9.2.12

Sigara İçmenin İslamdaki Yeri - Hükmü - Durumu

Sigaranın hükmü nedir? Sigara mekruh mudur?

Yazar: Ahmed Şahin 2006-05-15
İslam’ın evrensel helal ve haramları Kuran-ı Kerim’de ve onun açıklaması olan sünnette zikredilmiştir. ‘Evrensel helal ve haram’ derken kastettiğimiz şey, her zaman ve her mekana göre genel geçer olan helal ve haramlardır. Sigara konusu gerek sünnette, gerekse Kur’ân-ı Kerim’de yer almaz. Çünkü Kur’an’ın indiği zaman sigara denen bir şey yoktu. Sigara XV. Asırdan sonra ortaya çıkmıştır.

İslam’ın temel kaynaklarında adı geçmeyen bir şeyin hükmünü anlamak için İslam’ın bazı genel kuralları vardır. Bunlardan birisi şudur: “Eşyada aslolan, ibahadır”. Yani, her şey insanlar için yaratılmıştır. Bazı şeylerin ise haram olduğu açıklanmış, böylece hükmü bildirilmeyen şeyler de helal olarak kalmıştır demektir. Bir diğeri de şudur: “Temiz ve güzel olan şeyler helaldir, pis ve zararlı şeyler ise haramdır”.

Bu iki genel kural, beraberce düşünüldüğü zaman sigara için karşımıza şöyle bir sonuç çıkar: Sigara hakkında kaynaklarda bir şey söylenmediğine göre onun hakkında hüküm verebilmemiz için onun pis ve zararlı olup olmadığına bakmalıyız: Eğer onun pis ve zararlı olduğunu söyleyebileceğimiz özellikleri varsa haram olduğuna, yoksa, helal olduğuna hükmetmeliyiz.

İşte bu metodik anlayış sebebiyle tarihte bazı İslam alimleri sigaranın helal/mubah olduğu hükmüne varmışlardır. Çünkü, demişlerdir, biz sigaranın bir zararını görmüş değiliz, şu halde onun haram olduğunu söyleyemeyiz. Eğer bir gün zararlı olduğu ortaya çıkarsa biz de ona göre hüküm veririz. Oysa bu gün sigaranın 2000 civarında zehir içerdiğini, pek çok hastalığın sebebi olduğunu, içenlerin sadece kendilerine değil, içmeyenlere dahi zarar verdiklerini bilim kesin olarak ortaya koymuştur.

Bununla birlikte Hanefî gelenekte şöyle bir anlama metodu vardır: “Kıyasa/kurallara göre haram olan, ancak Kuran-ı Kerim’de ve sünnette adı ve hükmü açıkça zikredilmeyen şeylere haram yerine, tahrîmen mekruh demek daha uygundur. Gerçi bununla kastedilen de haramlıktır, ancak bir şeye haram ya da helal hükmü vermek sadece Allah’a (cc) ait bir hak olduğu için, haram olduğu kesinkes anlaşılsa bile, Kur’an’da haram denmeyen şeylere nezaketen, tahrimen mekruh demek daha güzeldir.” Bu sebeple son dönem Hanefîler sigara için “tahrimen mekruh” hükmünü tercih etmişlerdir. “Tahrîmen mekruh”, kanun hükmünde kararname gibi, haram hükmünde mekruh demektir.

Ayrıca sigara insanın kendisini tehlikeye atmasıdır. Oysa Allah (cc): “Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın” buyurmaktadır. Bu sebeple sigara, insanın kendisini tehlikeye atması demektir. Sigara içmek ayrıca çok önemli bir kul hakkıdır, çünkü içenler içmeyenlere zarar vermekte ve onları rahatsız etmektedirler. Kul hakkının affedilmesi de ancak, hakkı olan insanların bağışlamasına bağlıdır. Bunu temin etmek ise çok zordur.

Sigaranın hükmü?

Tütün, 15. asırdan sonra, İslâm ülkelerine girmiştir. O zamandan beri, İslâm uleması onu içmenin hükmü üzerinde durmuşlardır. Şöyle ki:

a- Bâzı âlimler, tütünün mubah olduğunu söylemişlerdir. Bunusöyleyenler, tütünün zararı olmadığını ve Şâri' (Şeriatı koyan, yani Allah) tarafından yasaklanmadığını ileri sürmüşlerdir.

Halbuki, bugün tütünün zararları ilmen kesin şekilde ortaya çıkmıştır. Zararsız olduğu söylenemez. Şâri'nin yasaklamadığını söylemek de doğru olmasa gerektir. Zira Sâri', her haramı ismen tek tek zikretmemiştir. Hüküm, sadece sarih ve hususî naslarla değil, nas-larda geçenlerin haram kılınış illetlerine bakarak yapılan kıyas ve istidlal yollarıyla da verilebilmektedir. Bu bakımdan hakkında sarih nas olmayan bir nesne hakkında kıyas ve istidlal yoluyla bir hüküm verilmesinde hiçbir mâni yoktur.

b- Bâzıları da sigara içmek mekruhtur, demişlerdir. Bunlar, kıyasla sabit bir hükme, haram demekten çekinmeleri ve sigaranın zararları hakkında kesin bilgi sahibi olmamaları yüzünden bu hükmü vermişlerdir.

c- Bâzıları da sigara içmek, özellikle tiryakisi olmak haramdır, demişlerdir. Bunların dayanağı ise, sigaranın vücuda zarar vermesi, israf olması ve nafaka mükellefiyetinde darlığa yol açması gibi sebeplerdir.

Bu 3 sebepten biri gerçekleştiği yer ve durumda, sigara içmek haramdır. Bunlar gerçekleşmez ise, mekruhtur.

Özellikle dindar ve uzman bir hekimin vereceği bir karar çok önemlidir. Böyle bir doktor bir kimseye sigarayı mutlaka terketmesini söylerse onun sigarayı içemesi dinen de helal olmaz.


5.2.12

Türkiye İçin Yenilenebilir Enerji Tesisi Modeli - Biyojeotermal Enerji Tesisi

Yenilebilir enerji dünyamız için önemli. Enerjiyi dışarıdan aldığımızdan ülkemiz açısından da önemli.

Türkiye için biçilmiş kaftan olan bir yenilenebilir enerji modelinden, hibrit bir tesisten bahsetmek istiyorum. Tabii kaba hatlarıyla. Detayına inecek vakti bulduğumda inşallah detaylı olarak da yazmak isterim.

Biyogaz Türkiye'de yeni yeni yaygınlaşıyor. Jeotermal enerji kullanımı ise ülkemizde "nispeten" yaygın. Ama hatti zatında bakacak olursak birisi yeni doğmuş diğeri ise daha yeni emeklemiş birer bebek.

Önce kısaca Biyogaz'dan bahsedelim:

Biyogaz tesislerinde, özellikle hayvan dışkıları ve evsel organik atıklardan yaklaşık %60 oranında metan içeren biyogaz elde edilir. Bu gaz motorlarda yakılır ve bu motorlar da elektrik üreten büyük dinamoları tahrik eder.

Biyogaz üretiminde fermantasyondan yararlanılır, bu üretimi Allah'ın bir lutfu olarak bizim için bakteriler yapar. Bu bakteriler için istikrarlı sıcaklık çok önemlidir. Sıcaklık (belirli sınırlara kadar) arttıkça biyogaz üretimi de artmaktadır. Teknik bilgiye internette yapacağınız arama ile ulaşabilirsiniz.

Jeotermal'den de kısaca bahsedecek olursak:

Türkiye jeotermal kaynaklar açısında oldukça zengin. Dünyanın sayılı ülkelerindeniz. Ancak bizdeki kaynaklar genellikle yüksek sıcaklıktaki kaynaklar değil de, daha çok orta ve düşük sıcaklıklı kaynaklar. Bu nedenle daha çok ev ve seraların ısıtılmasında kullanılıyorlar. Örneğin bizim memleketimizde koca ilçede evler jeotermal kaynaktan elde edilen sıcak su ile ısıtılır. 

Jeotermal kaynaklardan elektrik üretilmesi için kaynaktan yüksek sıcaklıkta suyun çıkması gerekmekte. (Bu konuları son araştırdığım tarihte bu rakam min. 110-120 C idi.) Aksi takdirde çeşitli tekniklerle elektirk üretilebilse dahi bu iktisadi olmuyor maalesef. Ülkemizde de bu nedenle jeotermalden elektrik üretimi sınırlı. Kaynaklarımız genellikle 90, 75, 65, 55 derece civarında.

Ülkemiz için bir fırsat, BİYO-JEOTERMAL HİBRİT ENERJİ TESİSLERİ:

Ülkemiz için bu alanda çok büyük bir fırsat var. Tarım ülkesiyiz, hayvancılık ve çiftçilik yaygın. Yani biyogaz üretimi için ülkemiz müsait. Aynı zamanda jeotermal ülkesiyiz, ama bu jeotermalden fazla elektrik üretemiyoruz.

O halde hibrit tesislere yönelmeliyiz!

Biyogaz tesislerini jeotermal kaynakların yakınında kurup jeotermal enerji ile biyogaz tesisine istikrarlı ve yüksek sıcaklıkta ısıtma sağlamalıyız.

Bakınız burada çok güzel bir kazan-kazan modeli var. Biyogaz tesisi yüksek derecede istikrarlı ısı kaynağına muhtaç, bunu jeotermalden sağlıyor. Jeotermal tesisinde ise(110-120 derecenin altındaki kaynaklarda) elektrik üretilemiyordu, bu açığı da biyogaz tesisinin ürettiği elektrik kapatıyor.

Hem bu biyogaz tesisinin etrafına sağladığı fayda sadece elektirk üretmesi değil, aynı zamanda biyogaz üretim prosesinin çıktılarından biri de iyi kalitede gübre. Bu açıdan tarıma da katkısı büyük.

Mevcut jeotermal tesislerimizin yakınlarına yapılacak biyogaz tesisleri ile bu hibrit model ülkemizde çok rahatlıkla fiilen uygulanabilir.

Bu hibrit model sanırım ilk defa Almanya'da uygulanmaya başlanmış. Ben bu konuyu ilk defa lise yıllarımda araştırmaya başladığımda teorik olarak literatürde hibrit tesislerden bahsedilse de pratikte jeotermal ile biyogazın birleştirildiği bir tesise dünya genelinde rastlamamıştım. Daha sonraki araştırmalarımda yakın bir tarihte bu şekilde bir hibrit tesisin Almaya'da kurulduğunu gördüm.
(Bakın : THE CONCEPT OF HYBRID POWER PLANTS IN GEOTHERMAL APPLICATIONS Dr. – Ing. H.Kreuter, GeoThermal Engineering GmbH, Karlsruhe, Germany Dipl. - Ing. B. Kapp, Aufwind Schmack, Regensburg, Germany)
(Bakın: The Concept of Hybrid Power Plants in Geothermal Applications, Bernd Kapp and Horst Kreuter Baischstraße 7, D-76133 Karlsruhe bernd.kapp@aufwind.com and kreuter@geo-t.de)

Esasen böyle hibrit bir tesisin gerçekleştirilmesi yeni bir teknoloji icadına vs. ihtiyaç duymuyor. Basit bir ısı transfer sistemine ihtiyaç duyuyor o kadar. Makine mühendislerinin, termodinamikçilerin kolaylıkla tasarlayıp üretebilecekleri şeyler.

Mümkün mertebe kısa ve öz olarak derdimi anlatmaya çalıştım. Derdim ülkemizin bu fırsattan istifade etmesi. Teknik konulara fazla girmedim. Zaten bu konulara girmek için de araştırma yapmak ve referanslarla yazıyı yazmak gerekiyordu. Şu an için bu kadar vaktim olmadığından ve yenilenebilir enerjinin de ehli olmadığımdan aşırı teknik bir makale olmadı. Ancak şu aşamada amacım bir farkındalık oluşturmak. Yoksa işin teknik boyutuna girildiğinde bu biyojeotermal hibrit yenilenebilir enerji tesisinin ne kadar da verimli olduğu çok net bir şekilde görülüyor. Yatırımın geri dönüş süresini (benim kabaca hesaplamalarıma göre) yarıya indiriyor.

Bu konuda mutlaka devletin ilgili birimleri, akademisyenler, yenilenebilir enerji uzmanları ve girişimciler çalışmalılar.

İnşallah bu tesislerin sayısının binlerle ifade edildiği günleri görürüz.

(NOT: Bu yazıda bahsedikmek istenen biyogaz tesisinin 55-60 derecede çalıştırılması. Yoksa 30-45 derece arasında biyogaz tesisileri halihazırda çalışabiliyor. Ancak (tesisin bulunduğu bölgeye ve iklim şartlarına bağlı olarak değişkenlik gösterse de) tankların içini 55-60 dereceye çıkartmak için üretilen biyogazın bir kısmını ısıtma işlemi için sarf etmek gerekiyor. Jeotermal ile birleştirilince ekstra biyogaz harcamadan tankları ısıtmak mümkün olmakta. Tesisin çalışma sıcaklığının artması ile de birim zamanda üretilen biyogaz miktarı artmaktadır. Bu sayede hem daha fazla biyogaz daha kısa sürede üretiliyor, hem de daha fazla biyogaz üretmek için ekstra biyogaz harcamaya(tankları 55-60 derece gibi yüksek sıcaklıklara çıkarabilmek için) gerek kalmıyor. Tankları yüksek sıcaklığa jeotermal enerji çıkarıyor.)

Katliama Hayır!

Mevlid Kandilinde maalesef katliam yaşandı.

Suriye'deki katliamlara sessiz ve tepkisiz kalmak, insanlıktan nasibini almamak demektir.

Katliama karşı bir şey yapmamak, insanlıktan nasibini almamak demektir.

Atom bombalarıyla katliam yapanların, haksız yere koca milletlere zulmedenlerin bugün seslerinin yükselmesi de ayrı bir riyakarlık örneğidir.

Şanlı ecdadıma dil uzatanların, daha dün Fas'da Cezayir'de insanlıktan çıkanların bugün seslerinin yükselmesi de ayrı bir riyakarlık örneğidir.

Kim yaparsa yapsın hiçbir katliamı onaylamıyoruz, göz yummuyoruz, eli kanlı riyakarların iki yüzlülüklerine de aldanmıyoruz!

"Haksızlık karşısında susan, melun şeytandır!"(Hadis-i Şerif)


 Bir yerde bir kötülük olursa elinle engel olabiliyorsan elinle engel ol, elinle engel olamıyor da dilinle engel olabiliyorsan dilinle engel ol, bunu da yapamıyorsan kalbinle buğzet ki bu imanın en hafifidir "(Hadis-i Şerif)


Zalim hükümdarın yüzüne karşı adalet sözü söylemek, en büyük cihaddır: Tirmizi; 2265


İnşallah Suriye'deki kardeşlerimiz de en kısa süre içerisinde huzura kavuşurlar.

Sanırım bu huzur da demokrasinin ülkeye hakim olmasıyla olacak. Ama önemli olan demokrasinin ülkeye; halka gelecek en az zararla hakim olması. 

55 devletin tek bir devlet olması, ya da tek bir devlet olmasa da bir bütün, bir vücut olması, bu devletlerde demokrasinin oturması ve işlemesi ile mümkün olacaktır. Çünkü müslümanlar kardeştir, ancak maalesef zalim diktatörler kardeş değildir!

Zaten biz de o yüzden hep demedik mi: Yurtta demokrasi, dünyada demokrasi!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...