etti; yalvarıp yakarmalarına dayanamadık ve bir tas yoğurt aldık." derler. İşte, Süleymaniye’ye ağır basan yaşlı kadının o bir tas yoğurdudur. Kanunî, gördüğü rüyayı oradakilere nakleder.

İhlas ibadetlerde yalnız Allah rızasını gözetmek, bir işi Allah istiyor diye yapmak ya da Allah istemiyor diye yapmamaktır. Ali'nin Veli'nin ne istediğinin ne düşündüğünün bir önemi yoksa, desinler diye yapılmamışsa, yalnız Allah rızası için yapılmışsa o işte ihlas var demektir. İhlas bir kalp amelidir.Allah da insanların kalplerine bakar. Senin malının mülkünün, yüzünün, boyunun posunun, çevrenin genişliğinin, evinin arabanın güzelliğinin önemi; kalbinin-gönlünün öneminin yanında hiç denecek kadar küçüktür. İhlas Allah tarafından temiz kalplere bahşedilmiş, anahtarlarının sayısı bilinmeyen öyle büyük bir hazindir ki; öyle bir sermayedir ki, bu sermayeyi kullanan hak ve hakikat yolcusunun azlarını çok eder, bir tas yoğurdunu Süleymaniye eder.

Bir ayet: 

"Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa salih amel işlesin ve yapmış olduğu ibadette hiç kimseyi Rabbine ortak koşmasın."  (Kehf; 110)


Bir hadis: 

İbn Mace'nin rivayet ettiği bir hadiste, Resulullah (Sallallahu   Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyuruyor;
" Bu ümmetin durumu şu dört gurup insanın haline benzer; "Bir adama Allah mal ve ilim vermiş, o kişi de malını bilinçli olarak çalıştırır ve onu doğru olan yerlerde harcar." "Bir adama da Allah ilim vermiş mal vermemiştir. Bu kişi; "Keşke benim de onun kadar malım olsa da onun gibi amel etsem" der.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem); "Her ikisinin de alacakları sevaplar eşittir." buyurdu.
"Bir kimseye de Allah  mal vermiş ilim vermemiştir. Bu kişi malını zararlı ve gereksiz yerlere harcar" "Bir kişiye de Allah ne  ilim ne de mal vermiştir. Bu kişi ise; "Şayet benim de şu adam gibi malım olsa, ben de onun gibi yapardım" der. Resulullah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem); "Bu iki adamın da vebali aynıdır." buyurdu. (İbn Mace)

Hadis-i şerif, krallara taç giydiren cihan imparatoru Kanuni Sultan Süleyman ile yaşlı ninenin arasında geçenleri sanırım hikmetli bir şekilde açıklıyor. İhlas ne kıymetli bir hazine. Allah'ım bizleri tam ve mükemmel bir ihlasa sahip olanlardan eyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...